B30

18K 766 401
                                    

Göktuğ hızlı adımlarla şirketten çıktı ve boynundaki kravatı bir çırpıda çıkardı. Bütün günü toplantılarla geçmişti ve başı çatlayacak derecede ağrıyordu. Hızlıca cebinden çıkardığı paketten bir sigara aldı. Bu sırada çakmağı elinden düşürmüştü.

Bir küfür savurarak yere eğildi ve çakmağı yerden alarak sigarasını yaktı. Ciğerlerine ardı ardına dumanları gönderirken vücudu hızlı bir biçimde gevşiyordu. Bütün gün vakti olmadığı için sigara içememişti ve bunun yüzünden daha asabi olmuştu. Her defasında toplantıyı bırakıp dışarı fırlamamak adına kendisini frenlemek zorunda kalmıştı. Neyse ki son toplantısını da iptal etmişti ve şirketten erken ayrılabilmişti.

Bu sırada vale tarafından arabası gelmişti. Genç adam arabadan inerek gülümsedi. "İyi akşamlar Göktuğ Bey."

Göktuğ kafasını sallamakla yetinmişti. Arabasına bindi ve elindeki çakmak, sigara paketi ve kravat üçlüsünü yan tarafında bulunan koltuğu fırlattı. Emniyet kemerini bıkkın bir şekilde taktıktan sonra İzmir'in kalabalıklaşmaya başlayan caddesine kendisini fırlattı.

Arabanın camını yarıya kadar indirdi ve sigarasını hızlı hızlı içine çekerek bitirdi. İzmariti arabasında bulundurduğu küllüğün içine bıraktı ve ardından kapağını kapattı. Açıkçası bu sigara onu sakinleştirmemişti ama arabanın içinde sigara içmeye sevmiyordu. Hem arabasının içi kokuyordu hem de arabayı sürerken içmek pek güvenli değildi.

Cebindeki telefon titremeye başladı. Toplantıda olduğu için telefonunu titremeye almıştı. Çıktıktan sonra titreşimden çıkarmayı unutmuştu. Boşta olan eliyle cebindeki telefonu çıkardı. Ekrandaki kocaman Anna yazısıyla suratı asılmıştı. Neden durduk yere arıyordu ki? Zaten yarım saat sonra yüz yüze gelmeyecekler miydi? Göktuğ umursamayarak telefonu yan taraftaki koltuğun üzerine fırlattı. Anna ile uğraşmak istemiyordu.

Eliyle alnını ovuşturdu. Bu sırada telefonu tekrardan titremeye başlamıştı. Göktuğ sinirlenerek yan tarafta duran telefona uzandı ve sinirli bir ifadeyle telefonu eline aldı. Bu sefer arayan kişi başkasıydı. Ekrandaki Erdem yazısıyla sinirli ifadesi dağıldı. Sonra yüzünü hafif bir tebessüm kapladı.

"Doğru ya! Ben nasıl unuttum." diye söylendi. Yemek için Erdem'den haber bekliyordu. Dün Erdem şirketine gelmiş ve Alvina'yı yemeğe çıkarmak istediğini söylemişti. Göktuğ gün boyunca Erdem'den haber beklemişti ama Erdem onu aramamıştı. Şimdi ertesi gün Erdem onu aramıştı. Göktuğ bugün o kadar yoğundu ki yemeği tamamen unutmuştu.

Aramayı cevaplandırdı ve ardından Erdem'in sesini hoparlöre aldı. "Merhaba Göktuğ, müsait miydin?"

Göktuğ dikkatle arabasını sürerken Erdem'in sorusunu cevaplandırıyordu. "Merhaba Erdem, araba kullanıyorum. Seni dinliyorum."

Bu Göktuğ'un ne söyleyeceksen çabuk söyle deme şekliydi.

"Dün seni arayamadım kusura bakma. Yemek işini ayarladım. Alvina kabul etti."

Alvina ismini söylerken sesi neşe barındırıyordu. Bunu anlamamak imkansızdı. Göktuğ kaşlarını hafifçe çattı.

"Umarım bu akşam müsaitsindir."

Aslında Göktuğ fazlasıyla yorgundu ama söz konusu Alvina ise yorgunluğunu elbette ki umursamayacaktı. Alvina'yı Canberk'in doğum günü partisinden beri görmemişti. Onu görmek ve bunaltıcı hayatında bir nebze de olsa kurtulmak istiyordu.

"Akşam için bir planım yok. Benim için uygundur."

Bunu söylerken Göktuğ sırıtmadan duramamıştı. Çünkü aklı ve kalbi Alvina ile dolup taşıyordu. Onu görmek, konuşmak, gözlerinin içine bakarak ellerini tutmak istiyordu.

Gümüş Serçe (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin