Vazgeçmişti.
İnanamıyorum. Vazgeçmişti.
Galiba Canberk'i arayıp Göktuğ'u şikayet etmek işe yaramıştı. Canberk onu vazgeçirmişti. İlginç. Göktuğ gibi demir iradeye sahip olan birisi nasıl olurda Canberk'e yenilirdi anlamak güçtü.
Üç gün boyunca bir kez olsun Göktuğ kapımın önünde beklememişti. Üç gün boyunca bir kez olsun onu görmemiştim. İlk başlarda oldukça çok sevinmiştim. Eski rahat hayatım geri dönecekti. İstediğim yere istediğim zamanda gidecek ve Göktuğ benimle gelecek mi diye kaygı duymayacaktım.
Ah! Bu sefer şansım gerçekten gülmüştü bana.
İlk başlarda tepkim böyle olmuştu. Sevinmiş, hatta kahkaha atmıştım. Daha sonra eski neşem gitmişti. Garip bir şekilde bana ağırlık çökmüştü. Dersi dinlerken istemsizce düşüncelere dalıyordum. İşte o anların birinde Tuğçe dirseğiyle beni dürttü. Kısık bir sesle:
"Alvina, yine ne oluyor? Dün ve bugün sürekli dalıp gidiyorsun."
Kendimi anında toparladım. Yüzüme yaramaz bir gülümseyiş kondurdum, omuz silktim.
"Bilmem. Bu aralar derslere pek odaklanamıyorum."
Gözlerini kısıp bana baktı. Benim derse odaklanamam Tuğçe için kıyamet alametlerinden biriydi.
"Bence bir şeyler oldu ve sen bana bunu söylemiyorsun."
Aklım istemsizce Göktuğ'a kayarken bir yanda Tuğçe'nin söylediği şeyi anında ret ediyordum.
"Yok öyle bir şey Tuğçe. Olsa söylerim sana."
Gümüş Serçe'nin sesi zihnimde yankılanıyordu.
"Yalancı!"
Ona kulak asmamaya çalışarak lafımı sürdürdüm.
"Ben sıkıldım. Çıkalım mı dersten?"
Tuğçe gözlerini dehşet içinde açtı. Genellikle böyle teklifleri o yapar ve ben her zaman ret ederdim. Şimdi bu durum tam tersi olmuştu. Tabi Tuğçe benim gibi olmadı ve teklifimi anında kabul etti.
Amfiden çıkıp kendimizi yola atarken Tuğçe neşeyle söylendi.
"Nereye gidelim Alvina?"
Omuz silktim.
"Benim için fark etmez. Kafamız dağılsın yeter."
Garip bir şekilde kafamın dağılmasını istiyordum. Çünkü aklım Göktuğ'a kayıyor ve bir anda ne oldu da benden vazgeçti diye düşünmek istemiyordum. Demir iradeye sahip bir insan nasıl bir anda vazgeçebilirdi?
Ege'nin içinde bulunan kafelerden birine girdik, ben kendime çay söylerken Tuğçe kendine sade kahve söyledi. İçerisi bugün fazla yoğun değildi. İnsanlar galiba benim tersime bugün derslerine önem veriyorlardı. Halbuki daha dün burası tıklım tıklım doluydu.
Çay ve kahvemiz geldiğinde Tuğçe gözlerini bana dikti. Şüpheyle bana baktı.
"Galiba bana söylemediğin bir şey var."
Duruşumu dikleştirdim. Acaba Göktuğ ile aramda geçen muhabbeti biliyor muydu?
"Anlamadım. Ne demek istiyorsun?"
Besbelli salağa yatıyordum. Umarım söylediklerimi Tuğçe kanıyordur.
Kahvesinden bir yudum aldı. Bakışlarını bana dikti.
"İlayda ile aranda neler geçtiğini duydum."
Ah! Tokat attığım kızdan bahsediyordu. Tabi tokadı ben değil Gümüş Serçe atmıştı. Tuğçe'ye söylediği laflar daha fazla müsamaha gösterememiş ve haklı bir tepki vermişti. O tokadı attığı için Gümüş Serçe'ye kızgın değildim. İlayda bunu fazlasıyla hak etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Serçe (+18)
Teen FictionDudakları yavaşça boynumdan aşağı doğru inmeye başladı. Aldığım zevk anlatılamazdı. Gözlerimi kıstım ve başımı geriye doğru atarak duvara yasladım. O ise göğüslerimin üstünü öpmekle meşguldü. İlk başta öpüyor daha sonra ufak ısırıklarını hırsla göğ...