B24

20.8K 820 329
                                    

Elindeki sandviçten bir ısırık aldıktan sonra kolasından bir yudum aldı. Yavaşça çiğnerken gözlerini bir an olsun apartmanın girişinden ayırmamıştı. Bu aktiviteyi öyle çok uzun zamandır yapıyordu ki artık gelen geçen kişilerin kim olduğunu ezberlemişti. Şu sarışın kadın sürekli her gün başka bir erkekle evine geliyordu, içeride ne yaptıkları belliydi ama Göktuğ'un garipsediği şey ise her gün başka bir erkeği nasıl oluyor da buluyordu, buna anlam veremiyordu.

Kapıcı paragöz birine benziyordu, apartmanda oturan her kişiye yağcılık çekiyor ve onlardan alacağı bahşiş için kıvranıyordu. Lise çağının başında olan bir genç siyah kapüşonunu her zaman kafasına geçirir ve kulağına taktığı kulaklıkla beraber "Ben bu hayattan nefret ediyorum." dercesine millete bakardı. Göktuğ ile bir çok kez göz göze gelmiş ve genç "Ben senden üstünüm" dercesine yukarıdan bakmıştı.

Bir de şu şişman çocuk vardı. Garip bir şekilde sürekli hareket ediyor ve oradan oraya gidiyordu. Göktuğ en çokta buna şaşırıyordu. Bu kadar hareket eden bir insan nasıl olurda zayıflamaz? Çocuğun tişörtü her zaman ıslak olurdu. İşin ilginç tarafı bu kadar oradan oraya neden gidiyordu? Sürekli bu apartmanın çevresinde hareket ediyordu. Göktuğ insanların kişisel hayatına burnunu sokan tiplerden değildi, hatta kimseye karışmamayı tercih ediyordu ama bu çocuğun neden bu kadar çok hareket ettiğini merak ediyordu. Bir gün bunu sormaya karar verdi.

O kadar insan arasından en sevmediği 60'lı yaşlarının başında bir adamdı. Esmer bir teni, dazlak kafası ve beyaz bıyığı vardı. İkinci katta oturuyordu, sürekli evinin balkonuna çıkıyor ve gelip geçene bakıyordu. Adamın bakışları öyle fesattı ki onunla göz göze geldiğiniz zaman kafanızı çevirmek zorunda kalıyordunuz. Bir de her işe burnunu sokardı. Geçenlerde kapıcı apartmanın önündeki çiçekleri sularken sürekli ona karışmış ve habire söylenmişti.

"Ona çok fazla su veriyorsun."

"Ona az su verdin."

"Çiçeklere özen göster biraz solmasınlar." gibi laflar söylüyordu.

Kapıcı bu anlarda öfke buhranı geçiriyor gibi gözüküyordu. İşinden olmamak için ses çıkarmıyordu.

Göktuğ can sıkıntısıyla dışarı çıktı. Saat akşam 10'du. Sabahtan beri buradaydı ve Alvina dışarıya adım atmamıştı. Herhalde bugün dışarı çıkmayacaktı. O zaman beklemenin de bir anlamı yoktu. En mantıklısı Alp'i arayıp kafa dağıtmaktı. En azından beynindeki bazı düşünceler dururdu.

Kafasını kaldırdığında o sevmediği adamla bakıştılar. Suratında mendebur bir ifadeyle ona bakıyordu. Göktuğ kafasını çevirmedi. Ona karşı koyarcasına bakmayı sürdürdü. Yaşlı adam böyle bakışlara alışkın olmadığını belli edercesine söylendi.

"Hey sen! Niye her gün buradasın?"

Göktuğ kaşlarını çattı. Yaşlı adam sinirlerine dokunmaya başlamıştı.

"Seni ilgilendirmez."

Yaşlı adam öfkeyle söylendi.

"İlgilendirmez mi? Terbiyesize bak! Sen büyüklerinle böyle mi konuşuyorsun?"

Göktuğ umursamaz bir tavırla arabasına doğru gitti. Arabanın kapısını açtı ve ona doğru döndü.

"Öteki dünyaya gitmene az kalmış ve hala insanların kalbini kırıyorsun. Sen akıllanmaz bir mahluksun." dedikten sonra arabasını çalıştırıp kendini İzmir'in caddelerine bıraktı. Bir yandan Alp'i arıyordu.

Telefon uzun bir çalışın ardından açıldı.

"Efendim Göktuğ?"

Göktuğ arabanın hızını arttırdı.

Gümüş Serçe (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin