dört

532 56 13
                                        

4• 10 Nisan 2013

"Evet, böyle kullanacaksın." Jimin, Yoongi'ye telefonun nasıl kullanıldığını anlatıyordu. "1'e basılı tuttuğumda seni arayabileceğim değil mi? Deneyebilir miyim?" Yoongi sorduğunda Jimin gülümsemiş ve başını sallamıştı. Yoongi 1'e basılı tutmuş ve birkaç saniye içinde Jimin'in telefonu çalmaya başlamıştı. "2'de de Soyeon, 3'te Dae var. Eğer bana ulaşamazsan onları ara tamam mı? Sürekli rahatsız etme ama." Yoongi uslu bir çocuk gibi başını sallamıştı.

Saatler boyunca Jimin araştırması gereken dosyayla ilgilenmiş, Yoongi ise telefonu karıştırmaya devam etmişti. Arada gözü Yoongi'ye kaydığında onun gerçekten sevimli olduğunu düşünmeden edemiyordu. Bir şey ile ilgilenirken neden dudaklarını büzüyorduki? Bu yaptığı hiç hoş değildi!

"Yemin ederim aşık olmuş bu," demişti Dae masasına geçerken. "Ne saçmalıyorsun yine Tanrı aşkına." Soyeon'da kendi masasına oturmuş ama gözleriyle Yoongi'yi takip ediyordu. "Ona telefon mu aldın?" Jimin anında yumuşamış ve başını sallamıştı. "Evet Bayan Kim, bir sorun mu var?" Soyeon gülerek ayağa kalkmış, uzun bir elbisesi var ve onu tutarak selam veriyormuş gibi yapmıştı. "Üzgünüm Bay Park, karışmak istememiştim." Hepsi güldüğünde Bay Na gelmişti. Ekibin şefi.

"Sizi tembeller! Neden olay yerinde değilsiniz?!" Hepsinin eş zamanlı olarak gözleri büyümüştü. "Olay yeri mi? İhbar geldiğini bilmiyoruk." Hepsi hızlıca mantolarını alıp odadan çıkmış ama Jimin küfür ederek geri gelerek Yoongi'yi bileğinden tutmuştu. "Jiminie ne--" yürümeye başladıklarında Yoongi sorusunu bile tamamlayamamıştı.

Olay yerine geldiklerinde gördükleri şey Dae'nin giderek bir yere kusmasını sağlamıştı. "İşe yaramaz," demişti Bay Na. "Neden sizinle aynı ekipteyim ki?" Jimin ve Soyeon birbirine bakarak gülmüş ardından Jimin, Yoongi'yi olay yerinden biraz uzaktaki bir yere oturtmuştu. "Kıpırdama sakın buradan," Yoongi başını sallamıştı.

Jimin tekrardan geri gelerek midesi bulansa bile yüzü parçalanmış cesete yaklaşmıştı. "Ben şans eseri buradan geçerken gördüm," demişti ekip arkadaşları Hido. "Tanrım iğrenç," Dae kusmaya devam ederken ceset incelenmiş ve merkeze geri dönmek için Jimin, Yoongi'ye doğru dönmüştü.

"Yoongi!" Bir dakika önce oradaydı, şimdi nereye kaybolmuştu? "Soyeon, Yoongi'yi gördünüz mü?" Soyeon bilmediğini söylemişti. "Ne oldu?" Sormuştu. "Yoongi yok. Normalde beklemesini söylediğim yerden asla ayrılmaz," merkezde bile öyleydi. "Telaşlanma, buralardadır. Bir şey merak etmiş, etrafa bakınıyordur." Yoongi'nin oturduğu yere ilerlemişlerdi ve Dae ile Hido'da meraklarından onların peşine takılmıştı.

"Sorun ne?" Hido sormuştu. "Yoongi yok," ikisininde gözleri büyümüş etrafa bakınmışlardır. "Buralardadır, merak etme." Dakikalarca aradıktan sonra yerde südüklenme izi farketmişlerdi. İzi takip ettikten sonra ise oradaki ormanın biraz içinde Yoongi'nin bilekleri kesik bedenini bulmuşlardı. Boğazında da bir ip sıkıca ağacın gövdesine bağlıydı. "Yoongi gözlerini aç," Jimin onu kucağına alarak açık alana çıkartmış, Soyeon'da ambulansı çağırmıştı.

Dakikalar sonra ambulans gelmiş, Yoongi acil hastaneye kaldırılmıştı.

🦋

"Babamdı," demişti Yoongi. Bilekleri ve boğazı ağırıyordu. "Bunca zaman boyunca beni öldürmesi gerektiğini hatta doğduğumda ölmem gerektiğini söyledi." Alt dudağı titremiş, ağlamaya başlamıştı. "Jimin çok acıdı, durduramadım onu. Bağırdım ama duymadınız." Jimin kendine küfür etmişti. Çığlık attığını ama kimsenin duymadığını söylüyordu. Duyan bir kişi çıkmak zorundaydı, orada o kadar kişiydiler.

"Duymadım, gerçekten duymadım Yoongi. Duysam geleceğimi biliyorsun." Yoongi başını sallamış ve yatakta diğer tarafa dönmüştü. Diğerleri uyuması için odadan çıkmıştı.

Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalamıştı. Yoongi uyanmış, yemeğini yemiş, ilaçlarını içmiş ve tekrardan uyumuştu. Jimin yanında tırnaklarını kemiriyor, ondan gözlerini ayırdığı için kendini öldürmek istiyordu. "Ah Tanrım," saçlarını karıştırmıştı. "Ya yine yanımdayken başına aynı şey gelirse? O zaman kendimi nasıl affederim?" Bir süre düşünmüş ve aklına Jeongguk gelmişti. O da polisti, birkaç ay önce işten ayrılmış ve neredeyse sakin bir hayat sürüyordu. "Evet, ona sormalıyım. O Yoongi'yi koruyabilir." Ayağa kalkmış ve odadan ayrılmıştı.

🦋

"Geldiğin için teşekkürler," demişti Jimin. Jeongguk ise hafifçe gülümsemişti. "Tamam, rica ederim ama artık beni neden bu hastaneye çağırdığını sorabilir miyim?" Jimin derin nefes almış ve onu bileğinden yakalayarak asansörlere ilerlemişti. Jeongguk kaşlarını çatsa bile onu sorgulamamış, adımlarını ona uygun atmıştı.

Birkaç dakika içinde bir odanın kapısının önüne gelmişlerdi. "Sana bir gençten bahsediyordum, hatırlıyor musun? Araba kazasında yaralanmıştı." Jeongguk başını sallamıştı. "Bugün olay yerine gitmiştik ve orada babası tarafından kaçırıldı. Bulduk ama bilekleri kesikti." Jeongguk'un gözleri hafif büyümüştü. "Şu an iyi ama benim yanımda olduğu sürece asla güvende olmayacak." Odaya girmişlerdi. Jeongguk'un gözleri direkt olarak yatağın sol tarafında minik halde uyuyan bedene takılmıştı. "Ona göz kulak olabilir misin?" Tabiiki de hayır diye düşünmüştü Jeongguk bebek bakıcılığı mı yapacağım bu yaştan sonra?

"Lütfen. Bırakabileceğim, gerçekten güvende olduğunu hissedeceğim tek kişi sensin." Jeongguk hayatına birini dahil etmek istemiyordu. Tek başına mutluydu. Evde kendisi ve köpeği Gureom dışında birini görmek istemiyordu, buna hazır değildi.

"Geçici süreliğine," demişti Jeongguk, huzurlu bir şekilde uyuyan bedenin yüzüne bakarken. "Evet, evet! Sadece babasını yakalayana kadar." Jimin olduğu yerde adeta zıplarken Jeongguk gülmüştü. "Tamam, onu evime getirirsin." Ve ilk odadan ardından hastaneden ayrılmıştı.

Bunu neden yaptığını bilmiyordu. Onun yüzüne baktıktan sonra hissettiği şeyde neydi? Kalbi neden hızlanmış, onu alıp eve götürmek istemişti? Bunu hissetmesi normal değildi. Evet, kesinlikle normal değildi.

🦋

Bölüm sonu,
Ben Hina,
Sizi seviyorum.

• efgan •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin