6• 15 Nisan 2013
🖤
"Yapma! Vurma bebeğime!" Kadın, adamın bir yaşındaki bebeğine vurmaması için çığlıklar atıyordu. "Kes sesini kaltak!" Bebek kanlar içinde annesine ulaşmaya çalıştığı an, adam onu tutup duvara fırlatmıştı. Bebek yere düşerek hareketsiz kaldığında kadının çığlıkları artmıştı. Kadın, adama kalkıp vurmaya başladığında adam onu acımasızca dövmüştü. Gerçi; bir yaşındaki bedene yapmadığını bırakmayan biri, bir kadına neden acısınki?
🖤
"Yoongi," Jeongguk oldukça dalgın olan bedene seslenmişti. "Bir şey mi oldu?" Yoongi kapalı televizyona bakmayı sürdürmüştü. "Bir rüya gördüm," demişti. "Böyle ağaçların çıplak, yerlerin yaprakla dolu olduğu bir zaman diliminde birinden kaçıyordum." Aynı rüyayı son üç gündür görüyordu. "Hava kapalıydı; etrafta insanlar olsa bile onlardan yardım isteyemiyor ve sadece kaçıyordum. Arada arkama bakıyor, geldiğini gördüğüm için hızlanmaya çalışıyordum ama asla yorulmuyordum." Gözlerini kısarak rüyanın geri kalan kısmını hatırlamaya çalışmıştı. "Sonra birini görüp ondan yardım istiyordum, beni yandaki binanın arkasına saklıyor ve beni kovalayan kişi ona soru sorduğunda olduğum yerin diğer tarafını gösteriyordu. Sonra yanıma gelerek beni evine çıkartıyordu." Bu kadardı. Son üç gündür her uyuduğunda aynı rüyayı görüyordu.
Jeongguk kaşlarını çatmıştı. "Sana yardım eden ve kovalayan kim?" Yoongi bakışlarını Jeongguk'un gözlerine çıkartmıştı. "Kovalayanı bilmiyorum ama yardım eden sensin." Gözleri dolmuştu. "O gün hangi kıyafetle uyursan o kıyafetle görüyorum seni." Korkuyordu. Tekrar babası tarafından yakalanıp o yerde acı çekmekten korkuyordu. "Beni kurtarıcın olarak mı görüyorsun?" Yoongi başını sallamıştı. "Bilmiyorum ama uyumak istemiyorum. Yakalanacağım diye o kadar korkuyorum ki." Jeongguk, onu kendine çekip sıkıca sarılmıştı. "Korkma, seni her yerde koruyacağım."
Yoongi ona adeta minnetle bakmış ve hızlıca yanağını öpmüştü. Bu, Jeongguk'u aşırı şaşırtmış ve kalbinin hızlanmasına neden olmuştu. "Oh, bu da neydi?" Diye sormuştu. "Sadece öpmek istedim." Yanakları kızarmıştı. "Üzgünüm," Jeongguk başını sallayarak Yoongi'nin yanağını öpmüştü. "Sorun değil, istediğin zaman öpebilirsin." Birbirilerine bakarak gülümsemişlerdi.
"Jimin sen uyurken aradı, bugün yanına gideceğiz." Yoongi'nin gözleri büyümüştü. "Gerçekten mi?" Jeongguk başını sallamıştı. "Ne zaman gideceğiz?" Heyecanla sorduğunda Jeongguk saate bakmıştı. "Saat birde hastaneye gidecekmiş, iki ya da üç gibi gidebiliriz. Hem bakarsın kar yağar, hiç gördün mü kar?" Yoongi başını sallamıştı. "Ne ki o?" Jeongguk telefon kilidini açarak bir şeyler yapmış ve ekrarı Yoongi'ye çevirmişti. "Çok yağacakmış, sıcaklığım eksi 10'a düşeceği söyleniyor." Yoongi telefonu eline alıp daha yakından bakmıştı. "Pamuk gibi görünüyor," Jeongguk gülmüştü. "Bende bebekken ilk gördüğümde aynısını söylemişim, annem her kar gördüğünde anlatır." Yoongi'nin gözleri önüne annesiyle net bir şekilde hatırladığı tek anı gelmişti.
"Anneni görebilir miyim?" Jeongguk, küçük bedenin gözlerindeki hüzünü gördüğüne yemin edebilirdi. "O Busan'da. Belki oraya gidersek görebiliriz." Yoongi başını sallamış ve önüne geri dönmüştü. Jeongguk, onun yanında ne konuşması gerektiğini bilmiyordu. Her bir sözü, her bir hareketi ona kötü birer anı hatırlatıyor gibi görünüyordu ve Jeongguk onun üzülmesini istemiyordu. Yirmi yıllık hayatında bir kere bile güldüğünü düşünmüyordu; sürekli acı çekmiş, sürekli ağlamıştı. Minik bedeni bunları nasıl kaldırıyor bilemiyordu.
Saatler sonra, ikili hazırlanıp dışarı çıktığında otobüse binmiş ve polis merkezine gelmişti. İçeri girdiklerinde Jimin'in kenarda onları beklediğini gördüğünde Yoongi koşarak ona sıkıca sarılmıştı. Jimin başka birşeye odaklandığı için ilk başta korkmuş ama ardından ona sıkıca sarılarak karşılık vermişti. "Hoş geldiniz," Jimin konuştuğunda Jeongguk'ta yanlarına varmıştı. "Aç mısınız? Birşeyler yiyebiliriz, maaşımı aldım." Güldüğünde Jeongguk onunda çok yorgun olduğunu görmüştü. Normalde Jimin'in asla gözaltı torbaları, gözaltları mor olmazdı.
"Hayır, yedik." Jeongguk kısık gözleriyle Jimin'e bakarken konuşmuştu. "Yedik mi?" Yoongi ona üzgün yüz ifadesi ile bakarken sormuştu. "Açsan bir yere gidip birşeyler yiyebiliriz," Yoongi, Jeongguk'un bakışları yüzünden başını sallarken alt dudağını sarkıtmıştı. "Gerek yok." İki kişi girdikleri merkezden bu sefer üç kişi çıktıklarında hayatın yeni yeni akmaya başladığı sokaklarda yürümeye başlamışlardı.
"Hala babasını bulmaya mı çalışıyorsun?" Dakikalar sonra Jimin bir duvara tutunup durduğunda gözlerini sıkıca kapatmıştı. "Yorgunluktan öleceksin; bırak o bizim ayağımıza gelsin. Sonuçta Yoongi'nin peşinde," Yoongi'nin bakışları tek bir yere kilitlendiğinde Jeongguk sinirle konuşuyordu. "Kaç gündür uyumuyorsun, iki mi üç mü? Belkide dörttür." Yoongi'nin adımları gerilerken gözleri olabildiğince açılıyordu. "Sonra konuşalım Jeongguk, Yoongi'nin yanında--" gözleriyle Yoongi'yi işaret edeceği sırada, onun yanlarında olmadığını görmüştü. Gözleri anında büyümüş ve etrafına bakınmıştı. "Nerede?" Telaşlıca sormuştu. Bakışları yerlerde dolanıyor, ayak izi arıyordu ama sanki buharlaşmış gibiydi. "Saniyeler önce buradaydı," birbirlerine o kadar odaklanmamışlardı, gittiğini duymaları gerekirdi.
"Yoongi!" Jeongguk bağırdığında geldikleri yöne ilerlemişti. Jimin'e de diğer tarafa gitmesi gerektiğini söylemişti. "Yoongi!" Tekrar seslendiğinde ondan cevap alamamıştı ama bir şey görmüştü. "Bekle, bu onun değil mi?" Pembe manto. Yeni manto almalarına rağmen üzerinden çıkartmadığı mantoydu bu. Yerdeydi ve üzerinden araç geçmiş görünüyordu. "Siktir," telefonunu çıkartıp Jimin'in numarasını tuşlamış ve yanına gelmesini söylemişti. Saniyeler sonra Jimin geldiğinde biraz daha etrafa bakmışlardı ve Yoongi'yi aramak akıllarına geldiğinde numarasını tuşlamışlardı. Fakat telefonu mantodan üç metre uzakta kanalizasyon çukurunun yanındaydı.
"Hayır," Jimin yerde otururken mırıldanmıştı. "Hayır! Bu olamaz!" Saçlarını karıştırmıştı. "Olamaz! Tanrım hayır!" Neden, neden Yoongi'yle buluştuğunda tekrardan kaçırılmıştı? Neden günlerdir görüşmediğinde değilde, şimdi? "Ona zarar gelemez, gelmeme--"
"Kes sesini!" Jeongguk bağırıp onu susturduğunda az önce duyduğu sesin gerçek olup olmadığını teyit etmeye çalışıyordu. "Sende duyuyor musun?" Jimin gözyaşlarını silerken dinlemişti. Biri bağırıyordu; bir kadın. "Amnulansı arayın! Tanrım neden kimse yok! Yardım edin! Burada yaralı biri var!"
🖤
"Anne uyan," çocuk, annesinin yerdeki bedenini sarsıyordu. "Anne yemek zamanı, uyan." Annesi neden uyanmıyordu? "Geberdiğini hala kabullenmiyor musun? Bir ay oldu." Adam konuşmuş ardından gülerek kadının yüzüne basmıştı. "Dokunma anneme!" Çocuk bağırdığında adam onun yüzüne sertçe bir tokat atmıştı. "Senide geberteyim mi?! Sende cehenneme gitmek ister misin?!" Adam, çocuğun yüzünü toprak duvara sürtmüş ve birkaç kere sertçe vurmuştu. "Senden nefret ediyorum."
🖤
Bölüm sonu,
Ben Hina,
Sizi seviyorum.