Hayat çok garipti. İnişleri, çıkışları ve sivri köşeleri ile insanı bir noktadan çok başka noktalara taşıyabiliyordu. Üzerimde küçük bir battaniye ve elimde bir kupa kahve ile oturmuş denize bakıyordum. Üzerimde tatlı bir yorgunluğun verdiği huzur... Geçmişim dün gibi aklımdaydı. Yavaşca gözlerimi kapattım. Soğuk fayansı sırtımda, o berbat kokuyu burnumda hissediyordum. Bazı geceler kendimi uyuşturucu kullanırken görüyordum. Öyle korkutuyordu ki o rüyalar beni dakikalarca kendime gelemiyordum. İnsan bu hayatta her şeyi unutabiliyordu. Ama unutabilmek için önce affetmek gerekirdi. Ben ise kendimi bir türlü affedemiyordum. Zihnim durmadan beni geçmişin soğuk kollarına bırakıyordu. Ben de bundan zevk alıyormuş gibi orada dakikalarca hiçbir şey yapmadan yatıyordum.
Bunu neden yapıyordum?
Kendime bu kötülüğü neden yapıyordum?
Çünkü... Çünkü seçimlerimin bedeli buydu. Benimde cezam bu!
Çalan kapı beni kendime getirirken dakikalardır oturduğum sandalyeden kalkarak kapıya doğru ilerledim. Alparslan'ın birkaç saat işi vardı dışarıda. Onlar halledip gelmiş olmalıydı. Aylardır aynı evi paylaşıyorduk. Sanırım bu aylar hayatımın en huzurlu zamanlarıydı. Üstelik bu süreçte babamla olan ilişkim hiç olmadığı kadar iyiydi.
"Bunlar ne?" diye sordum elindeki poşeti işaret ederek.
"Elimde poşetle eve gelmeye bayılıyorum." dedi içeriye girerken.
O mutfağa ilerlerken bende onu takip ediyordum.
"Evde her şey vardı. Yine gereksiz ne aldın acaba?" dedim gülerek.
Dışarıya her çıktığında eve gelmeden markete uğruyor ve saçma sapan şeyler alıyordu. En son markete gittiğinde yüz temizleme jelleri ve bir ton ıvır zıvır almıştı. Ayyy hatta berbat bir oje bile çıktı o poşetlerin birinde. Bir kere çırtlak pembe oje sürmeyen bana çırtlak pembe oje almıştı. Sonrada bu renk oje sürdüğüm dair benimle tartışmıştı.
"Bu sefer gerekli şeyler aldım. Hepsi çok gerekli bunların."
"Hıhı!" diyerek poşetlerden birini açarak elimi içine daldırdım. "Çorap... Gerçekten buna çok ihtiyacım vardı."
Poşeti önümden çekerek içimdekileri boşaltmaya başladı.
"Ne kadar çok söylendin. Hadi git bir film seç. Bende şunları yerleştirip geleceğim. Kaynana gibi başımı ütüledin."
"Bence de gidip filmi ben seçeyim. Geçen gün açtığın o film neydi öyle?" dedim salona geçerken.
Arkamdan "Senin seçtiklerini de biliyoruz." diye bağırdı.
Tamam kabul ediyorum. Film seçme konusunda benden çok daha iyiydi. Yinede ona söylemeyi ve bu şekilde onu deliye çevirmeyi çok seviyordum. Ayrıca o çorap... Allahım gerçekten aşırı zevksiz bir adamla evliydim.
Pembe takıntısının bir sebebi var mıydı acaba?
Umarım yoktur. Çünkü ben bir yerde pembe görünce kusacak gibi oluyordum. Ve bunun tek suçlusu Alparslandı. Balkonda bıraktığım battaniyemi alarak içeriye taşıdım. Battaniye ve ben son zamanlarda ayrılmaz bir ikili gibi olmuştuk. Çok güzel bir icattı kendileri.
Alparslan elinde koca bir kase patlamış mısırla gelirken " Ne izliyoruz?" diye sordu.
"Aşk ve gurur." dedim sırıtarak.
Bu filmi belki bin defa izlemiştim. Ve bunun beş yüzü Alparslanlaydı. Ama bayılıyordum bu filmi izlemeye. Battaniyenin altına girerken "Mükemmel bir tercih." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEZEYAN
RandomSinsice oyunlar oynayan o değilmiş gibi gözlerime bakarken benliğim önünde diz çökmüştü. "Böyle olsun istemedim." Fısıltısı kulaklarımda çığlıklara dönüşürken yaşlı gözlerimi kuzguni gözlerine sabitlemiştim. Bir enkaz olarak geldiğim kalbinden şimdi...