Aşk ve öfke kardeştir. Birbirleri ile anlaşamayan ama yinede kopamayan iki şımarık kardeş...
"Güzel ve çirkin masalını biliyor musun?"
"Evet." dedim neye varmak istediğini anlamaya çalışarak.
Beklenti yüklü bakışlarım gece karası gözlerine kilitlenmişti. Donuk bakışlarının ardında bir kaç duygu arıyordum. Hislerimi yanıltmayacak lanet olası bir kaç duyguya ihtiyacım vardı. Direncimin ilk günkü gibi taze kalmasını sağlayacak bir şeyler olmalıydı gözleri ardında. Şehvet, heves ya da yalan... Bir perde çekmiş gibi ardını göstermeyen gözler benim gözlerimdeki kaygıyı çok net görüyor ve hamlelerini ona göre yapıyordu.
"Eğer Belle, Canavarın içindeki iyiliği görmek istemeseydi, çirkinliği yüzünden ona ön yargılı davransaydı hikayenin sonu sence de farklı olmaz mıydı?"
Benliğimin aramıza tek tek ördüğü tuğlalar bir bir ayaklarımın dibine dökülürken kafam iyice karıştı. Şu an kullandığı uslup ve beden dilinin etkisi altına girmeye başladığımın farkındaydım. Ve bu durum hiç hoşuma gitmiyordu. İstediğim tek şey hayatımdan çıkmasıydı. Alparslan hayatımdan çıkacaktı ve her şey düzelecekti.
"Ne ben Belleyim ne de sen canavarsın." dedim hiç dokunmadığım büfteğime çatalımı saplarken.
Normal şartlarda bu saatte meyve dahi yemezdim. Her zaman kilo sorunum olmuştu. Özellikle lise zamanlarında. Şimdi ise bir takıntı haline gelen kilolar yüzünden yediğime içtiğime dikkat eder, her gün en az bir saat yürüyüş yapmaya çalışırdım.
"Yanılıyorsun Bahar."
Tek kaşım havalanırken "Öyle mi?" dedim ve hırsla büfteği ısırdım.
Çok pişmiş ve sevdiğim gibi!
"Her insanın içinde bir canavar vardır. Senin bile."
İnkar etmek isterdim. Onun söylediği gibi olmadığımı inkar etmek ve burada ondan başka bir canavar olmadığını dile getirmek... Ama gerçeği biliyordum.
"Biz." dedim parmağımda önce onu sonra kendimi işaret ederek "Birlikte yapamayız. Neden anlamak istemiyorsun?"
Sakinliği beni çileden çıkarırken tek düze bir sesle "Neden? Emir'i unutamadığın için mi? Yoksa beni sevmeye layık görmediğin için mi?" dedi.
Sesi, duruşu o kadar sakindi ki eğer cümleleri öfke barındırıyor olmasaydı ona inanırdım.
"İkiside değil."
İkiside değildi. İnsan bir şeyin yokluğuna alışınca ve bir şeyleri kabul edince sevse dahi dönemiyordu. Emirle aramızda kopan bağ sanırım sevgiydi. Başka kadınlarla olduğunu bilmek midemde yanma etkisi yaratıyordu. Sonra bunun bilincinde olmak ondan uzak kalma isteğimi tetikliyordu. Ben onu sevmeyi değil onun beni sevmesini seviyordum. Kimsenin vermediği sevgiyi ve değeri bana vermesi beni ona bağlayan en büyük etkendi. Şimdi aramızda onlarca kadın vardı. Onlarca kadın ve bir kaç tane adam...
"Ne öyleyse?"
"Ben hayatımda beni seven bir adam istiyorum. Bana değer veren ve beni gerçekten seven bir adam. Sadece tensel bir çekim bizim aramızdaki. Hepsi bu Alparslan."
Sözlerim üzerine sinirlenmiş olacakki büyük bir gürültü ile ayaklandı.
"Seni..." dedi bağırarak ama devamını getirmeden durdu ve bir kaç dakika sonra "Seni gerçekten seviyor mu o adam?"
Öfke anında bile durup düşünmesi beni korkuturken artık onunla baş edemeyeceğimi düşünüyordum. Eğer bir insan öfkesini dahi kontrol edebiliyorsa her şeyi kontrol edebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEZEYAN
RandomSinsice oyunlar oynayan o değilmiş gibi gözlerime bakarken benliğim önünde diz çökmüştü. "Böyle olsun istemedim." Fısıltısı kulaklarımda çığlıklara dönüşürken yaşlı gözlerimi kuzguni gözlerine sabitlemiştim. Bir enkaz olarak geldiğim kalbinden şimdi...