İki hafta sonra
Gülümseyerek aynadaki yansımama baktım. Sade, balık gelinliğin içindeki görüntümden oldukça memnundum.
"Melek gibisin."
Alparslan'a döndüm. Gözleri ışıl ışıl parlıyor, yüzünde güller açıyordu.
"Çok güzelsin. Bir meleği anımsatıyorsun." dedi yanıma gelerek beni kollarının arasına çekerken.
Damadın gelini nikahtan önce görmesi uğursuzluk getirir derlerdi. Hurafelere olan inancım sıfırdı fakat içimde anlamını veremediğim bir korku vardı. Bu güzelliğin içerisinde görünmez bir kasvet, korkutucu bir hava vardı.
"Uğursuzluk..."
"Şşştt! Güzel aklındaki bütün kötü düşünceleri kendine sakla. Çünkü her şey çok güzel olacak. Seni çok seviyorum."
Dediğini yaptım. Bütün kötü düşünceleri kendime, bütün kötü hisleri kalbime sakladım.
"Seni seviyorum."dedim dudağına masumane bir öpücük bırakmadan hemen önce.
Aklımın içinde koca bir lanet gibi dolanan bir Emir vardı. Nasıl çekmişti ama tetiği. Nasılda öldürmek istemişti beni. Tekrar aynaya dönmüştüm. Ben dakikalarca boş gözlerle güzel gelinliğimi izlerken Alparslan bir eksik var mı diye dışarıyı kontrol etmeye çıkmıştı. Hastaneden çıktığım günden beri taştan kaleyi anımsatan bu evdeydim. Yanımda güvenlik olmadan dışarıya adım atmıyordum. Çünkü Allahın belası Emir her an bir yerden çıkacakmış gibi korkuyordum. Sanki her an bir köşeden çıkacak ve bu anı bozacaktı. Yarım bıraktığı işi tamamlamak için gelecekti. Biliyordum. Biliyordum çünkü o başladığı bir işi yarım bırakmayı sevmezdi. Derin bir nefes alarak balkona çıktım. Alparslan bahçede adamlara emirler yağdırıyordu. Bahçe çok güzel görünüyordu. Beyaz ve mavi hakimdi bütün bahçeye. Sonra dikkatimi masanın üzerindeki çiçekler çekti. Sarı çiçekler! Gülümsedim ama üşüdüğümü hissediyordum. Derin nasıl canımıza olmuştu şu sarı çiçekler için. Şimdi sarı çiçek istemiyorum demek traji komik bir durumdu.
Çiçeklerin ne önemi vardı ki?
Sarı çiçek ayrılık lafları saçma sapan bir hurafeden ibaretti.
"Bahar!"
Alparslan'ın acı bağırışıyla eş zamanlı bir sarsıntı yaşarken geriye doğru sendeledim. Acı bir yakarış kulaklarımı sağır ederken pencerenin yansımasından kirlenen gelinliğimi görebiliyordum. Kendi kanımla kirlenen gelinliğim... Her yer kararırken gördüğüm tek yüz elinde bir silahla karşımda duran Emirdi.
& & &
Şişkin karnım oturduğum yerden kalkmama engel olurken Nehir yardımıma koştu.
"Debelenip duruyorsun. Neden seslenmiyorsun?"
"Sabahtan beri uğraşıyorsun zaten. Birde gel beni kaldır demek istemedim." dedim.
Aşina olmadığım evin içinde gözlerimi gezdirirken bir gariplik olduğunu hissediyordum.
"Saçmalama lütfen."
"Alparslan nerede?"
Nehir'in gözleri dolarken elimi karnıma koydum. Bebeğim de bir sorun olduğunu anlamış gibi huzursuzca kımıldanıyordu.
"Bahar sen iyi misin?"
"Hamilelik yakışmış." duyduğum sesle hızla arkamı dönerken kapıda gördüğüm yüz buz kesilmeme neden oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEZEYAN
De TodoSinsice oyunlar oynayan o değilmiş gibi gözlerime bakarken benliğim önünde diz çökmüştü. "Böyle olsun istemedim." Fısıltısı kulaklarımda çığlıklara dönüşürken yaşlı gözlerimi kuzguni gözlerine sabitlemiştim. Bir enkaz olarak geldiğim kalbinden şimdi...