Gece yarısı nefes nefese uyandığında odada tek başınaydı. Yalnız olmaktan korkuyor, fakat insanların içine karışmak istemiyordu. Gördüğü kabusun etkisiyle bulanıklaşan zihni yine aynı düşünceler ile yavaş yavaş dolarken acıyla inledi. Ruhsal acısı fiziki bir acıya dönüşerek midesinde müthiş bir yanma hissi yaratıyordu. Oysa acıyla nasıl başa çıkılır çok iyi bilirdi. Fakat bu sefer acıyla başa çıkmak değil acıyı hissetmek istiyordu. Acısı dinerse Alparslanı unuturdu. Tıpkı Emiri unuttuğu gibi... Bu adamın acısını dahi sevdiğini bilmek ruhuna daha derin yaralar açarken iki büklüm uyuya kaldığı koltukta doğruldu. Gözleri ağlamaktan ve uyumaktan şişmiş, saçları dağılmıştı. Günler birbirini aynı sıradanlıkla takip ederken yaptığı iki şey vardı. Birisi içindeki zehir aksın diye ağlamak bir diğeri ise uyumaktı. Ne içindeki zehir bitiyordu ne ilaçlar olmadan uyumayı başarabiliyordu. İncinen ruhu yine aynı hisle yanarken tekrar uykuya dalmak istedi. Fakat ilaç almadan bunun mümkün olmadığını biliyordu. Ay ışığının aydınlattı odayı dalgınca süzdü. Şimdi kalkıp mutfaktaki uyku ilaçlarından bir tane içse bu ızdırabı son bulacaktı. Kalk dedi kendi kendine kalk ve iç şu lanet olası ilacı. Acını dindir. Seni hiç düşünmeden oradan oraya savuran adamı düşünme. Bunu yapma kendine. Bir hışım kalktı koltuktan. Koşarcasına mutfağa girdi ve masanın üzerinde duran ilaç kutusunu eline aldı. Acıyla harmanlanmış öfke nefesini keserken gözünden bir damla yaş düştü. Duygu karmaşasıyla boğuşurken dışarıdan gelen sesle sıçradı.
& & &
"Sen bu evde nasıl yaşıyorsun?" dedi Derin elindeki pantolonumu sallayarak.
"Gördüğün gibi!"
Yüzümü yastığa gömdüğüm için sesim boğuk ve anlaşılmaz çıkmıştı. Onu arayarak ne kadar hata yaptığımı yeni yeni fark ediyordum. Eğer çıkıp geleceğini düşünseydim aramazdım.
"Gittiğinden beri neler oldu bir fikrin var mı? Gerçi senin kendin hakkında bir fikrin var mı acaba? Ooo... Bahar Hanım dünya yanıyor haberiniz yok."
"Umrumda değil Derin."
"Sen ciddi misin?"
Ona tek kaşımı kaldırarak baktım. Oradan bakılınca nasıl görünüyordum? Dedikodu yapacak gibi mi? Ahh bi işkence gibiydi konuşmak. Sadece susmak istiyordum. Tamam yalan yok Alparslanı ve babamı merak ediyordum. Ama benden sonra her şeyin sıradan devam ettiğini duymak istemiyordum. Biliyordum ki ikisi içinde beni unutmak zor sayılmazdı. Derin, sessizliğim üzerine susmayı tercih ederek önce pencereyi açtı. Ardından eline bir poşet alarak evi toplamaya başladı. Gözlerimi beyaz tavana diktim. Boşluğu izlemek son günlerde severek yaptığım en güzel işti sanırım.
"Neden Kanada?"
Bu kızın susamayacağını bilmem gerekirdi!
Nefesimi sıkıntıyla dışarıya vererek "İlk kalkan uçak burayaydı." dedim.
Pek düşünecek şansım olmamıştı. Zira o dakikalarda kendimi kaybetmiş durumdaydım. Yolun sonu cehenneme çıkacak deseler orada durmamak için yine binerdim uçağa.
"Buraya gelirken kimse anlamasın diye Yavuz'a iş için şehir dışında olacağımı söyledim."
"Beni aradığıma pişman ettin Derin."
Sesim titredi. İçimdeki kız köşesinde usul usul ağlamaya başladı. Ona git buradan demek istedim. Nolur git ve bu halime şahit olma!
"Baban ne halde bir fikrin var mı? Adamın gözü kapıda kulağı telefonda Bahar. Başına bir şey mi geldi, öldün mü diye düşünmekten aylardır deliye döndü. Sadece o mu? Hayır! Bizde aynı durumdayız!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEZEYAN
RandomSinsice oyunlar oynayan o değilmiş gibi gözlerime bakarken benliğim önünde diz çökmüştü. "Böyle olsun istemedim." Fısıltısı kulaklarımda çığlıklara dönüşürken yaşlı gözlerimi kuzguni gözlerine sabitlemiştim. Bir enkaz olarak geldiğim kalbinden şimdi...