Birini çok iyi tanıdığını sanmak sonun olacak!
Sevmek kaybetmeyi kabul etmek değil miydi?
Sancılı bir süreç, ruha inen sert darbelerden ibaret değil miydi?
Öyleydi. Sevmek yıpratırdı. Sevmek acıtırdı. Oysa buna değerdi Alparslan. Değmez miydi yoksa?
Sözlerim üzerine tutuşu sertleşirken "Bahar lütfen." dedi. Onun sesi benim içim titredi. Bedeninin taş kesildiğini hissettim.
"Bitti Alparslan." dedim tek nefeste "Bizim yalan hikayemiz burada bitti."
Kalbim önce buz tuttu. Ardından kuzguni gözlerle karşılaşarak alev aldı. Yapacağı hiç bir açıklama yanan kalbime su serpmeyecek, zihnime kazınan yalanları yok edemeyecekti. Aklımın bir köşesinde hep Emir için geçerken uğradığım bir yol olduğum gerçeği kalacaktı. Bir şey söylemesini bekledim. Böyle acı çeker gibi bakmak yerine canımı yakacak, beni daha büyük bir yangına sürükleyecek bir şeyler duymayı bekledim. Ama o bunun yerine gözlerime baktı. Siyah gözleri dolu doluydu. Ben ise akan yaşlara mani olamıyordum. Ona arkamı dönerek kapıya yöneldim.
"Her şeyi seni sevdiğim için yaptım."
Hıçkırıklarım odayı doldururken kapıyı açarak dışarıya çıktım. Bütün bakışlar beni hedef alırken önümü görmekte zorlanıyordum. Başta öyle öfke doluydum ki şimdi bu durgunluğuma anlam veremiyordum. Almak için ölüp bittiğim soruların dahi ardına düşmemiş, bir an önce gitmek için her şeyi köşeye itmiştim. Dış kapıdan çıkmadan önce Alparslanın "Her şeyi senin için yaptım lan!" diye bağırdığını duydum.
Arkama dönüp bakmadım. Hızlı adımlarla ilerlerken ardıma dönersem gidemeyeceğimi, bir an önce uzaklaşmazsam daha şiddetli bir ağlama krizine gireceğimi biliyordum. İçimde, kalbimin en derinlerinde öyle bir volkan vardı ki bütün bedenimi lavları ile yakıyordu. Adımlarım her geçen saniye biraz daha hızlanıyor, almakta zorluk çektiğim nefesim her bir adımda keskin bir biçimde bir öncekinden daha acı verici bir şekilde kesiliyordu.
Neden?
Bütün sorularım ve cevaplarım tek bir kelimeye odaklıydı. Neden?
Neden babam dahil kimse tarafından bir tarafa atılıyordum?
Neden babam dahil herkes sözde benim için canımı yakıyordu?
Acı yerini hızlı bir şekilde öfkeye bırakırken durdum ve arkama baktım. Hiç adım atmamışım, koşarcasına uzaklaşmamışım gibi yanı başımda duruyordu sanki koca ev. Önce kendime sonra babama kızarken dudaklarımdan acı bir hıçkırık özgürlüğüne kavuştu. Kaldırımın dibine oturdum. Ellerimle dudaklarımı kapatırken hıçkırıklarımı bastırmaya çalışıyordum. Kendi ağlamamı dahi duymaya tahammülüm yoktu.
Adım sesleri duymamla bir kaç dakika sonra Çağın'ı görmem bir oldu.
"Seni evine bırakayım."
Onunla aramızda tek tük konuşmalar dışında pek bi konuşma geçmezdi. Birbirimize karşı hep mesafeliydik. Muhtamelen beni bırakması için onu gönderen kişide Alparslandı. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek ayağa kalktım.
Gururum onunla gitmemem gerektiğini fısıldıyordu. Mantığım ise çantam ve telefonum olmadan yürüyerek gidemeyeceğinin farkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEZEYAN
RandomSinsice oyunlar oynayan o değilmiş gibi gözlerime bakarken benliğim önünde diz çökmüştü. "Böyle olsun istemedim." Fısıltısı kulaklarımda çığlıklara dönüşürken yaşlı gözlerimi kuzguni gözlerine sabitlemiştim. Bir enkaz olarak geldiğim kalbinden şimdi...