Kadın bir enkazın altında hayatta kalmaya çalışıyordu.
Hayata kafa tutuyor, sevgi için inatla savaşıyordu.
Kadın inattı!Adam daha inattı!
Koca bir enkazdı adam. Sevdiği kadının üzerinde olan koca bir enkaz...
Kadını enkazdan kurtarmaya çalışan fakat enkazın kendisi olduğunu bilmeyen koca bir enkaz...Düşüncelerin saldırgan bir yabani köpekten pek farkı yoktu. Yabani köpekler bedenini, düşünceler ise ruhunu koparır atardı. Ruhumun koparılmış, lime lime edilmiş parçalarını gögüs kafesimin içinde hissedebiliyorum. Her nefes alışımda bir şeyler batıyordu gögsüme. Hiç bir nefes tam anlamıyla ciğerlerime ulaşamıyordu.
Emir yalan söylüyordu!
Emir kesinlikle yalan söylüyordu. Alparslan öyle bir şey yapmazdı.
Neden yapsındı ki?
Neden canımı yakmak istesindi?
Yalandı! Bu koca bir yalandı. Yapmamıştı. Beynimin inkar çığlıkları kalbime var gücüyle savuruyordu yumruklarını. Saatlerdir oturduğum yatağın dibinden kalmalıydım. Güneş batmış, odayı karanlık ele geçirmişti. Üstelik bardaktan boşalırcasına bir yağmur vardı dışarıda. Benim akıttığım göz yaşları bitmişti fakat bulutlar benim için ağlamaya devam ediyor gibiydi. Titreyen ellerimle yüzümü sıvazlayarak ayağa kalktım. Alparslan hala gelmemişti. Onu görmek istediğimi pek sanmıyordum sabahki kavgadan sonra ama evime gitmek için ona ihtiyacım vardı. Kapalı olan pencereyi açarak havasız odayı havayla doldurdum. Toprak kokusu ciğerlerime dolarken su damlaları yüzüme çarpıyordu.
Odanın kapısı açıldığında dışarıya bakmaya devam ettim. Gelen kişi belliydi. Sanki aramızdaki bütün bağlar kopmuş, bizi birbirimize bağlayan her ne varsa yıkılmış gibi hissediyordum. Bu his... Bu lanet his beni mahvediyordu. Düşüncelerin ve kelimelerin gücü olduğuna inanırdım. Bir şeyi ne kadar düşünürsen başına gelmesi o kadar çabuk olurdu. Buna inandığım halde hep kötü şeyler düşünmüştüm. Biz diye bir şey olmayacağı kokusuna o kadar esir olmuştum ki sonunda korktuğum başıma gelmişti.
"Beni evime götür."
Yakıcı kelimeler dudaklarımdan dökülürken derin bir nefes aldım.
"Hayır." dedi sakince.
Yüzümü ona döndüğümde gördüğüm tek şey aramızda soyut bir şekilde duran Emirdi. Koca bir kaya gibi, aşağısı cesetlerle dolu bir uçurum gibi karşımızda duruyordu. Aşılması zor aşılması neredeyse imkansız gibiydi.
Bu kadar çok Emir'e takılan adam bir zamanlar bağımlı olduğumu bilse ne yapardı?
"Evime gitmek istiyorum."
Küçük bir çoçuğun inadı vardı kalbimde.
"Hava çok kötü bu şekilde yola çıkamayız."
Buzdan bir kaleyi andıran süretine sırtımı döndüm. Görüş alanıma tekrar kasvetli gökyüzü girmişti. Ona Emir'in söyledikleri doğru mu diye sormaya cesaret edemedim. Atımı öldüren sen miydin diyemedim. Bu soruyu sormak aramızda oluşan uçurumu iki katına çıkarmak, Emir'e inanmak olurdu. Oysa ben ısrarla Emir'e inanmıyordum. Emir'e inanmak kendi inancımı yıkmak demekti. Eğer şimdi ona inanır isem gerçekten sevgiye olan inancımı kaybedecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEZEYAN
RandomSinsice oyunlar oynayan o değilmiş gibi gözlerime bakarken benliğim önünde diz çökmüştü. "Böyle olsun istemedim." Fısıltısı kulaklarımda çığlıklara dönüşürken yaşlı gözlerimi kuzguni gözlerine sabitlemiştim. Bir enkaz olarak geldiğim kalbinden şimdi...