18. Bölüm

4.8K 301 1.5K
                                    

Bu bölüm değişik bir bölüm oldu kuşlarımm ✨✨ umuyorum ki hoşunuza gider 🙊💃🏿

Çok bi hoşgeldinizz ✨✨🏳️‍🌈

Yağız olanın hakkı yok olurdu. Çabalayıp da elde ettikleri ise hiç olurdu. Verilen onca emeğin karşılığı da, bir aferinin yoluna atılan taşlardan hallice olurdu. Çünkü kişi, bunu yapmakla zaten hükümlüydü. Ne bir takdir ne de bir teşekkür sarf edilirdi yaptıklarının uğrunda. Sen busun, bu senin sorumluluğun. Yapman gerekenleri yaptın diye kalkıp bir de sırtını mı sıvazlayacaktık? Hakkın uğrunda bocalamalardı senin kazancın, yüreği ateş adam.

"Nereye gidiyorsun?" Yattığı yerden gözlerini sağ tarafına doğru çevirerek, özenli bir şekilde hazırlanmış çocuğa doğru seslenmişti genç adam. Aldığı derin nefes, yorgunca çökmüş olan omuzlarındaki dingin yükseliş olurken, gözlerinin pınarına işlemiş durgunluk sorgucu bir tavrın kuyusuna yanaşmıştı. Düşüncelerin kemik olup ciğerlerine battığı o andaydı. O her zaman fazla düşünen, bunun neticesinde ise yine fazla bitkin düşen olurdu.

"Ağabey!" Karşısındaki çocuk gizlice çıkmaya çalıştığı evin içerisinde abisine yakalanmış olduğunun bilinçli utangaçlığı ile gözlerini kocaman açması ardından, üzerine binen utangaçlığı ile birlikte gözlerini tam anlamıyla karşısındaki bedenden kaçırarak mırıldanmıştı. "E, ben. Şey," İki kelimeyi bir araya getirip de bir cümle kurmayı beceremeyen çocuk ne yapacağını bilemez bir şekilde hala kızarık yanakları ve kaçırdığı gözleri ile birlikte abisinin salondaki koltukta yatan bedenine öylece bakakalmıştı. Bir yandan ise, ses çıkarmasın diye eline aldığı ayakkabıları ile ayakta öylece dikiliyordu.

"Nereye gittiğini sordum Ömer." Esmer genç gözlerini kısarak kumral kardeşinin utangaç yüzüne doğru bakarken, yorgun ses tonu temkinli bir dominantlık içerisindeydi. "Ağabey," Bir cevap vermekten ziyade sadece seslenişler ile kalan çocuğun karşısında bıkkın bir nefes vererek uzun günün yorgunluğu ile uzandığı koltuktan ayaklanmış ve kapının önünde titreyen elleri ile sıkıca ayakkabılarını tutan kumral çocuğa doğru yaklaşmaya başlamıştı.

Genç çocuk her adımıyla birlikte gözünde daha da büyüyen abisinin karşısında küçük bir karıncanın can çekişen ezilişini ruhunda hissederken, hızla atan kalbinin atışları ise minik bir serçeninki ile yarışır vaziyetteydi. Yakalanmışlığın verdiği allık yanaklarından kulaklarına doğru uzanırken, küçük suratı daha tatlı bir vaziyete ulaşmıştı.

"Saatin kaç olduğunun farkında değilsin herhalde Ömer. Bu saatte nereye gittiğini düşünüyorsun?" Mahmut gözlerini iyice kısarak dibinde bittiği çocuğa üstten bakışlar atmaya başlamışken, özenli kıyafetlerine de hafif bir kaş çatma ile bakmıştı.

"Ben, şey," Ömer abisinin baskıcı bakışları altında daha da küçülürken, küçük ellerini hali hazırda sıkıca sardığı ayakkabılarına daha da geçirmişti. Kaçırıp durduğu kahverengi gözleri odaksızken, hızlı hızlı almaya başladığı nefesleri ise duraksızdı. En son bu kadar gerildiği zaman, Baran Ağa ve Kayra Ağa'nın onu ahırda ayıplı bir durumdayken bastığı zaman olmuştu. Şimdi ise, abisinin bu katı tavrı karşısında nasıl dik duracağına dair bir fikri yoktu.

"Hiçbir yere gitmiyorsun Ömer, odana geç." Koyu gözleri kardeşinin her hareketini süzerken içine işleyen yumuşamayı baskılayarak, olması gereken sert üslubunu yorgun omzularının üzerine bindirmişti. "Ama ağabey," Genç çocuk itiraz etmek için anında dudaklarını aralamış ve kocaman açtığı gözlerini karşısında dimdik duran abisine doğru dikmişti.

"Aması maması yok Ömer, gitmiyorsun hiçbir yere bu saatte. Konu kapandı." Gözleri yelkovanın akrebi kovaladığı duvar saatine kayarken nefesini huzursuz bir şekilde vermişti. Henüz çok geç sayılmazdı saat lakin hava kararmıştı. Ömer'i bu saatlerde tek başına dışarı salamayacağını biliyordu. Normal zamanlarda, ki bu normal zamanlar güneşin gökyüzünde yükselmiş olduğu zamanları kapsıyordu, sorgusuz sualsiz onun gitmek istediği yere gitmesine izin verirdi.

Karışalım (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin