20. Bölüm

4.1K 280 1.7K
                                    

Çok bi hoşgeldiniz kanatları renkli kuşlarım 🌈🐥

Kuşlarım bu bölümü, her yeni günde umutla bölüm bekleyen kuşuma lanainblack'e ithaf ediyorum 💕💕

Bütün kuşlarıma keyifli okumalar dilerimm 💃🏿💃🏿🌈

İnsanlar çıkarcıydı, istekleri doğrultusunda bir başkasının canını yoktan sayandı. Canın candan üstün olduğunu savunandı, canın cana denk düşüyor oluşunu umursamayandı. Kanatırdı elini attığı narin bedenleri, kırarlardı kemiklerini. Ama en çok da, umutlarını zedelerlerdi. En ağırı ise, kendisine ait olmayana karşı yoğun bir arzu taşırlardı, içlerinde bir yerlerde.

Sahiplik duygusunun uğrunda, yaralarlardı aslı sahipleri. Bugün birçok insan kanamıştı, benim ise canım kemiğime dayanmıştı. Zulümlerin önü kesilmeli, acı çığlıkların yankısı işitilmeliydi. Üç maymuna bürünenler, kılıflarından arınmalılardı. Bu demek değildi insan olmak. Bu demek değildi, vicdan sahibi olmak.

Ayak sürerek ilerleyen adımlarım, arkamda kalkan tozların ve ardımdan yuvarlanan çakıl taşlarının aşina olduğu tok seslerdi. Önümde, tüm dikliğini omuzlarına geçirmiş olan adam bir an için dahi olsa elinin arasındaki telefonundan gözünü ayırmadan, çıkan oyun sesleri beraberinde ilerlemeye devam ederken, onun kundurasının gerisine doğru attığı taşlar ise benim ayak uçlarıma doğru sürükleniyordu.

Onun bu denli, her konuya karşı umursamaz oluşu kanıma dokunuyordu. Hangi ağa timsali, başka bir aşiret ağasının konağına giderken böylesine rahat olurdu ki? Tamam, kendine güvenen adam belki rahat olurdu, ama bu adam benim sülalem geniş tavrıyla fazlasıyla gözüme çarpıyordu.

Oyun oynayarak ilerlemek de neyin nesiydi peki? Assolist olan, köklü bir aşiretin ağasısın sen, kendine gelmen yok muydu?

"Ne diye yaylana yaylana yürüyorsun Çetinkaya?" Bir sorudan ziyade kendime gelmemi amaçlarmış gibi çıkan sesi, hafif bir uyarı niteliği taşımaktaydı. Sözlerini duyurmasının yanında ise, başını bir an olsun gerisine doğru çevirip bana doğru bakmamıştı bile.

Kendi yürüyüşünü sorgulamadan benim yürümeme mi laf etmeye kalkıyordu şimdi de? Bendim, arkasından yürürken bir o yana bir de bu yana doğru hareket eden arkasına şahit olan. Laf etmeye hakkı mı vardı karşımda?

"Doğru konuş Turgut ağası, sensin o yaylana yaylana yürüyen." Dalgınlık ve çokça da düşünceli olarak attığım yavaş adımlarımı hızlandırarak yanına ulaşmış, hemen ardından ise sarı kaşlarımı çatacak bir şekilde, sıkıntılı ifadem ile söylenmiştim.

Ceylal Ağa ise, yanına ulaştığım anda kafasını hafifçe sağına doğru çevirerek soğuk yüz ifademi süzmesi ardından başını sallayarak, söylediklerimi sahici olmayan bir tavırla onaylamıştı.

"Ya ya, benim tabi ki yaylanarak yürüyen. Kusurumuza bakmayasın ağam. Öyle salınıyor, tutamıyoruz da." Alaylı sözlerini dilinin ucuna sürmüş adam kanımı daha da kaynatırken, göğsümü şişiren derin bir nefesi içime zahmetli bir çaba ile çekmiştim. Kalkınan göğsüm temiz havadan mütevellit sıkışmıştı. Bu sıkışıklık, katiyen burnumun ucuna dokunan kokudan dolayı değildi.

"Hah, şöyle." En az onun sesindeki ton kadar alay taşıyan sözlerimin yanında, küçümseyici bir tını da kulaklarımıza çalınmıştı. Benim bu kendini geri çekmez tavrım karşısında önüne bakmadan, telefonuna bakarak yürüyen adam ilk önce hala daha oyun sesleri gelen telefonunun ekranını kapatmış, hemen ardından ise alaycılık dışında aşağıya doğru bükmediği dudağının kenarını bir kere daha kıvırmıştı.

Karışalım (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin