Robin'den
Gözümden akan yaşlar yüzünden bulanık görüyordum. Linda en sonunda yerden kalkmıştı. Yanına gitmeye çalışırken beni eliyle durdurdu.
"Canavarsın sen, uzak dur benden Layla'yı da al terk et bu evi."
Kendime geldiğim an çantayı ve Layla'yı kucağıma aldım. Koşarak evden çıktım. Steve arkamdan geliyordu.
"Dur Robin ne oluyor. Kucağındaki bebek de kimin?" kimseye Layla'dan söz etmemiştim. Bir nedeni yoktu aslında.
"Kardeşim, Steve acil hastaneye gitmemiz gerek. Ateşler içinde yanıyor."
"Tamam bin arabaya hadi."
Arabaya binip Layla'yı kucağıma yatırdım. Şuan aklımdan geçen tek düşünce Layla'nın iyi olmasıydı.
Steve'den
Hastaneye geldiğimizde arabayı boş bir alana park ettim. Hemen arabadan indim. Robin'in yorulduğunu fark edip kucağındaki kardeşini hiç bir itiraz kabul etmeden kucağıma aldım. Hızlı adımlarla acile giriş yaptım. Nerdeyse kimse yoktu. Yani gecenin bu saatinde kimsenin olmaması normaldi. Bir hemşire gördüğümde hemen yanına gittim.
"Çocuk bölümü nerede acaba?"
"Gelin benimle." hiç itiraz etmeden arkasından adımladım. Robin sanki bütün işlevini yitirmiş gibi sadece yürüyordu. Bir kapının önüne geldiğimizde, hemşire kapıyı iki kere tıklattı. Bir süre sonra gir sesi geldiğinde hızlı adımlar ile içeriye girdim. Doktor Layla'yı kucağımdan alıp sedyeye yatırdı. Hızlıca üstündekileri çıkardı. Çok küçüktü. Sorumsuz ebeveynlerden nefret ediyordum. Bir ateş ölçerle ateşini ölçtü. Bize doğru döndü.
"İsterseniz siz dışarıya çıkın. Bu tatlı kızın annesi hiç iyi gözükmüyor. Hemşire hanım bir sakinleştirici alabilir miyiz?" Robin hayır anlamında başını salladı.
"Robin bak çıkalım. Hiç iyi gözükmüyorsun."
"Steve, hayır onu yalnız bırakamam."
"Tamam yanlız olmayacak biraz dinlenmen gerek. Bak senden etkileniyor. Eğer sen üzgün olursan o da üzgün olur." Robin istemese de onu dışarıya çıkarmıştım.
1 senedir arkadaş olmamamıza rağmen bize hiç kardeşinden bahsetmemişti. Hatta ailesinden bile bahsetmemişti. Bende galiba hiç merak etmemiştim. Tek bildiğim şey üvey annesi olduğuydu. Genelde geç olduğunda üvey annem kızar deyip gidiyordu. Hemşire bizi bir odaya yönlendirdi. Robin'e serumu taktıktan sonra odadan çıktı. Şimdi soru sormamak en iyisiydi galiba.
Robin'e çok fazla benziyordu. Tek farkı kıvırcık saçlarıydı. Onu da galiba annesinden almıştı. Yerde yatan kadında tek dikkatimi çeken şey kıvırcık saçlarıydı. Aralarında büyük bir tartışma olmuştu. Sesleri dışarıya kadar geliyordu. Robin'i tanıdığım kadarıyla öfkeli biriydi. Büyük ihtimal kendine hakim olamayıp, üvey annesini itmişti.
Robin gözlerini açtığında uyandığını anladım. Fazla etkili bir ilaç değildi galiba. Hızlıca doğruldu. Kolundaki serumu çekemeye çalışınca onu durdurdum.
"Steve, Layla'nın yanına gitmem gerek lütfen bırak." yalvaran gözler ile bakıyordu.
"Tamam bak, beraber gideceğiz. Ama ilk olarak hemşireyi çağıralım serumunu çıkarsın." odadaki buton gibi şeye bastım. Bir süre sonra hemşire içeriye girdi.
"Uyandınız demek. Kızınız şuan mışıl mışıl uyuyor. Ateşi düştü. Yemeğini de yedi." Benim yanımdan geçerek Robin'in yanına gitti. Serumu yavaşça çıkardı. Robin hemen kalktı. Hızlı bir şekilde ayakkabılarını giydi. Odadan çıkınca peşinden gittim. Doktorun odasına girince sedyenin üzerinde tam bir melek gibi uyuyan Layla'yı gördüm. Robin hemen yanına gitti. Doktor konuşmaya başlayınca ona doğru döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{Secrets} Maya Hopper & Will Byers | Stranger Things
FanfictionSırlar... 12 özel genç, 12 hayat, 12 farklı güç... Ama hepsi hayatta mı? Hiç tanımadığı ailesinden koparılmış ve denek olarak kullanılmıştı. Onda ki doğuştan gelen olağanüstü gücü fark eden doktorlar üzerinde bir sürü deney yapmıştı küçük bebeğin...