7. Bölüm

7.1K 581 14
                                    

Keyifli okumalar 💚

BAHAR

Sevgili Orion;

Yıllar sonra sana böyle bir durumda rastlayacağımı hiç düşünmemiştim. Hatta sana rastlayacağımı asla aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Hiç. Güneşten taneler içeren gözlerinle karşı karşıya gelince benim gözlerim kamaşırdı. Benim bir ay tanrıçası olduğumu ve gümüşi parıltılar taşıdığımı belki biliyorsundur. Ama senin gözlerinin yanında her zaman sönük kalıyorum. Ve sen... Yalnızca bana bakarak bile beni kasırgaların içinde bırakabiliyorsun. Bir suçunun olmadığını biliyorum. Çünkü beni hiçbir zaman fark etmedin. Ben bir tanrıçayım Orion. Ama sen beni görmüyorsun. Hiçbir zaman görmedin. Bütün görkemime rağmen söz konusu sen olduğunda ben hep kuytularda kaldım.

Artemis.

Doktor Bruce Banner'ı tanır mısınız? Maruz kaldığı gama ışınlarından sonra içinden dev bir yeşil canavar çıkan adam. Diğer adıyla Hulk. Kendisi sakin ve sıradan bir adamken öfkelenince dev bir canavara dönüşür ve süper kahraman dünyasının en güçlü karakterlerinden birisidir. İşte kendisiyle çok fazla ortak noktamız mevcut. Öfkelendiğimde içimden çıkan canavara insanlar Delibaş diyorlar. Hulk'tan farklı olarak ben yeşil renge bürünmüyorum ama domatese yakın bir kırmızının yüzümün her yerine yayıldığını söyleyebiliriz.

Büyük bir gece kulübünün girişinin az ilerisinde bir sürü insanın gözü önünde Melis'in kolunu ısırmıştım. Beni kepazelikle suçlayan o kadının içinden de tam bir hanımefendi çıkmıştı. Zarif bir hanımefendiye yaraşacak şekilde saçlarımı kavramış ve bana karşılık vermeye başlamıştı. O andan sonra aramızda bir arbede olması kaçınılmazdı. Kulüp çok kalabalık ve gürültülü olduğu için sadece giriş kısmındaki insanlar durumumuzun farkındaydı. Barış, Birce ve Ceyda kulübün diğer tarafında kaldığından henüz duruma müdahale edememişlerdi. Yani bu Blair Cadısı'yla tek başıma savaşmak zorundaydım. Birbirimize girdiğimizi gören insanlar artık duruma müdahale etmeye başlamıştı. Melis'i yanındaki arkadaşı ve başka bir adam tutmaya çalışıyordu. Bense kendimi bir adamın kollarında bulmuştum. Ama öfkem gözümü kör ettiğinden henüz yüzünü tam görememiştim. Onun kollarından kurtulmaya ve Melis'i yeniden tutmaya çalışıyordum. "Hanımefendi, lütfen biraz sakin olun." Beyefendi siz henüz Delibaş'ı tanımıyorsunuz. Sakinlik kelimesinin henüz benim sözlüğümde bir karşılığı yok. Yine yüzüne bakmadan "Bırakın beni, o kadını elimden kimse alamaz," diye haykırdım. O ara yanımızdan geçen garsonun tepsisinden bir kadeh içecek almayı başarmıştım. Amacım Melis'in üzerine dökmekti. Yine aynı adamın sesi bu kez "O elinizdekini bırakın," dedi. "O yellozun kafasından aşağı dökeceğim," dedim.

Artemis, lütfen kimin kollarındasın bir dönüp baksan artık.

Adam bardağı elimden uzaklaştırmak isterken içecek adamın gri ceketinin üzerine döküldü. Ve o anda kafamı kaldırıp iyice rezil olduğum ve beni durdurmaya çalışan beyefendinin kim olduğuna nihayet bakabildim. Zihnimin içinde büyük bir şıngırtı koptu. Kocaman bir avizenin tavandan kurtulduğunu ve tüm heybetiyle yere düştüğünde çıkardığı sesi düşünün. Sahiden hala mı Artemis? Gerçekten unutamadın mı? Sanırım bu sorunun cevabı belliydi.

Karşımdaki adam Utku Gürsoy'du. Orion. Güneşten taneler barındıran gözleriyle öylece karşımda duruyordu. Benim yüreğimde sebep olduğu kasırgalardan habersiz soru soran gözlerle bana bakıyordu. Benimse hem bu sarsıcı karşılaşmadan hem de kanıma karışan alkolün etkisinden olsa gerek ağzımı açıp tek kelime etmeye mecalim yoktu. Yıllardır bir hayalet gibi peşinde dolandığım adamın kollarındaydım. Yaşanan bu an gerçek miydi yoksa hayalimin bir ürünü müydü bilemiyordum. "Hanımefendi ne yaptığınıza bakar mısınız?" derken sesi haklı olarak biraz öfkeliydi. Bir yandan da bardan aldığı peçetelerle üstünü temizlemeye çalışıyordu. "Be.. Ben çok özür dilerim." derken sesim küçük bir fısıltı halindeydi. Yaşadıklarım fazla geldiğinden ya da içeceklerin etkisinden başım dönmeye ve midem bulanmaya başlamıştı. Üzerini biraz temizlemeyi başardıktan sonra bana dönerek "Bir yakınınız yok mu burada? Onu çağıralım, iyi görünmüyorsunuz," dedi. Tek yakınım sen olsan Utku. Etrafımızdaki kalabalık çoktan dağılmıştı. Hoş milyonlarca insanın içinde olsak bile gözüm o anda Utku'dan başka kimseyi görmezdi. Onu gördüğüm bu ana gelene kadar unuttuğumu zannediyordum. Buna gerçekten inanmıştım. Yıllarca karşılıksız bir şekilde içine düştüğüm o büyük aşkın bittiğini sanmıştım. Ne büyük bir yanılgıya düşmüşüm. Kendisine ne kadar rezil olduğum gerçeğiniyse idrak etmeyi ayıldığım zamana erteleyecektim.

"Hanımefendi beni duyuyor musunuz?" dedi Utku. Nasıl görünüyorsam sesi oldukça endişeli çıkmıştı. Yüzümü buruşturarak "Midem bulanıyor." diyebildim. "Biraz hava alsanız iyi olacak sanırım," diyerek belimi kavrayarak beni barın arka kapısına doğru yönlendirdi. Daha kötüsü ne olabilir, zaten en dipteyim diye düşündüğünüz anlar olmuştur. Her zaman bir dip daha vardır, bunu aklınızdan lütfen çıkarmayın. Yıllardır görmediğim büyük aşkıma bir mahalle kavgası yaparken rastlamış ve gözünün önünde bir kadını ısırmıştım. Sonra da üzerine muhtemelen lekesi çıkmayacak bir içecek dökmüş ve sarhoş halimle başına kalmıştım. Gerçekten daha kötü ne olabilirdi ki?

Dışarı çıktığımızda bulanık zihnime biraz olsun iyi geleceğini düşünerek derin bir kaç nefes almayı denedim. Utku'ysa tüm rezilliklerime rağmen beyefendiliğini hiç bozmadan sadece beni izliyordu. Hazır olun şimdi bir seviye daha üste çıkacağız! Benimse baş dönmem ve bulantım artmıştı. Olduğum yerde hafifçe sendelemeye başlayınca Utku yeniden kollarını belime dolamaya çalışırken ben eğilip ayakkabılarının üstüne kustum. Kustum! Keşke yer yarılsa da içine girsem.

Gecenin ilginç sürprizleri hiç ara vermeden devam ediyordu. Utku elleriyle belimi sarıp beni yerden kaldırmaya çalıştığı esnada bir anda şimşekler çakmaya başladı. Gözlerimi kırpıştırıp neler olduğunu anlamaya çalışırken karşımda ellerinde fotoğraf makinaları yola bir grup insanın Utku'ya sarılmış halimle resmimizi çektiğini fark ettim. Sonra bir ses "Utku Bey, hanımefendi yeni sevgiliniz mi?" diye sordu. "Bir açıklama yapmayacak mısınız?" Utku mırıldanarak Allah'tan sabır diliyordu.

Utku Bey yeni sevgiliniz olma ihtimalim var mı? Bence de bir açıklayın bizlere. Kamuyu aydınlatmak vazifeniz.

Mekanın güvenlik görevlileri magazincileri uzaklaştırırken bende Birce'nin sesini duydum. "Deli kız, seni arıyoruz kaç dakikadır Barış'la. Neredesin sen?" Henüz Barış yanımıza gelmemişken Utku Birce'ye kendini tanıttıktan sonra kısaca durumu özetleyip kollarını üzerimden çekti. Utku Bey çok ayıp bu yaptığınız! Bir tanrıçayı böyle bırakmak düpedüz vicdansızlıktır. Birce'nin teşekkürlerini kibarca kabul ettikten sonra zarif adımlarıyla yanımızdan uzaklaştı.

"Başını belaya sokmadan duramıyorsun, değil mi?" Birce'nin sesi sitemli çıkmıştı. Beni tutmaya çalışsa da pek baş edilebilir durumda değildim. Neyse ki Barış birkaç dakika içinde yardıma koşmuştu. Birce olanları Barış'a kısaca özet geçerken ben hala birkaç dakika önce Utku'nun kollarında olduğum gerçeğini düşünüyordum. Barış'sa Utku adını duymaktan pek hoşlanmışa benzemiyordu. Beni kucağına aldıktan sonra kulağıma mırıldandı. "Sadece iki dakikalığına uğramıştı, Orion'u bulmayı nasıl başardın acaba?" "Ah Apollon," dedim fısıltıyla. Barış'sa sadece bana bakıp imalı bir şekilde gülümsedi. Orion'u bulmak kaderimde varmış, babam söylemişti. Buna nasıl karşı koyabilirim ki Apollon? Barış bizi arabaya toplamayı nihayet başardığında uyku çoktan gözlerimi ele geçirmişti. Aklımdaysa yalnızca Utku'nun güneşi andıran gözleri ve ilk kez almayı başardığım ferah kokusu vardı.

Bahar, Utku'yu seviyordu. Küçüklüğünden beri hep artan bir aşkla üstelik. Unuttuğunu sandığı zamanlarda bile. Bu Bahar olmanın ayrılmaz bir parçasıydı. Orion'u bulmak Artemis'in kaderinde vardı. Bulmak ve onun gözlerinde kaybolmak...

Sevgili Bahar Çiçeği (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin