3. Bölüm

9.7K 675 14
                                    

Tanrıçalarla tanışmaya ne dersiniz? 💚 Keyifli okumalar

BAHAR

Sevgili Orion;

Bu aralar üzerimde bir talihsizlik bulutları dolaşıyor. Kendimi o kadar üzgün hissediyorum ki rimelimi bile sürmedim. Kirpiklerimin isyan eden sesi kulaklarımda çınlıyor. Kendimi tamamen sevgili dostum Demeter'in yaptığı büyülü tiramisulara bıraktım. Neyse ki bir tanrıçayım bu sayede kilo alacağım diye endişelenmeye hiç gerek duymuyorum. Ne büyük şans, değil mi?
Bu arada bir süre Afrodit'le takılmayı düşünüyorum. Bilirsin kendisi Olimpos'un açık ara en güzel tanrıçası. Bana gökyüzünden şans dilemelisin.

Artemis.

Aynı gün içerisinde hem aldatıldığını öğrenen ve işinden kovulan kaç insan evladı vardı ki? Lütfen el kaldırın. Uçsuz bucaksız depresyon ormanlarında gezinirken yalnız olmadığımı bilmek iyi olurdu. Ofisten eve geldikten sonra parlak turuncu depresyon hırkamı giymiş, günlerce odamdan dışarı çıkmamıştım. Şimdi aranızdan parlak turuncu depresyon hırkası mı olur diye soranlar olacaktır. Bir tanrıça olarak siyah ya da koyu ve klişe bir rengi kendime layık bulmamış olmama hak vermelisiniz. Şanıma uygun olan rengi tercih edeceğim elbette.

Başıma gelen bu felaketin on üçüncü gününde Birce en sonunda tepeme dikilmiş ve beni zorla yataktan çıkarmaya çalışmıştı. "Bahar, günlerdir bu yataktan bir yere kıpırdamadın. Lütfen en azından mutfak masasına teşrif etsen artık."

"Benim habitatım bundan sonra bu yatak yalnızca." dedim yorganımı kafamın üstüne kadar çekerek. "Gerçek dünyada ilgimi çeken hiçbir şey kalmadı."

"O aptal çocuk yüzünden bu hallere düştüğüne inanmak istemiyorum Delibaş!" Birce üzerimdeki yorganı tutup üzerimden tamamen aldı. "Kalk hadi." Huysuz bir biçimde oflayarak doğruldum. "Bana bu dünyada hiç rahat yok. Sen de mi Demeter?"

'Sen de mi Brütüs?' deyişine yaptığım bu gönderme Birce'nin daha da sinirlenmesine neden oldu. "Senin iyiliğini düşünen de kabahat. Ben hazırladığım enfes kahvaltımın tadını çıkarmaya gidiyorum. Ne halin varsa gör." Ve Demeter tarafından lanetlenişimi izliyoruz. Demeter, Yunan mitolojisinde tarımın, bereketin, mevsimlerin tanrıçasıydı. İnsanlara toprağı ekip biçmesini öğreten tanrıça. Ekinleri, özellikle de buğdayı simgeler. Güzel yemekleri ve tatlılarıyla beni mest eden Birce'ye daha uygun bir isim düşünemiyorum.

Birce'nin odayı mağrur adımlarla terk etmesinden sonra yataktan kalktım. Hevesli olmasam da onun haklı olduğunu biliyordum. Haklı olmadığı tek konu şuydu, Arda yüzünden bu halde değildim. Tamam, ihanete uğramış olmak kalbimi kırmıştı ama düşününce birbirimize çok uygun olmadığımızı anlamak o kadar da zor olmamıştı. Yani kendisinin gerçek aşkım olmadığını anlamam için çok da zeki olmama gerek yoktu. Hatta iki sene boyunca her türlü zorluğuna katlandığım işimi öylece kaybetmiş olmaya Arda'dan daha çok üzülmüştüm. Çünkü severek ve özveriyle çalışıyordum. Hem de makyaj malzemelerime para vermem gerekmiyordu. Şimdi hepsini satın almak zorunda kalacaktım. Mutfağa gitmeden önce genelde makyaj masam uğrak yerim olurdu. Bundan sonra rimellerime para vermem gerekeceğinden kirpiklerimin isyan eden sesini duymazdan gelerek evdeyken sürmemeye karar verdim ve mutfağa teşrif ettim.

"Nihayet," diyen Birce'yi duymamazlıktan gelerek masadaki yerimi aldım. "Geleceğini düşünmediğimden Afrodit'ten destek istedim. Akşam Kalipso'ya gelecek." Birce bunu söylerken bir yandan da omlet yapıyordu.

"Ah, hiç süslenip ortalarda salınacak halde değilim." derken bir yandan da çilek reçeliyle merhabalaştım. "Şimdi Ceyda beni oyuncak bebeği gibi süslemek isteyecek." Ceyda yani benim tanımlamamla Afrodit, Birce gibi liseden arkadaşımdı. Uzun boyu, mankenlere taş çıkaran fiziği ve parlak ela gözleriyle çok güzel bir kadındı. İsminden de anlayacağınız üzere kendisi giyim kuşam, makyaj ve güzellik tüyoları konusunda tam bir uzmandı. Aslında moda tasarımcısıydı, çok güzel gelinlikler tasarlayıp diktiği bir küçük butik dükkanı vardı. Birce'yle ikimize oyuncak bebekleri gibi davranmaya bayılıyordu. Ne zaman kötü dönemler geçirip bunalıma girsem nasıl olduğunu anlayamadan kendimi Ceyda tarafından süslenirken buluyordum. Üstelik sadece süslenmeyle bitmiyordu, Ceyda beni bulunmayı çok sevmediğim gürültülü gece kulüplerine sürüklüyordu. "Erkekler için üzülmeye değmez, onlara saçlarımızı savurup geçeceğiz." Ceyda tarafından tarihe geçirilen atasözlerimizdendi. Biten her ilişki sonrası bize zorla yaptırdığı bir ritüel.

"Eğer Kalipso'ya gelmem dersen Ceyda'yı eve çağıracağım."

Pes eder bir tonda "Tamam," dedim. "Kendi ayaklarımla geleceğim. Bana bu kötülüğü yapmana gerek yok."

Birce omleti pişirip önüme koyduğunda dünya bir anlığına güzelleşti. "Tiramisundan sonra dünya harikalığında ikinci ilan ediyorum bu omleti. Omletin Artemis tarafından kutsanıyor, çok şanslısın."
Birce bir anda gülmeye başladı. "Sen gerçekten delisin." dedi. "Ben buna neden uyum sağlıyorum, hiç bilmiyorum." Gözlerimi devirerek "Kutsanmayı hak etmiyorsun," desem de arkadaşımın pek umurunda değil gibiydi.

Birce'nin kafesine geçmesinin ardından bütün gün evde romantik filmler izleyerek pineklemiştim. Akşamüzeri arayan sevgili arkadaşım telefonu Ceyda'ya verince koltuktan nasıl fırladığımı bilememiştim. Üzerime salaş bir kapüşonlu kazak altıma da kot pantolon geçirmiş, saçlarımı tepede basit bir topuz haline getirerek Kalipso'ya resmen koşmak zorunda kalmıştım. Pazar akşamı ve hava kötü olduğundan kafe çok kalabalık değildi. Birce ve Ceyda bir masada oturmuş kahve içiyordu. "Şu kılıkla dışarıya çıktığına inanamıyorum." Ceyda resmen çığlık atmıştı. "Kaç yıldır arkadaşız, sana hiçbir şey öğretemedim mi ben?"

"Abartıyorsun," diyerek yanlarındaki boş sandalyeye oturdum. Ceyda'nın kendime bakmam gerektiği içerikli uzun bir konuşmasını dinlemek zorunda kaldıktan sonra bir ödüle ihtiyacım vardı. "Birce bana tiramisu lazım."

"Bu kadar fazla tiramisu yersen şişman bir kadın olacaksın." diyen Ceyda'ya dil çıkardım. "Tanrıçaların öyle dertleri yoktur tatlım." Ceyda için nasıl göründüğü oldukça önemliydi ve bu yüzden yediklerine çok dikkat ediyordu. Neyse ki ben tatlımı yerken Ceyda'nın dikkatini başka bir masadaki insanlar çekince bu konuyu daha fazla uzatmadı. "İnanamıyorum Umut Gürsoy burada." Sonra da ses tonunu alçaltarak konuşmaya devam etti. "Canlı canlı çok daha fazla yakışıklıymış." Derin bir iç çekip "Ama onu da kaptılar, şu yanındaki kadın sevgilisi olmalı." dedi. Ceyda magazin muhabirliğine devam edip kafamı gereksiz bilgilerle doldururken bahsettiği masaya hiç dönüp bakmadım. "Umut'un yanındaki kız Asya. Daha önce abisi Utku'nun yanında görmüştüm." Utku ismi sertçe yutkunmama sebep olsa da aldırmamaya çalışarak tatlımı yemeye devam ettim.

Bahsettiği Gürsoy soyadı benim için bazı şeyler ifade ediyordu. Ben çocukken Tarabya'da müstakil bir evde oturuyorduk. Umut'un amcası Demir Gürsoy, eşi Melda Hanım ve oğulları Barış komşumuzdu. Uzun yıllar yan yana evlerde yaşamıştık. Umut'u çok iyi tanımıyor olsam bile Barış Gürsoy ismi benim için çok şey ifade ediyordu. Devasa bir geçmiş... Aklımdan asla çıkmayan sıcacık anılar. Daha sonraysa ben lisedeyken edebiyat öğretmeni olan babamın tayini çıkınca Ayvalık'a taşınmıştık, Barış'ı o günden sonra görme şansı bulamamıştım.

"İkisinin yanında bir yakışıklı daha var. O kim acaba?" Ceyda'nın son söylediği ilgimi çekmişti. "Bahar, o bahsettiğim adam bize doğru geliyor!" Ceyda'nın küçük çığlığıyla kafamı kaldırıp masaya bakacağım esnada birisinin "Artemis," dediğini duydum. Dünya üzerinde arkadaşlarım hariç bu deliliğime uyup bana Artemis diyebilecek tek kişi vardı!

Hayretle aldığım derin bir nefes sonrası yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı. Kim bilir kaç zamandır söylemediğim ismin dudaklarımdan fırlamasına keyifle izin verdim. "Apollon!"

Sevgili Bahar Çiçeği (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin