13. Bölüm

6K 514 8
                                    

Hayat dediğin hep tesadüfler💙 Keyifli okumalar

BAHAR

Ayvalık'a taşındığımız ilk sene. Lise üçüncü sınıfa başlayalı daha birkaç hafta olmuş. İstanbul'daki arkadaşlarımdan ve Apollon'dan ayrılmak yüreğimi paramparça hale getirmiş. Bunların yanı sıra Utku'ya duyduğum devasa aşk yüzünden hiç dinmeyen bir kalp sızım mevcut. Kimseyle tek kelime konuşasım yok. Okulun bahçesindeki bir bankta tek başıma otururken yanıma birisi geliyor. Esmer, uzun boylu, zayıfça bir çocuk "Merhaba ben Emre. Yanına oturabilir miyim? "diye soruyor. Bunu söylerken anlayamadığım bir biçimde titriyor. O günden sonra Emre'yle arkadaş oluyoruz. Tabii ki beni gibi sosyal bir kelebek kozasından çıktıktan sonra tek arkadaşla sınırlı kalmıyor. Apollon da Orion da kalbimde ve hatırımda dururken yeni arkadaşlar ediniyorum. Birce, Ceyda ve daha bir sürü kişi...

Emre aramızdaki arkadaşlığı daha ileriye taşımaya niyetli olduğunu birkaç kere belli etmiş olsa da anlamamazlıktan geliyorum. Çok iyi niyetli, kalbi inanılmaz temiz bir insanı üzmek istemem sonuçta. Ama ilerleyen aylarda tüm okulun önünde elinde papatyalarla yaptığı serenat beni şoka uğratıyor. "Emre," diyorum. "Sen çok iyi bir insansın ancak hislerinin bende bir karşılığı yok. Lütfen bu konuyu bir daha açmamak üzere kapatalım." Onu o kadar iyi anlıyorum ki. Hatta yaptığı hayran edici derecede cesaret isteyen bir davranış. Ben bir gün bile Utku'nun karşısına çıkıp hislerimi söyleyememiştim. Emre benden daha cesurdu. "Beni bir gün seveceksin Bahar. Senden asla vazgeçmeyeceğim. Senin de beni seveceğin güne kadar sabırla bekleyeceğim." Emre dediğini yapıyor, okul bitene kadar düzenli olarak karşıma çıkıp aşkını ilan ediyor. Hiç bıkıp usanmadan bana ve tüm Ayvalık'a bana olan aşkını duyuruyor. Bense onun gibi bıkıp usanmadan Utku'yu düşünüyorum.

Emre lisedeyken söylediğini yapmış ve bana olan aşkı konusunda oldukça inatçı çıkmıştı. Aşkını ilan ettiği ilk günden bu yana yılmadan peşimde koşmaya devam etmişti. Ayvalık'ta bile yaşamıyordum üstelik. Üniversiteyi kazanıp İstanbul'a yerleştikten sonra eskisi kadar sık olmasa da Ayvalık'ı her ziyaretimde olur olmadık yerlerde karşıma çıkıyordu. Kendisini kibar bir şekilde defalarca reddetmeme rağmen marinada beni görür görmez adımı haykırarak yanıma koşmaya başlayınca kendimi bulduğum ilk yatın içerisine atıvermiştim. "Bahar, Bahar nereye kayboldun?" Bilmediğim bir yatın içinde Emre'nin iskelede bana seslendiğini duyabiliyordum. Bu çocuk galiba sonsuza kadar pes etmeyecekti. Emre'ye görünmemek adına yatın ön tarafına doğru ilerlerken orta yaşlarda bir adamın kaşlarını çatıp bana bakmakta olduğunu fark ettim. "Siz de kimsiniz?" diye sordu. Bense boş bir ifadeyle yüzüne baktım. Tanımadığım bir adama yatında ne aradığımı nasıl açıklayabilirdim ki? Ben cevap veremeyince bir kere daha konuştu. "Yatın sahibini mi arıyorsunuz? Ben buranın temizlik personeliyim. Beyim bir iş için çıktı ancak akşama gelir. Kendisini neden arıyorsunuz?" Yatın sahibiyle karşı karşıya olmadığımı öğrenince inanılmaz rahatlamıştım, şimdi durumu güzelce kurtarabilirdim. "Ben kendisinin nişanlısıyım. Burada buluşacaktık, telefonla ulaşamayınca kendisine bir bakayım dedim." Adam şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. "Beyimin nişanlısı olduğunu bilmiyordum. Ben geldiğinizi söylerim kendisine."

"Ah, her şey daha çok yeni. Nişanlanalı birkaç gün oluyor. Siz kendisine bir şey söylemeyin, ben ona nasılsa ulaşırım. Size kolay gelsin." Yattan nasıl uzaklaştığımı bilemedim. Resmen hiç görmediğim bir adamın nişanlısı olduğumu söylemiştim. Neyse ki sahibi ortalarda yoktu, nasılsa beni bu amcadan başka kimse de görmemişti. Bir problem yaşayacağımı sanmıyordum. Emre'ye yeniden yakalanmayacağım derken bisikletimi alıp hızlıca marinadan uzaklaştım. Telaşla otele döndüğümde babam halimde bir tuhaflık olduğunu sezmişti. Soru soran bakışları üzerimdeyken "Emre'ye yakalandım," dedim. "Gelip beni sordu mu size?" Babam kaşlarını çatarak "Evet," dedi. "Annen pazara gittiğini söylemişti. Demek o hayta peşinden geldi."

"Neyse ki ona yakalanmadan kaçmayı başardım." Bisikletimin sepetinde otel için pazardan aldığım yiyecekleri babamla birlikte restoranın mutfağına taşıdık. Sonra da mutfakta anneme yardıma dalmışken dehşet verici bir şey keşfettim. Bir türlü cüzdanımı bulamıyordum! Muhtemelen Emre'den kaçarken girdiğim yatta düşürmüştüm. Kimliğim içerisindeydi ve yatın sahibi sahte nişanlısının kim olduğunu bir çırpıda öğrenebilirdi. "Of Bahar," dedim elimle başıma vurarak. "Bir kere de başını belaya sokmadan dursan." Bir hışımla otelden çıkıp yeniden marinaya ulaştım. Adının Shire olduğunu öğrendiğim yatta neyse ki yeniden aynı amcayla karşılaştık. Bu isim nedense bana tanıdık geldi. Demek ki yatın sahibi hobbitleri seviyordu. "Beyim hala gelmedi," dedi amca beni görünce gülerek. "Kendisiyle konuştuk, sorun yok. Cüzdanımı düşürmüşüm de ben onu almaya geldim." diye cevap verdim.

"Evet, buraları temizlerken yerde bulmuş benim hanım. Ben sana cüzdanını getireyim." Resmen ucuz atlatmıştım. Yatın sahibi gelmeden hızla buradan uzaklaşmam gerekiyordu. Amca bana cüzdanımı uzatırken teknenin kamarasından balyajlı saçları ve güneş gözlükleriyle kırklı yaşlarının başında olduğunu tahmin ettiğim bir kadın bize doğru gelmeye başladı. Lütfen beyimizin gerçek nişanlısı sen olma. Ben içimden bütün bildiğim duaları okurken amca kadına döndü ve "Bu hanım kızımız beyimin nişanlısı," dedi. Kadın oldukça geniş bir biçimde gülümseyerek elini uzattı. "Merhaba," dedi. " Ben Selin. Seni gördüğüme çok memnun oldum. Ay senin o sıkıcı nişanlın işten başka bir şey konuşmuyor tatlım. Bende eşimle ikisini bekliyordum. Gel de beraber bekleyelim. O sırada da kahvelerimizi içer biraz bizimkileri çekiştiririz." Cüzdanımı alıp kaçmayı düşünürken tanımadığım nişanlıma resmen yakalanacaktım. Selin Hanım bana cevap hakkı tanımadan koluma girip beni güvertedeki masaya yönlendirdi. Benim amcaya "Hasan Bey bize iki kahve getirebilir misin?" dedikten sonra konuşmaya başladı. "Melih güya beni tatile getirdi. Burada bir başıma beni bırakıp arazilere bakmaya gittiler. Demek nişanlın sıkılmayayım diye seni gönderdi." Onun konuşmasını dinlerken aklımda yalnızca sahte nişanlıma yakalanmadan buradan sıvışabilmek vardı. Yoksa döndüğünde kendisine büyük bir sürpriz olacaktım. Hem de ne sürpriz! Sevgili nişanlımın adını dahi bilmiyordum.

Kahvelerimiz geldiği sırada Selin Hanım eşini çekiştirmeye devam ediyordu. "Tatlım senin nişanlın da ne kadar sıkıcı bir adam. Hayır, çok da yakışıklı ama işten başka bir şey konuşmuyor. Sende boyuna posuna mı kapıldın nedir? Hayır çok da güzel kızsın maşallah, iyi tavlamış seni." Kendisinin boyu posu hakkında bir fikrim yok. Neyse ki yakışıklıymış. "Aşk işte," dedim gülerek. "Siz onun sıkıcı göründüğüne bakmayın. İş konusunda çok disiplinlidir ama söz konusu ben olduğumda dünyanın en eğlenceli adamına dönüşür." Yalandan kim ölmüş ki? Aferin Artemis, böyle devam et.

Selin Hanım "Sahi mi?" dedi. "Nasıl tanıştığınızı duymak isterim." Henüz tanışmadık aslında. Tanışmasak ikimiz adına daha iyi olur.

"Size bir ara uzunca anlatırım yalnız benim şimdi kalkmam lazım. Ailem beni bekliyor, nişanlımı da sonra görürüm artık. Sizinle de tanıştığıma çok memnun oldum." Lütfen bir daha karşılaşmayalım. Yoksa sevgili nişanlım beni öldürecek. Selin Hanım beni yatın merdivenlerine kadar geçirme konusunda ısrarcıydı. "Yarın akşamki yemeğe gelecek misin? Ben seni çok sevdim Bahar, lütfen gel de sıkıcı iş konuşmalarını dinlemek zorunda kalmayayım. Yoksa kendimi denize atacağım."

"Bilmem ki," dedim kekeleyerek. "Ben nişanlınla konuşurum. Arazileri almak istiyorsa beni kırmaz, sende bize katılırsın." Bir bu eksikti. Selin Hanım'a veda ederek sabahki gibi ışık hızıyla marinadan uzaklaştım. Tanımadığım bir adamın nişanlısı olduğumu söyleyerek harika bir iş başarmıştım. Şimdi zavallı adamın işi tehlikeye girmişti. "Aferin Bahar." dedim kendi kendime. "Bakalım bu işi nasıl temizleyeceksin?" Gerçekten ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Sevgili Bahar Çiçeği (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin