Elindeki kabı akan suyun altında yıkarken dalgın bakışlarını pencereden dışarı çevirdi. Yaşadıkları evi ilk görmeye geldiklerinde mutfağın kapısına omzunu yaslamış, kendini önünde bu kocaman penceresi olan tezgahta iş yaparken hayal etmişti. Evin karşısındaki selvi ağaçlarının rüzgarda salınmasını izleyerek iş yapmak tahmin ettiği gibi hep huzur vermişti geçen yıllarda. Hava karanlık olmasa şimdi de öyle olabilirdi belki ama ezbere hareketlerle karşıya diktiği bakışları bunun bile farkında değildi.Dış kapının sertçe kapanmasıyla olduğu yerde irkilerek sıçradı; dakikalardır kendini bir bütün olarak bir arada tutmaya çalışan yanı son direncini de yitirecekti az kalsın. İçindeki olanca karmaşaya rağmen yüzündeki donuk ifadede göz kapağındaki ufak seğirme dışında bir değişim olmadan işine devam etti. Tencerenin dibindeki çıkmayan kir sinirlerini bozuyordu. Ovuyor ovuyor çıkaramıyordu.
Sanki biraz önce içeride, bir zamanlar aşkıyla içini titreten adamla büyük bir tartışma yaşamamış, birbirlerine hiç tahammüllerinin kalmadığını; tüm dayanılmazlığına rağmen artık kabul etmemiş, inişli çıkışlı da olsa dokuz yıldır devam eden evliliği avuçlarından kayıp gitmemiş, içi yangın yerine dönmemiş gibi bu tezgahın önünde dimdik durup işlerini yapmaya devam edebilmişti de, bu küçücük inatçı lekeye tahammül edemiyordu. Git gide artan bir güçle ovmaya devam ettiği küçük tencere sonunda elinden kayıp büyük bir gürültüyle evyenin içine düşünce, kalan tahammülü de sona ermiş, ipi kopmuş boncuklar gibi dağılmıştı.
Tezgahın önünde yere çökmüş hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı.
Zaman içinde anlaşılmamak, dinlenilmemek olağan bir durum haline gelip Şule tarafından artık yadırganmamaya başlanmıştı. Bir süredir gittiği danışmana da bundan pek rahatsız olmadığını anlatmaya, hatta ispatlamaya çalışmıştı uzun bir süre ama şimdi görüyordu ki bir evlilikte olmazsa olmaz denilen ne varsa hepsinden daha önemliydi sağlıklı bir iletişim.
Mustafa'nın dikkatini çekmek yada adamı korkutmayı istemekten uzak olarak açtığı boşanma konusunda, bu akşam olandan daha uzun bir konuşma beklediği açıktı. En azından bu kadar hazır olmamalıydı adam, kadının bu konuyu konuşmaya karar vermesi bile, günler hatta haftalar sürmüştü. Onu incitmeden hislerini nasıl anlatabileceğinin hesabını yapmakla geceler boyunca doğru düzgün uyku uyuyamamıştı. Mustafa'ysa biraz önce sen zaten düşünmüş kararını vermişsin diyerek bir kez daha karısının sözlerini boğazına dizmiş ve daha fazla bu konu hakkında konuşmaya gerek duymadan balkona sigara içmeye çıkmıştı. Sonra da o mutfaktayken ceketini alıp çıkıp gitmişti. Mustafa'nın problemleri çözme şekli böyleydi işte.Bu düşüncelerle yerde dizlerini kendine çekip kollarıyla sarmış, ince uzun boynunu omzuna doğru eğmiş karşısındaki duvarı izliyordu. Ağlaması dinmişti. Mecburen alıp verdiği nefesler olmasa hissiz bir taş parçası kadar kıpırtısız görünebilirdi. Yemekten sonra kocasıyla bu önemli meseleleri konuşurken içmeyi planlayarak demlediği çaydanlık buharlar çıkararak kaynamaya devam etmese, bulunduğu pozisyondan hiç rahatsız olmadan öylece sabahlayabilirdi.
Ocağı kapatıp, tezgahtaki yarısı yıkanmış bulaşıklara göz ucuyla bir bakış attıktan sonra doğruca yatak odasına yürümeye başladı. Koridordayken hala üzerinde olduğunu farkettiği önlüğü açmaya çalışırken tahammülsüz parmakları düğümü çözemeyince hırsla çekip kopararak olduğu yere fırlattı.
Üzerine çökmüş uyuşukluk geçerse, daha da uyuyamayacağının, uyumazsa bu hislerle başedemeyeceğinin bilinciyle hızlıca yatağını açıp içine kıvrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkilem
RomanceOnca diş bilemelerine, kendilerini doldurmalarına hatta savaş boyalarını sürmelerine rağmen, adamın içine bastırdıkça çoğalan ve sonunda taşan varlığı huzurdan başka bişey vermiyordu Şule'ye. Bu durum kafasını tekrar karıştırıyor, ruhunu yeni bir ik...