İnce uzun parmaklarıyla çay bardağını sardı. Montu ve omuzlarındaki şala rağmen üşümeye devam ediyordu ama içeri girmeye niyeti yoktu. Yaklaşık olarak yarım saattir karşısındaki eski hayat arkadaşının konuya girme çabasını izlemenin verdiği daralmayla baş edebilmek için serin havaya ihtiyacı vardı.
"Açık olalım mı artık Mustafa? Geçen on yıl kaçak dövüşmenin bir faydası olmadığını yeteri kadar gösterdi ikimize de.., neden buradasın?"
Mustafa sıkıntıyla derin bir soluk alırken parmaklarını saçlarının arasından geçirdi.
"Ben gidiyorum Şule" sözlerini tartarak tane tane söylüyordu. Artık umudu kalmasa da onun bakışlarında bir titreyiş aramaktan çaresizce vaz geçemiyordu. "Vaz geçtim"
Şule adamın ne demek istediğini anlayamadığından hiçbir şey söylemeden öylece dinledi.
"Davamı geri çekiyorum. Önümüzdeki duruşmada bitsin bu iş, sana zorluk çıkarmayacağım artık"
Şule gerçekten anlayamıyordu. Adamdan kopardığı bakışlarını dalgalı denize çevirerek düşündü. Onca zamandır, uykusuz geçirdiği gecelerde ve günlerde, bir zamanlar sevdiği adamın kendine açtığı savaşa karşılık verebilmek için, ondan nefret edebilmek için uğraşmış, öfkesini bilemişti. Neredeyse bir yıldır oradan oraya savrulmuş, hayatı darmadağın olmuştu. Zor da olsa bununla baş edebilmeyi öğrenmişti sonunda ve adam şimdi çıkıp vaz geçtiğini mi söylüyordu? Hayatı yeniden komik olmayan bir şakaya dönüşmüştü. Sahte bir gülüşle adama döndü tekrar.
"Neden?"
"Ben.., özür dilerim Şule. Kontrolden çıktım. Aslında hep biliyordum sana yetemediğimi, yetişemediğimi. Bir gün beni bırakıp gideceğini biliyordum ve bekliyordum o günün gelmesini. Ayrılmak istediğini söylediğinde itiraf etmeliyim ki çok şaşırmadım. Hatta bu beklenti nasıl bir yük olmuşsa omuzlarımda , senden bunu duyduğumda hafifledim bile" düşüncelerini toparlamaya çalışırken cebinden çıkardığı paketten bir sigara çıkarıp yaktı. Dumanı havaya savunurken ifadesi buruşarak devam etti "İçim acıya acıya da olsa tamam dedim"
Şule daha fazla dayanamayarak araya girdi "Dışarıdan pek bir hevesli görünüyordun. Acını iyi saklıyorsun desene"
"Şule sen benim tek gerçek aşkımdın. Kolay mıydı sanıyorsun. Seni çok sevdim, sevmek tek başına yeter sandım ama olmadı. Mutsuzluğun her seferinde içime saplandı, her saplandığında seni şımarıklıkla suçladım. Benim sana verdiklerimle yetin istedim, seni zorladım, benim toprağımda çiçeklen istedim ama sen her defasında daha da mutsuz oldun, soldun"
"Ve sen yine de vaz geçmedin"
İçindeki çelişkiye odaklanmış zihni ve dalgın bakışlarıyla başını sallayarak onayladı. Kendi çizdiği resimde gördüklerinin hüznüydü suratındaki. "Ne yapacağımı bilmiyordum çünkü. Başka türlü nasıl olunur hiçbir fikrim yoktu"
Şule uzattığı her yardım elini geri iten adamın bir uzmandan yardım alması konusunda ısrarlarını da nasıl geri çevirdiğini hatırladı ama dile getirmenin artık lüzumsuz olduğunun bilinciyle sustu. Masanın ortasındaki paketten bir sigara alıp dudaklarının arasına yerleştirerek adamın şaşkın bakışları altında yaktı.
"Tekrar mı başladın?"
Şule başıyla onayladı.
"Bırakmak için ne mücadeleler vermiştin" buna biraz da kendinin sebep olduğunu düşünmek içini pişmanlıkla doldurdu "başlamasaydın keşke seni çok hasta ediyordu"
Bu durumdan kendisi de memnun değildi ancak yaşamaya devam edebilmek için bir sebep aramak zorunda kaldığı dönemlerdeki bu iradesizliği kendine çok görmüyordu. Umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti "Senin hayatımdan alıp götürdüklerini yerine koymaya çalışırken doğrusunu yanlışını pek ayırt edemedim"
Mustafanın buna verecek bir cevabı yoktu. Şuleyi görmediği zamanlar onu suçlamak, nefret etmek, intikam planları yapmak kolaydı çünkü ne yaparsa yapsın onun sert kararlı yapısını sarsamayacağından emindi. Ancak şu an karşısındaki iyice zayıflamış bedenini, her halinden anlaşılan kederinin yüzüne eklediği çizgileri, kendisinin yanından dahi geçemediği bir iradeyle bıraktığı sigarayı tekrar parmaklarının arasında görmek ona nasıl zarar verdiğini gözlerinin önüne seriyordu. Boğazına oturan yumruyu yutkunarak gidermeye çalıştı.
"Zaten beklediğim ayrılık isteğini kabullenmek zor olmadı ama o herifle birlikte bizim evimizden çıktığınızı gördüğümde çıldırdım. Kafayı yiyecek gibi oldum günlerce. Ellerini tutuşu, senin ona gülümseyişin gözlerimde canlanırken inkar ettim yine de inanmak istemedim ama iş yerinde onun sana nasıl baktığını görünce artık emin oldum"
Tekrar bir sigara yakarak devam etti "Ben seni biliyorum Şule. Sen doğrularına hayatındaki her şeyden daha çok kıymet verirsin hatta hayatından, evliliğinden bile daha çok. Olayların seni suçladığım gibi olmadığını, senin ne kadar güçlü duygular hissedersen hisset kendini bırakmayacağını, bunu benden ziyade kendine olan saygından yapmayacağını hep biliyordum ancak yine de başka bir adamı sevebilecek olma ihtimalin beni çıldırttı. Hiç düşünmedim bile, tek istediğim senin canını acıtmak ve sizi uzaklaştırmak oldu ondan sonra. Saçmaladım. Evimizde gördüklerin için yapabileceğim başka bir açıklamam yok maalesef. Artık bir anlamı olmadığını biliyorum ama yine de söylemek istiyorum, birlikte olduğumuz süre boyunca seni hiç aldatmadım. Seni kaybetme korkusuna kapıldığım bazı zamanlar sırf içimdeki öfkeyi bastırabilmek için istedim ama yapamadım. Ne zaman ki ellerine başka birinin dokunduğunu gördüm işte o zaman seni suçlayarak yapabildim bunu"
Gözlerini kaçırmadan söyleyemediği bu sözler, dilinden döküldükçe hafifliyordu. Bu mağlup olacağı en baştan belli olan bir savaştı. Bilerek girmiş ama kabul etmek istememiş ikisine de eziyet etmişti.
"Ben yenildim Şule. Senin sadakatin karşısında yenildim bir kez daha. Artık buna bu şekilde devam etmek istemiyorum. Kurtulmak istiyorum, senden de, senin bana verdiğin acıdan da, benim için bir zaafiyete dönüşmüş sevginden de"
Şule duyduklarıyla aylardır pençesinde kıvrandığı değersizlik hissinin beyhude olduğunu anlıyordu ancak kendisinin de adamın söylediği kadar masum olmadığının bilinciyle tam bir huzur duyamıyordu. O yenilmişti ama Şule de kazanamamıştı. Her savaşın bir galibi olmuyordu, bazen iki tarafta kaybediyordu.
"Bir daha karşına çıkmayacağım"
Artık yüreklerini terkeden tutkularının ardından, kalan hatıralarına merhametli olmayı öğreneceklerdi yeni baştan. Artık ne birbirlerini anlamaya çalışacak ne de yarışacaklardı. Uğruna mücadele verecek hiçbir şey kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkilem
RomanceOnca diş bilemelerine, kendilerini doldurmalarına hatta savaş boyalarını sürmelerine rağmen, adamın içine bastırdıkça çoğalan ve sonunda taşan varlığı huzurdan başka bişey vermiyordu Şule'ye. Bu durum kafasını tekrar karıştırıyor, ruhunu yeni bir ik...