13-Aklımdan çıkmıyorsun

113 9 0
                                    

"İkna olurum çünkü"

Fatih'in beklemediği bu cevap karşısında kısa süreli bozguna uğrayan suratını izledi Şule.

"Ben anlamıyorum bunun nesi yanlış?" Aklından geçenleri olduğu gibi söylediği anlık değişen yüz ifadesinden anlaşılıyordu.

Bir anda tamamen değişen duruşuyla daha önce hiç düşünmediği bişeyin aklına geldiği belli oluyordu, bedenini geri çekerek, irice açılmış gözleriyle "Şule" dedi. Bu fikrin ne kadar rahatsız ettiği ortadaydı "Sen pişman mı oldun?" devamını getirmeden önce yutkundu "Yani O'na dönme ihtimalin var mı?" Mustafa'nın ismini kullanmak dahi bu ihtimali mümkün kılar korkusuyla bundan uzak durdu.
Henüz almadığı cevabın ihtimali bile bütün keyfini kaçırmıştı. Hesap sorar gibi görünmek istemiyordu, tepkilerini kontrol altına almaya çalışarak "Böyle sorduğum için özür dilerim, kararına saygı duymaktan başka bir seçeneğim yok ama bunu bilmem gerek"

Şule adamın perdesiz konuşması ve düşündükleri karşısında gülme isteğini tutamadı. Demek gerçekten anlamamıştı. Madem açık konuşmadıkça anlamıyordu, öyleyse Şule de anlatacaktı. Ama bunu Fatih'in dehşete kapılmış suratına bakarak yapamayacağını bildiğinden, dudaklarını bir birine bastırarak kaşlarını kaldırdı. "Hayır öyle bir ihtimal yok" başını iki yana sallarken adamın yüzündeki bariz rahatlamayı seyretti. Dirseklerini masaya dayayarak öne eğildi "Aslında durum daha karışık" eğleniyor gibi görünmek istemezdi ama adamın halden hale giren suratı, irice açılmış gözlerinde bir an umudun pırıltısıyla, hemen arkasından umutsuzlukla büyüyüp küçülen gözbebekleri, dalgalanan renkli hareleri, adamı açık bir kitap gibi önüne sunuyordu. Şule meraklı bir çocuk gibi sayfaları hızla çevirip ne var ne yok görme isteğine direnerek şu anda, yani dikkat kesilmiş ve onun dudaklarından çıkacak kelimeleri merakla bekleyen halinde kalmasının en uygun olduğunu düşünerek devam etti "Gerçekten anlamamışsın. Bizim boşanma kararımız uzun zaman önce almamız gereken doğru bir karardı, bu nedenle geri dönmemiz ihtimal dahilinde değil" aklındakileri toparlamaya çalışırken bu halledilmiş cevabı bir kenara koyarak asıl cevaptan önce, bunu; korumaya çalıştığı mesafeden nasıl ifade edeceğini düşündü. En güzeli açık konuşmaktı, gözlerini önündeki kağıtlardan yukarı kaldırarak kirpiklerinin altından Fatih'e bakarak "Bizi asıl ilgilendiren kısmıysa daha şahsi. Benle ilgili. Bir hafta sonraki mahkeme sadece bitmiş bir evliliğin resmî olarak sonlandırılmasından ibaret ancak asıl önemli olan o değil, asıl önemli olan bundan sonra sıfırdan başlayacağım hayatım için yapacaklarım. Bunu anlaman gerekir, şu anda büyük bir duygusal boşluğun içindeyim ve bununla beraber kendime yeni bir hayat kurmaya çalışıyorum" devamı için ihtiyacı olan cesareti derin bir nefes alarak toplamaya çalıştı "ve sen aklımı çok karıştırıyorsun. Orada öyle durup bakarak, sadece bakışlarınla direncimi kırıyorsun" bunları başkasından bahseder gibi yaparak anlattı yoksa normal şartlarda söyleyebileceği şeyler değildi.

Fatih ciddiyetle dinledikten sonra bakışlarını kucağında birleştirdiği ellerine indirerek, her cümlesini tartarak tane tane konuştu; "O akşam bana sormuştun ya, nasıl aştın, eşinin vefatından sonra tekrar nasıl yaşamaya, hissetmeye başladın diye. Yardım aldım.
Kendi ayaklarının üzerinde durmakla, hayata yapayalnız kafa tutmayı karıştırma birbirine. Yorulursun. Kimse seni anlamıyor diye düşünebilirsin ama sen anlatmaktan vaz geçme, zamanla bir yolunu bulursun, diğer türlü iyice yabancılaşır, kimse tarafından anlaşılmadığın bir dünyada çaresiz kalırsın. Ben seni dinlerim. Yeter ki beni direnilecek bir tehlike olarak görme, bırak içeri gireyim"

Mustafa yıllar içinde Şule'yi yalnızlaştırmış, sonra da onu anlamak için hiç uğraşmamış, kendinden şüpheye düşme çaresizliğini yaşatmıştı. Şule şimdi için bir aşkın yaramaz, kontrolcü, şehvetli  duygusunun eline düşmek istemiyordu ancak Fatih tarafından anlaşılmanın, dinlenilmenin de karşı koyamadığı bir cazibesi vardı.

İkilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin