14-Unutulanla yeniden tanışma

113 11 2
                                    





Serin havayı derin derin içine çekerek yürüdü. İçeri girene kadar yaşadığı sersemliğin geçmesini ümit ediyordu. Yıllardır görmediği arkadaşının karşısına bir fırtınadan kopmuş gibi darmadağın çıkmak istemiyordu. Neyse ki serin hava ve Fatih'ten uzaklaşmış olmak Şuleyi biraz olsun kendine getirmişti.

Ve işte oradaydı Yasemin. Her adımda yaklaştığı sadece eski bir dost değil, ilk gençlik yıllarıydı sanki. İlk heyecanları, ilk hataları, ilk erinçleri, ilk denemeleri... Okuldan kaçma heyecanını beraber tatmış, bütün paralarını bitirdiklerinde ceplerindeki bozuklukları birleştirip yol parası yapmış, ilk sigaralarını birlikte içmişlerdi. Pırıl pırıl gençlik ışıltılarıyla delikanlıların dikkatini çekmeye başladıklarında, şaşkın heyecanlarıyla birbirlerine sokulup hiçbirine pas vermemenin eğlencesini tatmışlardı. Hoşlandıkları çocuğun başka bir kızı seviyor olmasına birbirlerinin omzunda göz yaşı dökmüşlerdi. Ebeveynlerinin kontrolünde olmadan attıkları her adımda dünyayı yeni baştan keşfediyorlarmış gibi kalpleri heyecanla atmıştı.

Sadece arkadaşını görmek bile kalbinin o zamanlardan kalma bir duyguyla çarpmasını sağlamıştı. Konuşmaya başladıkça unuttuğu onlarca anıyı, bugün Şule'yi Şule yapan karakterinin yapı taşı niteliğindeki zamanları, hisleri hatırladı. Çok kıymetli zamanlarda onlarca hatıraya ortak olmuşlardı.

Ancak ortak oldukları tek şey gençlik yılları olarak kalmamış, kızlar birbirinden ayrılsa bile ortak kaderleri onları hayatın savurduğu başka başka yerlerde de bulmuş, birbirine benzer olaylar yaşamışlardı. Şule duruşmasını beklediği bir boşanma davasıyla uğraşırken, Yasemin de yıllardır aynı davayla meşguldü. Mutsuz evliliklerinden başka her şeyden; geçmişten, ortak arkadaşlardan, yaşanmış komik olaylardan, hatta gelecek planlarından bile bahsetmişlerdi.

Bazı şeyler ya hiç konuşulmuyordu, yada hisseden bir kalbe denk gelindiğinde yalnızken konuşuluyordu. Saatlerce gülüp eğlenmiş, zihinlerinde dönüp duran meseleyi görmezden gelmeye çalışarak hep başkalarından bahsetmişlerdi. Bir noktadan sonra susup kalmalar, sessiz bakışlar uzamaya başlayınca, gecenin eğlence saatlerinin çekilip gittiğini, bu saatten sonra bakışlarına anlam katan kederi paylaşma vaktinin geldiğini anladılar.

"Bana gidelim mi? Ayaklarımızı uzatır rahat rahat konuşuruz"

Şule'nin bu teklifiyle kalkmış eve gitmek üzere yola çıkmışlardı. Bu gece beraber kalacaklardı. Yol üzerinde bir marketten atıştırmalık almak
Üzere durdular. Reyonlarda gezerken abur cuburların önüne geldiklerinde akıllarından geçen fikirle muzipçe birbirlerine baktılar. Karşılıklı olarak işaret parmaklarını dudaklarına koyarak "şşşşt" deyip sepeti cipsler, çikolatalar, bisküviler, içeceklerle doldurdular. Yeniden 15 yaşında olmuşlardı. Onları bu konuda kısıtlayacak dışarıdan bir otoriteleri yoktu belki ama içeriden vardı. Başkaldırıyı öğrendikleri ilk gençlik yıllarından sonra hayatlarının iplerini yavaş yavaş kendi ellerine almışlardı ve fakat o vakitten sonra yaşadıkları her hayal kırıklığı, her haksızlık, akan her göz yaşı küçük bir çocuk gibi içlerine dönüp çocukluktan kalma bir otoriteye sığınma ihtiyacı doğurmuştu. Yaşadıklarının bir sonucu olarak kendilerine biçtikleri kocaman güçlü kadın rolleri, başlarını merhametli bir dize yaslayıp acılarını göz yaşı olarak akıtmalarına izin vermemişti, onlar da içlerinde yeni bir ben doğurmuş ona sığınmışlardı teselli bulmak için. İşe yaramıştı da. Ancak farkında olmamışlardı ebeveynlerinden aldıkları ipleri usul usul, içlerindeki hangi duygudan yada çarpık anıdan beslendiğini bilmedikleri yeni otoritelerine kaptırdıklarını. Onun buyurgan sesini zamanla benimsemiş, 'iç ses' sanmış, artık üzerinde fazla düşünmeden, sorgulamadan ayak uydurur olmuşlardı.

Şule bu akşam tozlu bir albümün kapağını aralar gibi, ne zamandır unuttuğu, unuttuğunun farkında bile olmadığı kendisiyle tanışmıştı. Arkadaşı hayat hikayesini dinledikçe "Ben senin bu zamanlarında çok daha başka yerlerde olacağını düşünmüştüm hep" diyordu. Haklıydı. Sahip olduğu öğrenme hevesi, hayata dair fikirleri, üretkenliği, yetenekleri, okudukları, bitmek bilmez merakıyla peşinden koştukları ve hepsinin sonunda, İpek bir tülbente işler gibi bunların arasından titizlikle seçtiklerini itinayla nakşettiği ruhu; kocasının sırf canı istediği, öyle uygun gördüğü için eve hapsedilmiş olarak kısıtlandığı seneler içinde yaldızlarını dökmüş, paylaşacak kimse bulunamayınca işe yaramaz bir eşya gibi rafa kaldırılmıştı.

İçindeki, kendi elleriyle kendi başına sardığı ve şimdiye kadar kendi olduğunu sandığı ancak bu akşam aslında öyle olmadığını anladığı ses, kontrolü kaybetme korkusuyla eski bir numaraya tutunarak müşfik bir tonla "böyle olması gerekiyordu" diyordu. Artık onu dinlemeyecekti.

Şimdi içini saran yanlış yapıyorlarmış hissine de onun neden olduğu düşüncesiyle eline aldığı kutudan bakışlarını kaldırarak "tam bir günah gecesi olacaksa, asla dondurmasız olmaz" dedi. Gözlerinde oynaşan yaramaz pırıltılar bir birlerine cesaret veriyordu.

Yüksek bir enerji ve neşeyle başladıkları gece saatler ilerledikçe yerini hüzün ve göz yaşına bırakmıştı. Yasemin, sahip olduğu bağlılık ve çocuklarına rağmen kocasının sadakatsizliğini, yüzündeki neşeli, vurdum duymaz maskeyle anlatamazdı. O da çıkardı bir kenara koydu ve ihanete uğramış bir kadının incinmişliğiyle anlattı yaşadıklarını. Evliliğinden vaz geçme kararı kolay olmamıştı ancak bu kararı verdiğinde her şeyin bittiği yanılgısına düşmesini, şimdi acı bir tebessümle hatırlıyordu. Kocasının ihanetiyle kirlenmemiş ne kaldıysa, üç yıldır süren çekişmeli boşanma davasında hepsi teker teker kirlenerek, kötü bir insana denk gelince öyle kolay kurtulunamayacağını göstermişti. Neyse ki bitmişti. Şimdi çocuklarıyla beraber ailesinin yaşadığı şehir Antalya'da işe başlamış kendine bir hayat kurmuştu. Şule onu, sonunda biten davasının arkasından son protokolleri halletmek için İstanbul'a geldiğinde aramıştı. Bunun bir tesadüf değil, onlara verilmiş bir şans olduğunun ikisi de farkındaydı. Nitekim Şule de ne zamandır içinde tuttuğu, birbirine geçmiş, çözmeye çalıştıkça enerjisini sömüren düşüncelerini, ona yatağını bulmuş bir nehir gibi akarak anlatıyordu. Onun hikayesinde ihanet, şiddet ya da hakaret yoktu belki ama bu perişan haline sebep olan, kocasının psikolojik baskılarını, babasının ihmallerini en çok da kendi vaz geçmişliğini affetmeyecekti.

Bütün gece hayatlarındaki problemlerin kaynağı olarak gördükleri erkeklere olan öfkeleri; olaylara tepkilerini, yaklaşımlarını kadınsı bir hırsa büründürmüştü. Böylesi kolaydı. Bütün zorlukların arasında kolay olanı seçerek benliklerini temize çektikleri sürenin sonunda, bunun verdiği gevşemeyle ve ilerleyen saatin olan direncini de kırmasıyla, Şule artık daha fazla kendini tutamayarak Fatih konusunu açtı.

Karşı cinse onca diş bilemelerine, kendilerini doldurmalarına hatta savaş boyalarını sürmelerine rağmen, adamın içine bastırdıkça çoğalan ve sonunda taşan varlığı huzurdan başka bişey vermiyordu Şule'ye. Bu durum kafasını tekrar karıştırıyor, ruhunu yeni bir ikilemin avuçlarına bırakıyordu. Diğer türlü, sadece öfkeye tutunarak işinin ne kadar kolay olduğunun farkında olmasına rağmen adamın hiç karşısına çıkmamış olmasını da dileyemiyordu garip bir korkuyla. Tek isteyebildiği, tüm imkansızlığıyla beraber, böylece olduğu gibi ama hayatının daha sonraki bir evresinde karşısına çıkmasıydı. Şimdi de aralarında bişey olduğu yoktu, içinde çoğalan hislere, isteklere hiçbir zaman teslim olmamış, aşkın buyruğuna girmemişti ancak hayatının şu evresinde tüm dünyaya karşı kaskatı ve hissiz olmak isterken, adam sadece bir bakışıyla ruhuna sükunet üflüyordu.

Yasemin gecenin başından beri arkadaşının henüz anlatmadığı, kapılarını sıkıca kapatıp gün yüzüne çıkarmak istemediği bir duygusunun olduğunun farkındaydı elbette. Ancak bunun, bu hiç olmaması gereken zamanda ortaya çıkmış ve arkadaşının ruhunu böylesine yaprak gibi titreten bir aşk olduğunu düşünmemişti. Şule'nin işi gerçekten zordu, bunu ona söyleyemese de öyle olduğunu biliyordu. Bir kaç gün sonraki mahkemede biteceğini sandığı evliliğin stresiyle ruhuna böylesine eziyet edişine baktıkça, hayatındaki uzantılarını söküp atmanın ne kadar sancılı ve uzun bir süreç olacağının bilinciyle bu aşkın hiç şansı olmadığını düşünüyordu. İçinde kabaran merhametle bu düşüncelerini de kendine saklamayı tercih ederek, tüm kalbiyle onun serüveninin kendisininkinden başka olmasını dileyebildi sadece...

İkilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin