Nasıl başlayacağını bilemiyordu. Sahi en son içinde bulunduğu durumla ilgili kiminle konuşmuştu? Bir dostun anlayışına güvenerek içindekileri bazen gülerek, bazen ağlayarak, bazense kusarak ne zaman dışarı çıkarmıştı? En son ne zaman yargılanmadan dinlenmiş, doğru yaptığında takdir edilmiş, yanlış yaptığındaysa bir bahane bulunup yine hak verilmişti?Mustafa'nın uyguladığı psikolojik şiddete dayanamamış, yavaş yavaş bütün arkadaşlarından uzaklaşmıştı. Bunları düşündükçe daha iyi görüyordu kocasının onu adım adım nasıl yalnızlaştırdığını. Zehri damarlarına yavaş yavaş, seve okşaya vererek eziyet etmişti yıllarca. Ne zaman bunları düşünse boğazı görünmez eller tarafından sıkılıyormuş gibi hissediyordu.
Bakışlarını daldığı halının desenlerinden kendisini izleyen adama çevirerek "Bilmiyorum" dedi.
"Benim hikayemi anlatması seninki kadar kolay değil"
"Neden?"
"Nereden başlayacağımı bilmiyorum, kafam çok karışık" artık kafasını taşımak iyiden iyiye zorlaşmıştı, eliyle çenesinin altına destek olarak devam etti "Başı sonu birbirine girmiş"
"Neresinden başladığın önemli değil, ilk aklına gelen yerden başla" ilk aklına gelen en çok acıtandı çünkü.
"Karakolda gördüğün benim boşanma avukatımdı" dediğini yapıp aklına geldiği gibi anlatacaktı ancak aklına binbir olay geliyordu. Bakışlarını düşünceli bir şekilde kucağındaki ellerine indirdi "Dokuz yıllık evliliğimi bitiriyorum. Belki konuşmak için erken ama" tekrar gözlerine bakarak "hani sordun ya arayacak mısın yoksa kaçacak mısın diye, benden çok şey alıp götüren bu evliliğin her hatırasından ömür boyu kaçacağım ancak, götürdüklerini de arayacağım maalesef"
Bir kere başladıktan sonra anlatması kolay oldu ve yine de çok derinlere inmeden aklına gelenleri anlattı.
Bir aralık Fatih odadan çıkıp geri döndüğünde Şule'yi oturduğu yerde uyuklarken buldu. İyi bile dayanmıştı. Onu hiç uyandırmak istemese de bulunduğu pozisyon hiç de rahat değildi. Yavaşça omzuna dokunarak "Şule, hadi gel seni yatağına yatıralım böyle tutulursun" dedi.
Güçlükle açtığı gözleriyle Fatih'e bakıp koltuğa uzandı "Ben o yatakta yatmıyorum artık" diyerek tekrar uykuya daldı. Fatih karasızca sağa sola baktı, en sonunda Şule'nin kaçtığı hatıralarla dolu yatak odasına giderek elinde bir örtüyle döndü. Bu akşam olanları aklı almıyordu. Örtüyü yavaşça üzerine örterken, Şule'nin elini elinin üzerinde hissetti. O uyurken onun evine olduğu, diğer odalara gittiği için yeterince gerilmiş bedeni, bu temasıyla elektrik çarpmış gibi sarsıldı.
Şule gözlerini hafifçe aralayıp "Gitme, kal. Sabah birlikte gideriz" dedi. Kararsızlıkla bir müddet öylece bekledikten sonra omuzlarını düşürerek diğer koltuğa bıraktı kendini.
Sıkıntıyla yüzünü avuçlayarak düşündü. Nasıl bir sabah bekliyordu onları bilmiyordu. Hatta daha sonrasına dair daha büyük soru işaretleri vardı. Bu akşam Şule'ye karşı hissettikleri bir anlam bulmuş, onun için içinde taşıdığı ne varsa bunların ondan hep esirgendiğini görmüştü. Neden hep kaçtığını, saklandığını, bilmeden ruhunu açık ettiği kısacık anlardan sonra kapıldığı karmakarışık korkuları daha iyi görebiliyordu şimdi.
Baş edemediği yalnızlık hissiyle umutsuzca annesinin hatıralarına sığınıyordu. İçinde mütemadiyen devam eden yas, veda etmeye cesaret edemediği için bunca zamandır kapanmamış bir yaraydı.
Diğer koltukta huzurlu bir uykunun kollarındaki genç kadına bakınca, içini saran şefkatle tekrar hatırlıyordu neden burada olduğunu. Her şeyden habersiz uyurken bile ruhunda bıraktığı ayak izlerini hissedebiliyordu. Ve artık biliyordu; ortak bir düzlemde buluşabilirlerse tamamlanacaklarını, onun kendinden bile kaçmak isterken varabileceği durak olduğunu, yorgun ruhunu göğsünde uyutabileceğini, kulağına fısıldadığı şarkılarla hırpalanmış gönlünde çiçekler açtırabileceğini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkilem
RomanceOnca diş bilemelerine, kendilerini doldurmalarına hatta savaş boyalarını sürmelerine rağmen, adamın içine bastırdıkça çoğalan ve sonunda taşan varlığı huzurdan başka bişey vermiyordu Şule'ye. Bu durum kafasını tekrar karıştırıyor, ruhunu yeni bir ik...