En son dört ay önce kalbinin bir parçasını bırakarak çıkıp gittiği evinin kapısını açarken, buraya ne kadar yabancı hissettiğini farketti. Terkedilmiş bir harabeye gizlice giriyormuş gibi , içeride uyuyan hayaletleri uyandırmaktan çekinircesine sessiz ve tedirgin adımlarla girdi içeri. Hemen geri çıkıp gitme fikri iradesini zorlasa da burada kalacak ve bir hasar tespiti yapacaktı. Gidişiyle neler değişti, neler gelişti.
Avukatının, gelinen noktada bu duruşmadan bir sonuç çıkmasını beklemediğini, ileri bir tarihe erteleneceğini öngördüğünü söylediği halde Şule içten içe belki biter diye umut etmiş, bunu beklemişti.
Yine her gereksiz iyimserliğinde olduğu gibi omuzları düşük, eli boş dönmüştü.Bütün evi gezip en son yatak odasına geldi, yatağın ucuna ilişip düşünmeye başladı. Dört ay önce yorgun ruhunu uyutmak, dinlenmek, yenilenmek için çıktığı yolda umduğunu bulabilmiş miydi bilmiyordu. Bir adım atmış olmak iyi hissettiriyordu ama nereye varmıştı göremiyordu. Henüz hiçbir çabasının karşılığını alamamış, bir sonuç elde edememişti. Dört ay öncesinde bugün olmayı planladığı noktada değildi. Kaybolmuş hissediyordu. Beklemek sorun değildi, neyi beklediğini bilmemek sorundu. O da bunu bulmak için dönmüş dolaşmış, yorgun adımlarını sürükleyerek kayboluşunun başladığı bu noktaya gelmişti.
Kendini bekleyen zor saatlerin ağırlığıyla mücadeleye başlamadan önce, bir dağın bağrına sığınır gibi Fatih'in hatırasının sıcaklığına bıraktı kendini. Dört ay önce onun oturduğu noktaya yastığını koyup yorgun başını yasladı.
*****
Bu yaptığı delilikti.
Kendine bir saniye bile düşünme şansı verse arkasına bakmadan kaçıp giderdi ama düşünmeyecekti. Çünkü bazı şeyler ya düşünmeden kendiliğinden oluyordu ya da hiç.
Onu orada tutan gücün son sınırındayken, önünde beklediği kapı nihayet açıldı. Kalbi gümbür gümbür atıyor, avuçları terliyordu. Asla kabullenemediği bu durum midesinin kaygıyla burulmasına neden oluyordu.
Ve işte karşısındaydı. Üzerinde düz bir tişört ve eşofman vardı. Beyin hücrelerinin birbiriyle irtibatı kesmiş olmasına rağmen adamı ilk kez böyle görüyor olmanın yadırgamasıyla saatin henüz çok erken olduğunu sonunda farkedebildi. Fatih'in kitlenip kalan bakışlarındaki şaşkınlığın saatle alakalı olmadığını biliyordu, o nedenle bu düşüncesizliğinin utancını kolayca arka plana atabilirdi ancak vaz geçme korkusuyla buraya gelene kadar ne olacağını, ne yapacağını hiç düşünmediği için şimdi öylece kalakalmışlardı. Bir yandan bişeyler söylemek için kendini zorluyor, diğer yandan alacağı tepkinin bilinmezliğinden çekinerek böyle kalmayı tercih ediyordu.
Dakikalardır ağızlarından tek bir söz çıkmadan bakakalan ikiliyi, içeriden koşarak gelen çocuklar kendilerine getirdi.
"Baba! Kim gelmiş?"
Fatih'in kızları koşarak gelip kapıdaki yabancı misafiri görünce merakla incelemeye başlamışlardı. Fatih ne diyeceğini bilemeyerek içine yuvarlandığı şaşkınlıktan kurtulmaya çalışırken üstüne bir de annesi yanlarına geldi.
"Oğlum kim gelmiş?"
Şule buraya gelirken Fatih'in yalnız olmayacağını hiç düşünmemişti. Onun ailesiyle bu şartlar altında tanışmak en son isteyeceği şey bile değilken şimdi bu durumdan şikayet edemiyordu. Yalnız olmadıkları için Fatih'in ilk tepkisinin daha kontrollü olacağının bilinciyle bir parça rahatlamıştı bile. Neyle karşılaşacağını bilmiyordu ve en çok da bundan korkuyordu.
Şule'den zorla kopardığı bakışlarını annesine çevirerek bir açıklama ihtiyacıyla düşünürken parmaklarını saçlarının arasından geçirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkilem
RomanceOnca diş bilemelerine, kendilerini doldurmalarına hatta savaş boyalarını sürmelerine rağmen, adamın içine bastırdıkça çoğalan ve sonunda taşan varlığı huzurdan başka bişey vermiyordu Şule'ye. Bu durum kafasını tekrar karıştırıyor, ruhunu yeni bir ik...