Lobide sabırsız bekleyişi sürerken, kahvesinin son yudumunu da içip bakışlarını açılan asansör kapısına kaldırdı.Göz göze geldikleri kısacık anın ardından adam elindeki seyahat çantasıyla bankoya doğru yürüdü. Şule orada değilmiş gibi davranıyordu. Kartı teslim edip işlemleri tamamlayana kadar bekledi Şule. İçini kaplayan karmakarışık duygulara kapılıp gitmekten korkarak sakinleşmeye çalıştı o aralıkta. Sonunda cesaretini toplayarak kararlı ve net adımlarla adamın yanına kadar yürüyüp elindeki çantayı aldı.
"Koray, Fatih beyin çantası sende kalsın, daha sonra gelip alacağız"
Fatihin şaşkın bakışları altında, gümbür gümbür atan kalbine inat son derece sakin ve ne yaptığını bilen bir tavırla adamın koluna girerek çıkışa doğru yönlendirdi. Fatih kapıdan çıkana kadar açmadığı ağzını, bahçeye çıkınca kolundan çekiştiren kadının anlam veremediği bu halini sormak için araladı.
"Şule napıyorsun?"
Şule işe yarayıp yaramayacağını asla bilmediği, doğru mu yanlış mı diye sorgulamaktan bile çekindiği halde kalkıştığı bu işte kendini tamamen akışa bırakıyor, şansının yaver gitmesini ummaktan başka bişey yapamıyordu.
Tüm bunlara rağmen vereceği ufacık fireyle adamı istediği noktaya getiremeyeceğinin bilinciyle yüzüne yerleştirdiği özgüvenli ifadeyle mükemmel blöf yapıyordu."Sen gel benimle, birazdan göreceksin"
İskeleye çıkıp ileride bağlı tekneye doğru yürüdüklerini farkedince Fatih, adımlarını ağırlaştırıp Şule'ye baktı. Ama Onun ne durmaya ne de yavaşlamaya niyeti vardı. Buraya neden geldiklerini, biraz sonra bineceklerini tahmin ettiği tekneyle nereye gideceklerini düşünmeyi bırakıp adımlarını sürükleyerek yanında yürümeye devam etti.
"Bin"
Şule'nin, bu alışık olmadığı buyurgan haline hayret ediyor ama itiraz etmeden uyuyordu. Tekneye çıkıp genç kadının halatı çözmesini izledi aynı sessizlikle. Onun bir kuğuyu andıran zarif bedenini böyle güç gerektiren işlerle meşgul olurken izlemek tuhaf bir hayranlık uyandırıyordu içinde. Çevik bir adımla tekneye atlayıp adamın elini tutup peşinden içeri sürükledi. Motoru çalıştırıp süratli bir şekilde kıyıdan uzaklaşmaya başladığında hala adama bir açıklama yapmamıştı.
Fatih sonrasında ne olacağını merak ettiği bir filmi izliyor gibi sessizliğini korumuştu şimdiye kadar ancak artık epeyce uzaklaştıkları kıyıya bakıp "Şule nereye gidiyoruz?" dedi.
Kadın sonunda bakışlarını aheste aheste adama çevirerek "uzaklaşıyoruz" dedi.
"Neyden uzaklaşıyoruz"
"Seni buradan alıp götürebilecek her şeyden"
Adamın ağzı hayretle açılıp, ne diyeceğini bilemeyerek güldü "Nasıl yani?" Bunu söylemenin tek yolu olasılıksızlığıyla dalga geçerek mümkündü "Sen şimdi beni kaçırıyor musun?"
Şule bu yaptığına kendi de inanamıyordu. Adamı bu tekneye bindirebilmenin tek yolunun onu şaşırtmaktan geçtiğini biliyordu ve şimdiye kadar iyi gitmişti. Artık yeteri kadar uzaklaşmış olmalarına rağmen bu oyundan keyif aldığını farkederek biraz daha devam etmeye karar verdi.
"Evet, aynen öyle"
"Peki neden?"
Güneş tepeye yükselirken geldikleri konumdan memnun kalarak motoru durdurup arka taraftaki koltuklara geçti. Adamın da yanına gelip oturmasını bekledikten sonra yerinde doğrulup bugün belki de ilk kez doğrudan gözlerinin içine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkilem
RomansaOnca diş bilemelerine, kendilerini doldurmalarına hatta savaş boyalarını sürmelerine rağmen, adamın içine bastırdıkça çoğalan ve sonunda taşan varlığı huzurdan başka bişey vermiyordu Şule'ye. Bu durum kafasını tekrar karıştırıyor, ruhunu yeni bir ik...