Zilin sesiyle uykusundan uyandı. Kim geldiyse vaz geçip gider diye öylece gözleri kapalı bekledi bir süre ama ısrarla çalmaya devam edince ağır hareketlerle kalktı. Başındaki zonklamayı görmezden gelerek koridora çıktı.
Bugün yaşananlardan sonra ne yapması ne düşünmesi ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Böyle olmamalıydı, canı bu kadar yanmamalıydı. Bir bilinmezliğin içine kendini hapsetmek dışındaki her şey bu kadar acı vermemeliydi.
Kapının aralanmasıyla Fatih'te gözle görülür bir rahatlama olmasına rağmen yaşadığı endişe hala yüzünden okunuyordu. Kızın pijamalar içinde uykudan yeni uyanmış halini görünce şaşkınlıkla ne diyeceğini bilemedi. Uyuyor muydu Yani? Hem de bu saatte? Hava bile yeni kararmışken hem de. Neler olduğunu anlamadan yanlış bir tepki vermemek için sakin olmaya çalıştı.
Bugün mahkemesi vardı, işe gelmemişti. Günler öncesinde Mustafa'nın geldiği o uğursuz günden beri kız ondan köşe bucak kaçmıştı, ancak bugün bir şekilde haberleşiriz diye düşünmüştü. Önce bütün aramalarını yanıtsız bırakmış sonra da ulaşılamaz olmuştu. Fatih bir anlam veremiyordu, ne olmuş olabilirdi? Aklına milyon tane ihtimal gelmiş ama böyle pijamalar içinde uyku mahmuru bulmayı beklememişti.
"Şule! Uyuyor muydun?"
Sorduğu soruyla kızın suratında minik bir kas bile oynamadı cevap vermek için.
"Saatlerdir sana ulaşmaya çalışıyorum, aramalarımı görüp neden geri dönmedin?" Kızın uyuyor olmasına yeni baştan inanamayarak elleriyle işaret etti "bu saatte neden uyuyorsun? Ne oldu? Senin için ne kadar endişelendiğimi tahmin etmedin mi?"
Adamın kaygıyla sıraladığı sorulara bir cevabı yoktu Şule'nin. Zihninin kapağını kapatmış, hiçbir şey düşünmemeye karar vermişti. En azından bu gece için. Adamın endişelerini giderecek, sorularını cevaplayacak ne hazır bir cevabı vardı ne de gücü.
"Fatih burada olmamalısın" tüm hissizliğine rağmen bu üç kelimeyi bakışlarını kaçırmadan söyleyememişti.
Fatih hiçbir cevap alamadığı gibi üstüne aralarına giren bu amansız soğukluğa tahammül edemiyordu. Sinirle güldü. İdrak etmeye çalışarak tekrarladı "Burada olmamalı mıyım?"
"Neden Şule? Çıldırmamı mı istiyorsun? Ne oldu? Bu halinin sebebi ne öğrenmeden hiçbir yere gidemem biliyorsun"
"Dava ertelendi" zihni bir an gündüz olanlara gidince ayağının altındaki zemin kaymış gibi dengesi bozularak çenesi titredi. Bastırmak için olağanüstü çaba sarfettiği ağlamasını, verdiği bu küçük firenin adamın gözünden kaçmamasıyla bıraktı. Dilinin ucuna kadar gelen, boğazına oturup nefesini kesen sözler bir hıçkırıkla birlikte dudaklarından döküldü.
"İffetsizlikle suçlandım. Haysiyetsizlikle"
Dikildikleri daire kapısında hıçkırıklarına esir olmak istemiyordu. Titreyen parmaklarını ağzına bastırdı.
Fatih kaskatı kesilmişti. Ne diyeceğini bilemeyerek gözlerini kapatıp sıkıntıyla nefesini bıraktı. Onu böyle görmeye dayanamıyordu. Onun için hiçbir şey yapmamaya dayanamıyordu. Yanaklarından akan yaşları silmek için elini uzattığında Şule irkilerek geri çekildi.
"Dokunma bana"
"Tamam dokunmuyorum" ellerini teslim olur gibi kaldırarak geriledi "Benimle gelir misin biraz yürüyelim, neler olduğunu anlat bana."
"Gelemem Fatih anla lütfen" üç gün önce Mustafa'yla giriştikleri sözsüz meydan okuma aklına gelince, karşısındaki adamı hala affedemeyişiyle sesine iğneleyici bir ton katıldı "Mustafa aramızdakileri anlamış, seninle görülmemeliyim. Hatta hemen buradan da ayrılmalısın lütfen beni daha fazla zor durumda bırakma"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkilem
RomanceOnca diş bilemelerine, kendilerini doldurmalarına hatta savaş boyalarını sürmelerine rağmen, adamın içine bastırdıkça çoğalan ve sonunda taşan varlığı huzurdan başka bişey vermiyordu Şule'ye. Bu durum kafasını tekrar karıştırıyor, ruhunu yeni bir ik...