"Temmuz-Antalya
Güvertede trabzanlara yaslanmış karanlık ufka dalmıştı Şule. Omzuna bırakılan şalla irkildi. Kıvırcık saçlı kaptandı bu, adı neydi?
Yaseminin ısrarıyla çıkmışlardı. Geldiği ilk gün işe başlamış geçen bir ayda izin günleri hariç her gün çalışmıştı. İşe gitmediği zamanlarda da kaldığı odadan dışarı çıkmamış vaktinin çoğunluğunu uyuyarak geçirmişti. Bunun kolaylaşması için gün içinde ekstra enerji harcamaktan geri durmuyordu. Çalışkan hali Yaseminin babası Harun amcanın dikkatinden kaçmamış, henüz kendisi ortalarda yokken kızının, işini de kalacağı odayı da büyük bir özenle hazırlattığı, hatta anne babasını ona karşı sıkı sıkıya tembihlediği arkadaşının, onu hayal kırıklığına uğratmamasına sevinmişti.
Küçük sahil kasabasında orta halli bir aile işletmesi olan otellerinde, geldiği günden beri hiçbir işten kaçmayan, özveriyle çalışan Şule, en yoğun dönemlerinde can suyu olmuştu. Gülen, konuşan, girdiği her ortama ayak uydurmaya çalışan kızın, bir işe daldığında suratından silinen neşesinin yerine bir hüzün bulutu gelip yerleşmese, Yaseminin bahsettiği hiçbir sıkıntıyı yaşadığına kimse inanmazdı. Gel gör ki, bulduğu her boşlukta uzaklara dalan bakışları, çalışmadığı zamanlarda sahildeki bankta oturup hiç kıpırtısız saatlerce ufku izleyişi, Yaseminin olanca hareketli yaşantısına ve defalarca topladığı arkadaş ortamına girmeyi reddedip her akşamı odasında yalnız geçirişi, kızın içine düştüğü acıyı berraklaştırıp görünür kılıyordu.
Bu akşam işte artık arkadaşının ısrarlarına dayanamayıp onunla birlikte çıkmıştı. Kalabalık ve gürültülü arkadaş grubu bir turist teknesiyle açılmışlardı. Şule uzun zamandır ilk kez böyle bir ortama girmenin tutukluğunu üzerinden çabuk atmış, herkesle az yada çok bir sohbet içinde bulunmuştu. Ancak saatler geçip vakit gece yarısını bulunca, daralmaya başlamış kimselere görünmeden dışarı atmıştı kendini.
"Sen de kaçtın değil mi bunların gürültüsünden?" Karanlık sayılabilecek güvertede, gözlerinde sahilin ışıkları oynaşan genç adam gülümseyerek bakıyordu kıza. İçeriden kopan kahkaha tufanına göz ucuyla bakıp devam etti "Kaptan köşküne çıkıyorum istersen seni de kurtarabilirim bu şamatadan"
"Dönüyor muyuz?"
"Evet artık yavaş yavaş hareket edelim"
Daha önce hiç kaptan köşkü görmemişti Şule. Bir tekne nasıl hareket ettirilir hiç düşünmemişti bile. Ama şimdi henüz odasına girmeden, bütün gün uyuttuğu acının yavaş yavaş uyandığı bu saatlerde, bu kalabalığın içinde, dilsiz hüznünün karanlık sular gibi kendini içine almasından kaçınmak için, genç adamın davetine eşlik ederek merdivenleri tırmanmaya başladı. Çalışanlara Şule'nin anlamadığı bir kaç direktif verdikten sonra köşke girdiler.
İçerisi hiç de beklediği gibi bir yer değildi. Monitörler, düğmeler, kollar ve ışıklı ekranlardan oluşan büyük bir konsol ve önünde rahat iki koltuk vardı. Kaan ışıkları açtıktan sonra Şule'nin etrafı incelemesini bekleyerek yüzündeki şaşkınlığı görünce "Düşündüğün gibi bir yer değil sanırım" dedi.
"Evet, hiç böyle hayal etmemiştim. Yani bilirsin, ben büyük ahşap bir dümen bekliyordum her şeyden önce"
Kaan koltuğa oturup alışık olduğu üzere pratik birkaç hareketle motorları çalıştırmış, sessizce suyun ritmiyle salınan tekneyi hafif gürültülü bir titreyişle sarsmıştı. Hala odanın ortasında dikilip meraklı bakışlarla kendini izleyen kıza dönüp yanındaki diğer koltuğu işaret ederek "Gel bak sana anlatayım" dedi. Onun için sıradan olan bir çok terimi anlatırken Şule'nin tatlı merakını izlemekten keyif aldığını farketti.
İşi bir adım daha öteye götürmekte bir sakınca görmeyerek ayağa kalkıp Şule'yi yanına çağırdı "Dümene geçmek ister misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkilem
RomanceOnca diş bilemelerine, kendilerini doldurmalarına hatta savaş boyalarını sürmelerine rağmen, adamın içine bastırdıkça çoğalan ve sonunda taşan varlığı huzurdan başka bişey vermiyordu Şule'ye. Bu durum kafasını tekrar karıştırıyor, ruhunu yeni bir ik...