Yüzeye bir kaç metrelik bir mesafe kaldığında suyun içindeki Fatih'i görebildi. Onun kendisini farketmesi için biraz daha yakınlaşması gerekmişti, hemen yön değiştirip üzerine doğru yüzmesinden, beklediği gibi paniklediğini anlayabiliyordu. Ancak Şule'nin onunla su altında buluşacak kadar vakti yoktu, neredeyse ok gibi bir hızla, adamın kollarının arasından geçip yüzeye çıktı. Planladığı gibi yüzme platformuna tutunup nefeslenmesini düzgün yapmazsa akciğerlerinin tuzlu suyla dolması işten bile değildi.Platforma tutunup yüzündeki maskeyi çıkarıp attı. Bir bebeğin ilk nefesini almasına benzer bir ihtiyaçla içine çektiği soluk ciğerlerini sızlatarak genişletti. Nefeslerini kontrol altına almaya çalışırken Fatih de yanına gelerek onun gibi platforma tutunarak kendine gelmeye çalıştı. Onun ki mecburi bir nefes alamamaktan ziyade, derin suda yüzemeyeceğinden çekinerek endişelendiği kadının, suda dakikalardır ortadan kaybolmasıyla, nefesinin kesilmesindendi. Umutsuzca suya bir dalıp bir çıkarak aradığı halde, hiçbir ize rastlayamadığı için çıldıracak gibi olmuşken, bir anda nereden çıktığını anlayamadığı bedeni kollarının arasından bir balık gibi süzülüp yukarı çıkmıştı ve buradaydı işte. Ne diyeceğini bilemeyerek "Şule.. sen.. sen.. nereye kayboldun?.. seni bulamadım.." diye sayıkladı. Adam beklediğinden çok daha fazla korkmuştu. Yaşadığı korkuyla yüzündeki tüm ifadeler silinmiş geriye kaybolmuş küçük bir çocuğun çaresizliği kalmıştı.
"Şşşt... tamam buradayım, bir yere gittiğim yok"
Şule üşümüş bedeniyle adamın sıcacık göğsüne sokularak onu kapıldığı panikten kurtarmak istedi.
"Üşümüşsün"
Fatih'in bilinci yeni yeni yerine gelirken neler olduğunu çözmeye başladığı bakışlarından anlaşılıyordu. Platformu bırakıp, suyun içinde sevdiği kadını kollarının arasına alarak suratını incelemeye devam etti. Maskenin bıraktığı izin üzerinde parmaklarını gezdirdi.
Şule "Dip soğuktu" diyerek onun için aldığı taşı gösterdi.
Fatih yüzeyde büyük bir panikle onu ararken onun dibe inip çıktığını öğrenince, korkudan bu kadar bitkin düşmemiş olsa çok daha büyük bir tepki verebilirdi ancak şimdi sadece gözlerini kapatıp derin bir nefes almakla yetindi.
"Ah Şule... Ben seninle ne yapacağım?"
Çıktığında soğuktan morarmış dudakları yavaş yavaş normal rengine dönerek pembeleşiyor, bembeyaz ıslak teni güneşin ışınlarıyla yıkanarak ışıldıyordu. Uçsuz bucaksız denizde, kimseciklerin olmadığı bu yerde, sessizliğin ve ıssızlığın ortasında sadece dalga sesleri ve kendilerinin soluk seslerini duyarak öylece birbirlerine bakıyorlardı.
Fatih kollarının arasında, kolayca kırılabilecek kristalden bir eşya tutuyormuş gibi sevdiği kadını narin ve dikkatlice sarıp üşümüş dudaklarına kapandı.Daha önce onu kaybetmenin korkusunu, hatta acısını defalarca yaşamıştı ancak bugün yaşadığı korku bambaşkaydı. Bu saatten sonra bir daha asla eskisi kadar cesur olamayacağını hissediyordu. Ona şartlar sunamayacak, sınırlar çizemeyecekti. Ömrünü uysal bir aşık olarak dizinin dibinden hiç ayrılmadan geçirse bile, onu kaybettiğini düşündüğü bir kaç dakikada yaşadıklarını unutamayacağını biliyordu.
Şulenin bedeni kollarının arasında inceden titremeye başlayınca sudan çıktılar. Havluyla yüzünü saçlarını kurulayıp üstünü sardıktan sonra ısınması için onu güneşin altına oturttu.
"Ne zamandır dalış yapıyorsun?" Dakikalar öncesine kadar kapıldığı umutsuzluk tekrar aklına gelince bir kez daha üzüntüyle gözlerini yumdu "Bir daha çıkmayacaksın sandım"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkilem
RomantizmOnca diş bilemelerine, kendilerini doldurmalarına hatta savaş boyalarını sürmelerine rağmen, adamın içine bastırdıkça çoğalan ve sonunda taşan varlığı huzurdan başka bişey vermiyordu Şule'ye. Bu durum kafasını tekrar karıştırıyor, ruhunu yeni bir ik...