Mustafa bu sefer dediğini yapmış, geri çekilmişti. Yine katılmadığı son mahkemeyle dava sonuca ulaşmış, evlilikleri nihayete etmişti.
Şule o anda beklediği hafifliğe erişemese de günler geçtikçe, yüzü gülmeye, daha neşeli daha enerjik hissetmeye başladı. Yeni sezon hazırlıklarının başladığı bu günlerde yoğunluk artmış otelde oradan oraya koşturuyordu. Sabahtan beri diline dolanan şarkıyı mırıldana mırıldana yürürken Yasemin sessizce gelip koluna girdi "senin bu sevgi pıtırcığı hallerini özlemişim" diyerek bir öpücük kondurdu yanağına.
"Vallahi ne yalan söyleyeyim ben de özlemiştim"
"Kaan'a tamam demişsin. Az önce arayıp müjdeyi verdi" diyerek gözlerini devirdi.
Şule, Yasemin'e büyük bir gönül borcu hissediyordu. Ona rağmen bir plan yapmak istemiyordu ama hem yüreğini pırpır ettiren ilk kaptanlık işini, hem de Kaan'ın bu konudaki yardım teklifini geri çevirmek istememişti. Çok yorulacaktı biliyordu ama orta yolu bulmak için, tekne seferlerinden arta kalan zamanlarında Yaseminin yardımına koşacaktı.
"Ne zaman başlayacaksınız?"
"Aslında kontrat haftaya başlıyor ama Kaan bu hafta beni hazırlayacak o yüzden ara ara çıkmam gerekecek"
Bu sefer de o arkadaşının çocuk gibi sarkıttığı suratına bir öpücük kondurup diğer tarafa doğru devam etmek için ayrıldı. Hala yüzündeki tebessüm, lobide gördüğü kişiyle dondu kaldı. Yüzünü tam seçemediği adama doğru yürürken elini hızlanan kalbine bastırarak sakin olmaya çalıştı. Fatih'in burada olmasının olasılıksızlığıyla; tüm bedeniyle, tüm zerreleriyle çekildiğinin başkası olamayacağı arasında gidip gelirken yürümeyi keserek olduğu yerde kaldı. Bunca zamandır hissettiği tüm kırgınlıklar, kızgınlıklar, kafasından silip atamadığı kötü anılar silinip gitmiş ruhunu büsbütün yanıp sızlatan özlemle kalakalmıştı. İçini saran korkuyla bu hisse teslim olmamak için son olanları kendine hatırlatmaya çalışıyor ama başaramıyordu. Bunca zaman sonra bile hislerinin şiddetiyle sarsılmaktan başka bişey yapamıyordu.
Adam işlemleri devam ederken etrafa bakınmak için başını çevirdiğinde içindeki son şüphe kırıntısı da yok olarak, O olduğuna emin oldu. Etrafı tarayan bakışları aradığını bulmuş gibi kendisinde kitlenip kalınca, kendine gelerek suratındaki şaşkın ifadeyi toparlamaya çalıştı. Yanına gitmekle geri dönmek arasında kararsız kaldığı bir kaç saniyenin ardından kendinden emin bir ifadeyle, omuzlarını dikleştirerek ona doğru yürümeye başladı. Adam şimdi tüm bedeniyle ona doğru dönmüş, bakışlarını bir an ayırmadan, gelişini izliyordu.
Şule bir kaç adımlık mesafeyi aşarken ne yapacağıyla ilgili hiçbir fikri olmadan sadece yürüyordu. Dünya başka türlü olsaydı, hislerle davranışlar bu kadar taban tabana zıt olmasaydı, içinden geleni yapıp boynuna atılırdı. Ancak irice açılıp kendini süzen bakışlarının arkasında nasıl bir niyetin saklı olduğunu, içinde coşup taşan özlemle doğru okuyamıyordu. Bu nedenle temkinli bir ifadeyle "Senin burada ne işin var?" diyebildi.
Fatih'in bakışları kızın özlediği suratında bir kaç saniye kadar oyalandıktan sonra gülümseyerek "Sence?" dedi.
Karşılama görevlisi oda kartını alarak yanlarına gelince, Şule "Koray, kartı ben alayım, Fatih beye ben eşlik edeceğim" diyerek tekrar Fatih'e döndü. Aralarındaki sessizliği ikisi de bozmaktan imtina ederek odaya kadar çıktılar. İçeri girdiklerinde Fatih elindeki çantayı yatağın üzerine bırakmak için ilerlerken, Şule hala elinde tuttuğu kartı duvardaki yuvasına oturttup arkasını döndüğünde adamın kararan bakışlarıyla üstüne geldiğini gördü. Elleriyle boynunun iki yanını kavrayarak dudaklarına kapandı. Dudakları yoksunluğunu çektiği bir madde gibi çılgınca öpmek istiyor, kendine hakim olmakta zorlanıyordu. Sonunda nefessizlikten yanan ciğerlerine bir soluk çekmek için biraz uzaklaştı. Kızın hala kapalı kirpiklerinin yavaşça aralanmasını izlerken ruhunu sızlatan isteğe, onu hiç olmadığı kadar zayıf bir adama çeviren tutkuya hayret ediyordu. Nefesleri birbirine karışırken tekrar tekrar "Şule seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum deliler gibi seviyorum" diye fısıldayarak aralarındaki mesafeyi tekrar kapattı.
Saniyeler akıp giderken Şule içindeki çelişkilerin hiçbir yere vardırmadığını farkederek, en azından şimdi için, hepsini bir kenara bırakıp kollarını Fatih'in boynuna dolayarak, parmaklarıyla saçlarını kavradı. Bu yaptığıyla aralarında hiçbir mesafe kalmayan bedenlerinden çıkan ateş her geçen saniye daha da harlanarak artıyordu. Bu işin nereye varacağını düşünmeyi bıraktığı anda, cebindeki telefonunun çalmaya başlamasıyla yerine gelen sarhoş iradesiyle, dudaklarını adamdan koparmaya çalıştı.
"Açma, Şule"
Göğüsleri hızlı hızlı inip kalkarken nefeslerini düzene sokmaya çalışıyorlardı. Şule şimdi hemen bu odadan çıkmazsa bir daha duramayacaklarının bilinciyle adamın kollarından sıyrıldı.
"Gitmeliyim"
*****
Güvertede bir köşeye çekilip, eliyle rüzgarı kesmeye çalışarak konuşmaya çalıştı "Koray, Fatih bey kaç gün kalacakmış?"
Hala etkisinden kurtulamadığı anlar aklına geldikçe başı dönüyordu.
"Bir hafta dedi Şule hanım"
"Tamam, Yasemin beni sorarsa Kaan'la birlikte olduğumu söyle telefonum kapalı olacak"
Onun odasından kendini dışarı atınca nereye gideceğini, ne yapacağını bilmez halde epey zaman yürüdükten sonra, en azından kafasını biraz olsun toparlayana kadar otelden uzaklaşmaya karar vermişti. Öpüşünün yarattığı etki hala o kadar güçlüydü ki düşündükçe midesi düğüm düğüm oluyor, suratına ateş basıyordu. Daha ne olduğunu, neden geldiğini anlamadan, hiç konuşmadan daha, aklını başından almıştı. Şule kimsenin karşısına bu derece savunmasız, zayıf çıkamazdı, hele Fatih'in üzerindeki etkisinin bu derece farkındayken asla çıkmayacaktı.
Kafasını dağıtmak, dikkatini başka bir yere vermek umuduyla Kaan'la birlikte sefere çıkmıştı ama pekte bir faydası olmamıştı. Bedenini saran heyecan, içini dolduran sevinç hiçbir şeye tam olarak odaklanmasına izin vermiyordu.
"Şule aklın nerede senin? Heyecan mı yaptın yoksa noluyor?"
"Yok yok iyiyim, yorgunum sadece ondan dikkatim dağıldı"
Kaan bu cevapla asla tatmin olmadan kızın yüzüne bakmaya devam etti. Onda hiç alışık olmadığı bir hal vardı ve ne olduğunu söylemiyordu. Üstüne üstlük şu anda mahcup olması gerekirken, karşısında hiçbir şey yokmuş gibi sırıtıyordu.
Çalışmaya aslında bir hafta sonra başlayacaktı ancak Şule'nin bu konudaki hevesinden ve aceleciliğinden cesaret alarak bir sonraki gün izne çıkan bir kaptanın yerine onu yazdırmıştı. Bugün ki haline baktıkça dehşete kapılıyordu.
Sol elini alnına vurarak "Yarın için hata mı ettim acaba?" dedi. Hala sırıtıyordu "Şule sen bişey mi içtin? Noluyor?"Şule derin bir nefes alarak bir türlü toparlanamayan dudaklarını birbirine bastırdı.
Kaanı ikna etmesi gerektiğinin farkındaydı ancak bugün olanları henüz anlatacak kadar hazmedememişti "Hayır Kaan hiçbir şey içmedim gayet kendimdeyim. Sana neler olduğunu sonra anlatırım, merak etme iyiyim. Yarın böyle olmayacağım söz veriyorum"Ne yapıp edip bu akşam bu ruh halinden kurtulmalıydı. Ertesi gün de öğlene kadar Fatih'e yakalanmadan geçirebilirse sorun olmayacağına emin olabilirdi. Bu ilk yalnız seferi için çok heyecanlıydı ve ömür boyu unutamayacağı saçma sapan bir hata yapmak istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkilem
RomanceOnca diş bilemelerine, kendilerini doldurmalarına hatta savaş boyalarını sürmelerine rağmen, adamın içine bastırdıkça çoğalan ve sonunda taşan varlığı huzurdan başka bişey vermiyordu Şule'ye. Bu durum kafasını tekrar karıştırıyor, ruhunu yeni bir ik...