Havada yine kara bulutlar vardı. Şehir uzun süredir bu kara bulutların esiri haline gelmişti. Ara ara güneş çıkmasına rağmen genel olarak artık hava kapalı ve kasvetliydi.
Kader, şemsiyesini aldıktan sonra derme çatma olan eski evlerinden çıktı. Evden biraz uzaklaşmıştı. Yolların bakımı yapılmadığından yollarda yağmur birikintileri oluşmuştu. Küçük çocuklar da yağmur birikintilerini sıçratıp kendilerini ıslatarak eğleniyorlardı. Yoldan geçen Kader onları görünce, "Aman! Her yerinizi ıslatmışsınız. Hadi çabuk gidin evinize! Bak üşütüp hasta olacaksınız sonra anneniz derdinizi çekemez valla yazık! Hadi koşun evlerinize!" diyerek çocukları eve yolladı.
Çocuklar kaderde azar işittikten sonra oradan uzaklaştılar. Kader, çocukları yolladıktan sonra Yandaki sokaktan çıkıp ilerleyen Helini gördü. "Abla! Abla!" diye seslendi arkasından.
Helin, arkasını döndü. Uzun siyah saçları ıslanmıştı. Kahküllerinden sızan su damlaları beyaz yüzünü ıslatıyordu. Kader yaklaşarak, "Ay! Abla sırılsıklam olmuşsun gel de şemsiyenin altına gir." diyerek şemsiyeyi uzattı.
Helin Kaderi gördüğüne pek sevinmemiş gibiydi. "Gerek yok yağmur dindi zaten. Teşekkür ederim."
Kader elini açarak yağmurun yağıp yağmadığını kontrol etti. Eline bir kaç su damlacığı gelmişti. "Yağmur yağıyor hala abla. Gel şemsiyenin altına işte amma naz ettin!"
"Sorun değil. Çok az yağıyor zaten. Hem ben ıslanmayı da severim benim için sorun değil."
"Ay abla bir tuhafsın. Islanmayı niye sever ki insan? öyle yapış yapış oluyor elbiselerin. Saçın ıslanıp kabarıyor zaten benimki kıvırcık ıslanınca hiç baş edemiyorum."
"Olsun, yağmurda ıslanınca arınmış gibi hissediyorum. Normalde de yağmur yağdığında dışarı çıkıp ıslanmayı severim ama dediğin gibi elbiselerin ıslanması hoş değil. O yüzden şimdiki gibi bir yere gidince tabii ki ıslanmak istemem."
Kader, "Hm anladım." dedi usulca. Eliyle yine yağmurun yağıp yağmadığını kontrol etti. Tekrar eline birkaç damla su tanesi geldi ama bu sefer Kader şemsiyesini kapattı. Az da olsa o da ıslanmak istemişti.Sanemin evine doğru yürüyorlardı bi müddet sessizlik hakimdi. Kader meraklı bakışlarla Heline dönerek,"Abla sen de bizim eve yakın oturuyorsun galiba." dedi.
Helin, "Bilmem. Sizin ev nerede?" diye sordu.
"Şu mezarlık var ya onun biraz ilerisinde. Sen de bizim evin biraz ilerisindeki sokaktan çıktın."
"Evet sizin eve biraz yakınız o zaman."
"Aynen öyle abla"Helinin kapkara yağmurluğu ile kapkara botları Kaderin ilgisini çekmişti. Helinin siyah renk üzerine kurulu tarzının sebebini merak ediyordu. "Abla sen hep böyle siyah mı giyinirsin?"
"Genelde evet."
"Neden?"
"Bir nedeni yok. Seviyorum sadece."
"Öyle de diğer renklerde güzel. Ben hepsini severim ama en sevdiğim renk mor."
Helin, pek oralı olmamıştı. "Hm ne güzel" diyerek geçiştirdi.
"Öyle abla seninki de siyah demek. Herkesin zevki farklıdır normal."Kader, Helinle iletişim kurmaya çalısıyordu. Aralarında ortak bir şeyin oluşmasını istiyordu. Helinin ne kadar sert görünümlü ve sinirli bir yapıya sahip olduğunu düşünse de özünde iyi bir insan olduğunu hissediyordu. O yüzden aralarındaki bu sohbeti sürdürmek ve onu tanımak istiyordu.
Kaderin mahalledeki birkaç arkadaşı dışında pek arkadaşı yoktu. Onlarla birlikte sohbet eder, bazen onların evine uğrar bazen de evin yanındaki parkta onlarla çekirdek çitleyip oyalanırdı. O arkadaşları da onun gibi aynı düşüncelere sahipti. Arkadaşlarına baktığında onlarda kendi yansımasını görebiliyordu ama yeni tanıştığı bu grupta daha önce görmediği kişilikler vardı. Yeni düşünceler, yeni insanlar onu korkutsa da aynı şekilde heyecanlandırıyordu. Buraya geldiğinden kimsenin haberi yoktu. Annesi onu komşularında diye biliyordu. Çünkü normal şartlarda Kaderin tanımadığı kişilerle buluşmasına asla izin vermezdi. Annesine hiç yalan söylemeyen Kader bu buluşmaya gelmek için yalan söylemişti.
Helinle Kaderin yolculuğu yavaşça sona eriyordu. Sanemin evine gelmişlerdi. Bahçenin demir, hafif rengi gitmiş kapısına vardıklarında kapının yine açık olduğunu fark ettiler. Bahçe kapısını geçtiklerinde Helin, daha önce o kadar da dikkat etmediği bahçeyi yokladı ekili pek bir şey yoktu. Bahçe büyüktü buraya rahatlıkla ağaçlar ekilebilirdi ama hiç ağaç yoktu sadece ortada taştan yapılmış bir yol vardı.
Kapının ziline bastılar. Yağmur şiddetini arttırmıştı. Kader,"İyi yetiştik abla yoksa sen benim şemsiyenin altına girmemekte ısrar edip sırılsıklam olacaktın." diyerek güldü.
Helin de Kadere doğru hafifçe gülümsedi.Saneminin annesi kapıyı açıp çocukları içeri aldı. Helin içeri girince bahçede olduğu gibi içeriyi de daha dikkatli incelemeye başladı. Salonun ortasında bir koltuk vardı. Koltuğun karşınında televizyon, kenarda bir oda ve mutfak...
Sanemin annesi, "Sanemle Süvayda yukardalar. Hadi sizde onlara katılın" dedi. Girişin biraz ilerisindeki merdivenlerden ikinci kata çıktılar. Tam Sanemin odasına gireceklerdi ki Helin, "Kader, sen kızların yanına git benim lavaboya gitmem gerek. Birazdan gelirim yanınıza." dedi.
Kader bir şey demeden başını salladı. Helin merdivenlerden aşağı doğru yavaş yavaş iniyordu. Helinin annesi televizyon karşısında oturmuş sessizce televizyonu izliyordu. Bir yandan da ara sıra elindeki gazeteye bakıyordu. Kısa kızıl saçları ve gözlükleriyle Saneme pek benzemiyordu. Helin merdivenlerde ses çıkarmadan kadını izlemeye koyuldu. Bir süre sonra Sanemin annesi elindeki gazeteyi masaya bırakıp arkasına doğru yaslandı.
Sonra birden kafasını çok yavaşça döndürerek Heline baktı. "Bir sorun mu var?"
Helin ürkmüştü. "H-hayır benim sadece lavaboya gitmem gerekiyor da onun yerini soracaktım." dedi.
Sanemin annesin yüzünde bir tebbesm oluşmuştu. "Tabii ki. Bak hemen ilerde. " diyerek lavaboyu işaret etti.
Helin, "Teşekkür ederim." diyerek lavaboya doğru ilerledi.Sonra arkasından Helinin annesi,"Sanemin odasında da lavabo bulunuyor. Fark etmedin galiba." dedi.
Helin arkasını dönerek, "Evet, fark etmemişim bi dahakine onu kullanırım kusura bakmayın." dedikten sonra yoluna devam etti.
Sanemin annesi gülümsedi. "Ne kusuru"Helin, Lavaboya varmıştı. Ev büyük olmasına rağmen lavabo küçüktü. Helin gerilmişti. Aynada kendine bakıyordu. Uzun kahküllü saçlarını geriye atarak elini yüzünü yıkadı. Lavaboyu da biraz inceledi ama normal sıradan bir lavaboydu. Helin daha önce eve geldiğinde bu kadar incelememişti. Öyle bir isteği de yoktu ama şimdi her şey daha çok ilgisini çekiyordu.
Lavabodan çıkmak üzereyken yerde pembe renkli bir şeyin hareket ettiğini fark etti. Korkmuştu. Bu da neydi? Helin biraz daha yaklaştı. Bu hareket eden şey bir böcekti ama açık pembe renkli, kanatlı bir böcek. Böceğin rengi o kadar parlaktı ki hemen dikkat çekiyordu. Daha önce hiç böyle bir böcek görmemişti. Görünüşü uğur böceğini andırsa da ondan biraz daha iri ve büyüktü. Helin böceklerden tiksinmesine rağmen bu böceği eline alıp incelemek istiyordu. Böceğe tam elini uzatıyordu ki böcek, lavabodaki dolabın üzerine uçtu. Helin dolabın üstüne bakmaya çalıştı ama boyu yetmiyordu. Bu böceği çok merak etmişti fakat onu bulması çok zamanını alacaktı. Hayal kırıklığıyla lavabodan çıktı.
Salonda sanemin annesi hala televizyon izliyordu. Heline bakıp yine gülümsedi. Helin de ona gülümseyerek merdivenlere doğru ilerledi. Sanem ve annesi tip olarak benzemelerse de gülüşleri benziyordu.
Helin merdivenlerden ilerken ara ara arkasına bakmayı da ihmal etmiyordu. İlginç bir şey yoktu. İkinci kata vardığında Sanem, odanın kapısından çıkıyordu, "Nerdesin? Seni bekliyorduk. Kayboldun falan sandım. Yanına geliyordum."
"Yok. Sadece lavaboya gitmem gerekti de"
"Anladım. Gel o zaman kızların yanına uğrayalım. Bu arada gelmene çok sevindim bir daha gelmezsin diye düşünmüştüm."
Helin gülümseyerek, "Ben de öyle düşünmüştüm ama sadece gelmek istedim ve geldim."Kızlar odaya girdiler Kader ile Süveyda odada onları bekliyordu.
Bölümü nasıl buldunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.
Sizce bu pembe böceğin hikayedeki yeri ne? Sadece sıradan bir böcek mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Mektuplar
Mystery / ThrillerŞehirde hiç beklenmedik bir fırtına vardı. Bu fırtınada gelen siyah mektuplar da neyin nesiydi? Mektubu alanlar bunun gizemini çözebilecek miydi? Destek için oylayıp kütüphanenize ekleyebilirsiniz.