~BÖLÜM 28~

29 2 0
                                    

Hoşgeldiniz ❤️💟

🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀

Sonraki bir iki hafta boyunca yaz mevsimi nihayet üzeri­mizden elini çektiğinde, tuhaf bir rutin ortaya çıkmaya başladı. Pazartesiden cumaya sabahları kalkıp derse gidi­yordum. Günler geçtikçe astronomi dersini iple çeker olmuş­tum. Profesör Drage'nin ağzından o gün ne çıkacağını ya da ne giyeceğini hiç tahmin edemediğimden değildi bu. Birkaç gün önce yırtık bir kot ve batik desenli bir tişörtle gelmişti.
Sanırım diğer her şeyden fazla buna odaklanmıştım. Fakat çatlak profesörün dışında, elli dakikalık dersi son derece eğlenceli kılan, malum sınıf arkadaşımdı.
Drage'nin dersi esnasında Cam'in yaptığı yorumlar ve güneş sistemleri hakkındaki şaşırtıcı derecede doğru bilgi­si göz önünde bulundurulduğunda, ilk gün astronomi der­sinden kaçmanın uzun vadede büyük faydaları olmuştur.
Ortağım ve sıra arkadaşım Cam olduğu sürece dersten kal­mama imkân yoktu.Haftanın üç günü öğle yemeğimi Jacob ve Brittany ile bir­likte yiyordum ve onlarla birlikte bir futbol maçına bile git­miştim. Partilere hâlâ katılmıyordum. İkisi de buna anlam veremiyordu ancak yine de benden uzaklaşmış değillerdi.
Haftada iki gün benim evde toplanıyorduk. Pek ders çalıştı­ğımız söylenemezdi ama şikayetçi değildim. Bana misafirli­ğe gelmeleri hoşuma gidiyordu. Evet, hoşuna gitmek pek de güçlü bir kelime değildi. İkisi de harika insanlardı ve aptal­ca davrandığımda, ki bu sık oluyordu, umursamaz görünen onlar gibi arkadaşlarım olmayalı çok uzun zaman geçmişti.Haftada en az iki defa da Cam'i reddediyordum.Haftada. İki. Defa.Artık nasıl olup da konuyu buraya bağlayacak diye me­rakla bekler olmuştum. Çocuk yılmıyordu fakat artık ara­mızda bir nevi şakaya dönüşmüştü bu. En azından benim kanımca.Ayrıca pazar günlerini iple çeker olmuştum.O ilk sabahtan sonraki her sabah Cam sabahın kör vak­tinde elinde yumurtalarla ve fırında pişirdiği bir şeylerle kapıma dayanıyordu.

İkinci pazar, yabanmersinli kek getir­mişti.

Üçüncüsünde balkabaklı ekmek.

Dördüncü ve beşinci pazarlarda ise çilekli pasta ve brownie.

Sabahın köründe brownie yemek manyaktı.İşler gerçekten... yolundaydı; tabii e-postalar ve telefon­ lar dışında. Haftada en az bir defa GİZLİ NUMARA'dan bir çağrı alıyordum. Mesajları ve e-postaları okumadan siliyordum. Kuzenimden gelmiş en az on beş okunmamış e-posta vardı. Bir ara onları okuyacaktım ama kendimde bunu yapacak veya annemle babamı arayacak gücü bir tür­lü bulamıyordum.Onlar beni aramıyorlardı. Bu yüzden ben de gerek duy­muyordum.Ekim başı geldiğinde, uzun zamandır olmadığım kadar mutluydum. Havada, Teksas'ta yaşarken çok özlediğim son­ bahar kokusu vardı, deli zannedilmeksizin uzun kollu giy­siler giyilebiliyordu ve öğle arasında vizelere hazırlanırken M&M ile Skittles tüketiliyordu.

"Biri bana bu haritada Hırvatistan'ın nerede olduğunu gösterebilir mi?"

diye inledi Jacob.

"Hatta bunları hatırla­mamı kolaylaştıracak bir şarkı filan uydurabilir misiniz?"

"Macaristan, Slovenya, Bosna,"

diyerek önümüzdeki boş Avrupa haritasını işaret ettim.

"Şurası da Sırbistan."

Jacob bana dik dik baktı.

"Pis başarılı kaltak seni."

Ağzıma kırmızı renkli bir Skittle attım.

"Kusura bakma."

"Bu isimlerin geçtiği bir şarkı bulabilir misin?"

diye so­ran Brit patates kızartmasını mayoneze bandı.

"İğrençsin,"

diye homurdandı Jacob.Brittany omuzlarını silkti.

"Bence nefis."

"Ben sana şimdi bir formül üreteyim, hazır ol."

Elime bir M&M alıp Jacob'a gösterdim. Gözleri ödül bekleyen yavru bir köpek gibi açıldı.

"Hırvatistan'ın komşularından ikisi­ nin ismi -istan ve diğer ikisininki de -a sesleriyle bitiyor. Hepsinin ismi birbirini andırıyor. Böyle düşünmeye çalış."

Jacob'm gözleri kısıldı.

"Hiçbir işe yaramadı."

İç geçirdim.

"İlla şarkı mı istiyorsun?"

"Evet."

Masadan kalktı ve kantinin ortasında,

"Evet! Bir şarkı istiyorum!"

diye bağırmaya başladı.

"Vay be."

Birkaç öğrenci oturdukları yerden ona doğru dönünce el­lerini kaldırıp onları selamladı.

"Ne var? Ne?"

Sonra bana döndü.

"Aşırı mı oldu sence?"

"Evet,"

dedim.

"Kesinlikle."

Brit alnını ders kitabının üstüne koydu.

"Vizede bize Av­rupa haritası sorduğuna inanamıyorum. Ben bu zırvalığı lisede bıraktığımızı sanıyordum."

"Bana bir şarkı yaz hadi inek kız,"

diye ısrar etti Jacob.

"Yaa saçmalıyorsun."

Başımı iki yana sallayarak elleri­mi masanın üzerine koydum.

"Pekâlâ. Al sana bir şarkı.

Macaristan sol üst köşede, sol üst köşe; Sırbistan sol alt kö­şede, sol alt köşe. Bosna aşağıda, aşağıda. Slovenya üstte, üstte. Peki ya Hırvatistan nerede?"

"Nerede? Nerede?"

diye şarkıyı sürdürdü Jacob.

"Adriyatik kıyısında, İtalya'nın karşısında!"

Jacob heyecanla atıldı.

"Bi daha! Bi daha!"

Brit ikimize birden şaşkın şaşkın bakarken ben şarkı­yı iki kere daha söyledim. Jacob kalemini çıkarıp ülkelerin isimlerini haritaya yazmaya başladığında suratım domates gibi olmuştu ancak bir yandan da katır gibi gülüyordum.Üstelik Jacob haritayı doğru oluşturmuştu. Sadece İngiltere'nin yerine Fransa'yı koydu ama bunu da beni test etmek için yaptığını düşünmüştüm. .Ağzına doğru bir M&M fırlattım. Alt dudağından sekti. İkinci denememde şekerlemeyi ağzına sokmayı başardım. Ağzımdakini yuttu ve bir anda ileri fırlayıp dibime sokuldu.

"Bil bakalım ne oldu?"

"Ne?"

İki defa göz kırptı.

"Erkek arkadaşın geliyor."

Omzumun üstünden dönüp baktığımda Cam'i yanında bir değil, iki kızla kantine girerken gördüm. Kızlar ona kampüste kalan son eli yüzü düzgün erkekmiş gibi bakıyor­lardı. Gözlerimi devirerek Jacob'a baktım.

"O benim erkek arkadaşım değil."

"Bakıyorum da rakiplerin ortaya çıkmış kızım."

Jacob kollarını kavuşturup masaya dayadı.

"Sally ve Susan."

"Ortada rekabet filan yok çünkü bizim aramızda öyle bir şey yok."

Yavaşça omzumun üstünden dönüp baktım. Üçlü, kanepelerin orada durmuştu. Cam'in dikkati iki kı­zın kendisine anlattığı şeydeydi.Kızlardan sarışın olanı, elini Cam'in göğsüne koymuştu ve küçük daireler çiziyordu. Gözlerim kısıldı. Göğüs muayenesi mi yapıyordu? Yeniden Jacob'a döndüm.

🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀🥀

   Bölüm sonu...

HEP SENİ BEKLEDİM ( Aşk Serisi 1#) ( TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin