Draco annesi seslendiğinde kafasını kaldırdı. "Tatlım, lütfen bir şeyler ye. Yalvarırım."
Annesini üzmek istemiyordu, açıkça görülebileceği gibi herkes yeterince üzülmüştü. Kendisini zorlayarak tabağındaki krepten bir parça daha yedi.
Kahvaltı yapıyorlardı, bu düzen çok oturmuş sayılmazdı. Normale dönmeye çalışıyorlardı ve bu yeniydi.
Evlerinin insanları öldürmek için planların yapıldığı bir karargah olmadığı zamanlara dönmeye çalışıyorlardı.
Draco hiç sesin çıkmadığı masada biraz eğilip ellerine bakmaya başladı. Çatalların tabaklara vurma sesi gerçek bir ses sayılmazdı. Ve elbette, salonlarındaki birkaç Seherbazın denetleme yaparken konuşmalarının sesleri de gerçek sesler sayılmazdı.
Annesi "Bugün Gringotts'a gitmemiz gerekecek, Draco." dediğinde kafasını tekrar kaldırdı. "Kasanın denetlenmesi nihayet bitti ve el koydukları birkaç aile yadigarı hakkında bir konuşma da yapmam gerek."
Draco sessizce "Ben neden gelmeliyim, anne?" dedi. Annesi cevap veremeden babası araya girdi. "Anneni orada yalnız mı bırakacaksın, Draco?"
Draco masaya bakarak yutkunmasını engelleyemedi. Sonra gözlerini babasına çevirdi, bir zamanlar hayranlık duyulacak derecede karizmatik olan bu adamın yüzünün böylesine çökmüş olabilmesi şaşırtıcıydı. "Annemin oraya tek gitmesinin suçu benim değil."
Annesi "Draco-" diyerek araya girse de babası tarafından engellendi. Her zamanki kadar küstah görünmese de kendini beğenmiş bir bakışı yüzüne oturtarak "Ne demek istiyorsun?" dedi.
Draco ona öylece bakarak "Kolu lekeli olan o değil," dedi. "Ama bir sebepten artık hepimiz suçluyuz."
Babası sertçe "Ne hadle böyle konuştuğunu sanıyorsun?" dedi, annesi bir elini yatıştırmak için babasının koluna koydu. Draco olduğu yerde sıçradı, bunun fark edilmediğini umdu.
Geri adım attı, her zamanki gibi korkak hissederek tekrar ellerine baktı. "Zaten, gitmemin bir anlamı olmaz. Bir asam bile yok, onu hiçbir şeyden koruyamam." dedi.
Babası bir an şaşırmış görünerek "Asan nerede?" dedi. Draco kafasını kaldırıp ona bakacak cesareti içinde hissedemedi.
"Potter aldı, savaştayken. Yenisini almaya fırsatım yoktu."
Biraz sonra annesinin şefkatle "Draco..."diye mırıldandığını duydu. "Neden söylemedin, oğlum?"
Draco hala kafasını kaldırmadan "Ne önemi var?" dedi. "Ollivarders'a gidip asa seçebileceğimizi mi sanıyorsun? Kimse Diagon Yolu'nda bir Ölüm Yiyen görmek istemeyecek."
Annesinin kararlı sesi "Evet, öyle sanıyorum." dedi. "İnsanlar yargılayıcı olacak ama Azkaban'da değilsek bunun bir sebebi var, bebeğim."
Draco "Evet," diye tükürürcesine söylendi. "Çünkü Aziz Potter arkamızı kolladı-"
Anne sözünü kesip "Ve bunu sebepsizce yapmadı." dedi. "Sadece doğruları söyledi."
Yemeğin devamı sessizlik içinde geçti. Draco midesinin her zamanki kadar ağrıdığını hissetti ama son bir ayda bu korkunç derecede olağanlaşmıştı. Bu yüzden umrunda olmadı, annesini memnun edebilmek için birkaç lokma fazla yemeye çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hate The Way / ❝Drarry❞
FanfictionEven after everything we been through, thought i was the one with all the issues. ^Bu kurgu anksiyete, yeme bozukluğu gibi tetikleyici unsurlar içerir. Lütfen sizi olumsuz etkileyeceğini düşünüyorsanız okumayın.