Draco birkaç dakikalık konuşmalarının ardından odaya girenlerin sesini duyduğunda yutkundu. Kalbi son hızla atmaya başladı, yüzleşmeye hazır olmadığını daha nasıl belli edebilirdi?
Annesini taklit ederek tekrar ayağa kalktı, sonunda gözlerini odaya girenlere çevirebildi. Altın Üçlü'ye.
Tahmin etmeyeceği bir şekilde annesi uzanarak Granger'a sarıldı. Kız da bunu beklemiyormuş gibi bir an bocaladı, gözleri şaşkınlıkla bakan Draco'yla buluştuğunda Draco hızla gözlerini ondan çekti.
Annesi Granger'dan ayrılarak Ron Weasley'e sarıldı, çocuk biraz çekimser görünse de annesine geri sarıldı. Sonra annesi tekrar çekildi, Potter hiç çekinmeden ellerini annesine sarıp sarıldığında boğazında bir yumdu hissetti.
Annesi bunu daha kötü hale getirmek ister gibi onun kulağına "Teşekkür ederim." diye fısıldadı ancak Draco bu fısıltının sessiz odanın her yerinde duyulduğundan emindi.
Potter geri çekilerek hafifçe gülümsedi, "Ben de öyle," dedi. Draco neden bahsettiğini bilmiyordu, midesinin yanıp olduğu yerde burulduğunu hissediyordu. Gitmek istiyordu, en son böyle hissettiğinde Voldemort evlerindeydi ve Draco oradan da gitmek istiyordu.
Sonra annesi birkaç adım geri çekildi, Draco ve Potter'ın arasında hiçbir şey kalmamasını sağladı. Potter bir adım yaklaşarak "İstersen benimle gel?" dedi. Draco sorunun muhattabının kendisi olduğunu anladığında hızla annesine baktı, onun gözlerini kapatıp onay verdiğini gördüğünde cesaretlenmeye çalışıp kafasını salladı.
Potter'ın Bayan Weasley'in omzuna dokunup biraz sonra geleceğini mırıldanmasını izledi. Odanın kapısına adımladığında Draco ruhsuzca onu takip etti, birkaç adım sonra merdivene vardılar ve Draco yutkundu. Ona fark ettirmemeyi umarak trabzanlara tutundu, yavaşça çıkmaya başladı. Potter'ın yavaşlayıp kendisine ayak uydurduğunu biraz sonra fark edebildi, kendisi yavaş çıktığı için o da yavaş çıkıyordu.
Burnundan sinirli bir nefes verip kendisini zorladı, biraz daha hızlı çıkmaya çalıştı. Lanet Harry Potter'ın önünde daha fazla ezilmek istemedi.
Bir koridorun başında durduğunda Draco onu taklit etti, Potter birkaç adım ilerleyip bir kapıyı araladı. Draco onun ardından içeri girdiğinde onun hemen pencere kenarındaki antika görünümlü bir dolaba ilerlediğini gördü. İçerisine biraz bakındı, Draco gözlerini ondan alıp odaya bakınmaya başladı.
Korkunç derecede dağınıktı. Yatağın yanlarını Gryffindor kırmızısı perdeler süslüyordu, duvarlar yosun yeşiliydi, birkaç tablo çıplaklığını örtüyordu. Gözleri tekrar Potter'a döndü, onun dizleri üzerinde kaşlarını çatıp dolabı karıştırdığını gördüğünde gözlerini hızla ondan çekti.
Yatağın hemen yanındaki küçük dolaba baktı, kapağının arasında bir şey parladığında Draco kaşlarını çattı. Potter'ın bakmadığından emin olmak için kontrol etti, sonra tekrar küçük dolaba baktı. Gördüğü şey Dumbledore'un ofisinde anılarını sakladığı ufak şişelerden başka bir şey değildi.
Sonra Potter'ın birkaç tıkırtı çıkardığını duydu, Draco irkilerek hızla ona döndü. Çocuk sonunda doğrulduğunda Draco derin bir nefes verip onun ellerinde duran asasına baktı. Farkında olmadan bir adım yaklaştığında gözleri asasından başka bir şeyi görmüyordu.
"Sana geri vermediğim için kusura bakma, çok fazla şey oldu ve unuttum." Draco yutkunarak onun suratına baktı, sert bir şey söylemeye cesaret edemeyip sessizce "Sorun değil." dedi. Bir adım daha ileri gidip asayı almak istediğini belli etti.
Potter uzanıp asasını verdiğinde Draco derin bir nefes aldı. Gözlerini kırpıştırıp asasının verdiği tamamlanmışlık hissinin tadını çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hate The Way / ❝Drarry❞
FanfictionEven after everything we been through, thought i was the one with all the issues. ^Bu kurgu anksiyete, yeme bozukluğu gibi tetikleyici unsurlar içerir. Lütfen sizi olumsuz etkileyeceğini düşünüyorsanız okumayın.