43

1.6K 191 71
                                    

Draco camından gelen seslerle uyandı. Telaşa kapılmadan önce derin bir nefes almaya çalıştı. Kalkıp terliklerini giydi, camına gidip açtı. Simsiyah bir baykuş içeri atıldı, Theodore'un baykuşuydu.

Sıkkın bir nefes verdi. Sıra sıra şanslarını mı deniyorlardı?

Baykuşa biraz yem verdi, yorulduğu belliydi. Cevap da bekliyor olabilirdi. Hemen gitmeden önce dinlenebileceği bir alan verdi.

Ayağındaki mektubu alıp yatağına oturdu. Kıvırıp mektubu açtı.

Dray,

Pansy sana neler yazdı bilmiyorum. Hiçbirimize haber vermedi.
Sadece onun hepimizi açıklamasını istemedim.
Yazmak kötü bir fikirdi, bunu yapmamasını söyledim. Yalan söylemediğimi bilirsin, seni rahat bırakmasını istedim.

Beni bencillikle suçlayabilirsin, şimdi de sadece kendi adıma konuşacağım çünkü sadece kendi aklımdan geçenlerden eminim.

Sen yaralı uyurken neler olduğunu hiç merak ettin mi? Potter Ortak Salona gelip bizi buldu. Blaise'le konuştu. Weasley de benimle. Bir şeyin peşinde olduğundan emin olduklarını söyledi. Telaşa kapıldım. Siktirip gitmesini söyledim. Kavga etmek üzereydik, sonra Potter gelip aramıza girdi. Oraya kavga etmeye gelmediğini söyledi. Başın beladaydı, o da bunu biliyordu. Bir sorun olduğunu biliyordu, senin için özür diledi, sadece yardım etmek istediğini söyledi. Ölmeden bir gün daha geçireceğinin bile kesin olmadığını, ona nasıl güvenmemi beklediğini söyledim. Öleceği dakikaya dek Gryffindor Kulesinde olduğunu söyledi.

Yalan söylüyordu, Draco, yardım etmezdi, diye düşündüm. Zaten öleceği dakikaya dek de o kulede değildi. Yanına gitmeyi düşündüm, sen ölmek üzereyken seni o hale getiren insanlardan medet umacaktım. Pansy beni engelledi. Ne olduğunu görmüyor musun, dedi, onu öldürecekler, ne olduğunu öğrenip onu öldürecekler. Biz en yakınları olduğumuz için bizden öğreneceklerini düşünüyorlar, ne olduğunu öğrenip onu da bizi de öldürecekler.

Seni terk ettik. Belki sana saçma geliyordur, ama o an hiç de saçma değildi. Dumbledore güvenilmezdi, hiçbir zaman da Karanlık Lord'un kazanmasını istemiyordum. Annemse Lordunun kazanması için her şeyi yapardı, eve dönemezdim. Senden kaçarak ama seninle aynı hapishanede sıkışmış gibiydim, sonunda o gece geldi. Yemin ederim ağlayarak Gryffindor Kulesine koşuyordum. Ama çok geçti.

Ölüm Yiyenler her yerdeydi, Dumbledore öldü, gittin, Potter da gitti. Aynı cehennemde sıkışıp kaldık, artık Snape müdürdü. Bu iyi bir şey değildi Draco, hiç değildi. Korkuyordum, annemden sürekli eve dönmemi söyleyen mektuplar alıyordum. Eve dönersem ne olacağını biliyordum, bana karanlık işareti vereceklerdi.

Snape'in haberi olmadan kaçabildiğimiz tek yer Karanlık Orman'dı. Orada da Ruh Emiciler kol geziyordu. Yine de Hogwarts'tan kaçmak için sürekli oradaydık. Bir gece Pansy omzumda ağlayıp ölesiye pişman olduğunu söyledi. Keşke onu asla terk etmeseydik, belki de şimdi en azından yaşayıp yaşamadığından haberimiz olurdu, dedi.

Muhtemelen haklıydı, ama yapabileceğim bir şey yoktu. Yine olsa yine aynı şeyi yapardım çünkü, bilmiyordum Draco. O an yapılabilecek en doğru, en güvenli şey o gibiydi. Hem seni, özellikle de kendimizi koruyabilmek için.

Sonra savaş bitti ve bir şekilde ceza almadan kurtuldun. Babam da ceza almadan kurtuldu, ama aynı senin baban gibi. Annem ceza aldı, yakalandığında Sihir Bakanlığındaydım. Potter  da oradaydı. Ona her şey daha farklı olabilirdi, dedim. O gece, Dumbledore'un öldüğü gece onun yanına gitmek üzere olduğumu söyledim. Biliyorum, dedi.

Pansy sana yazacağını söylediğinde karşı çıktım. Seni rahat bırakmak en doğrusuydu, ama dayanamadı. Sana hala aşık. Belki bunu söylemem doğru değil, çünkü senin ona olmadığın belli.

Laf aramızda, ben de ona aşığım.

Haklı çıkma derdim falan yok, ve haklısın, bizim yaşayamadığımız kadar yaşıyorsun. Çünkü omuzlarında bir ihanet taşımıyorsun. Oysa hiçbir ihanet sebepsiz değil, özür dilerim, ama ben de bir çocuktum.

Görüşmek üzere, umarım, bir gün.
Theo

Draco elindeki mektubu bırakırken camın önündeki siyah baykuşa tekrar baktı. Gözlerinden döklen yaşlara engel olmadı.

Öylesine yorgun hissediyordu ki, sanki savaş hala bitmemişti. Savaşmak daha kolaydı, yemin edebilirdi, hayatta kalmaya çalışmak daha kolaydı.

Her şey bittiğinde dönüp etrafa bakmak kadar zor bir şey yoktu.

Baykuş hissetmiş gibi birkaç kanat çırpışıyla yanına geldi. Draco gülümseyip kolunu kaldırdı. "Gel," diye fısıldadı. "Benimki burada olsaydı gözünü oyardı."

Baykuş anlıyormuş gibi etrafa bakındı. Draco onun tüylerini okşadı. Biraz sonra kuş rahatsız olup Draco'nun elini gagaladı. Draco onu rahat bırakmanın vaktinin geldiğini anlayıp camı açtı.

Kuş uzaklaşırken ne yapması gerektiğini düşündü. Kafası durmadan düşünmekten ağrıyordu. Birkaç gün önce izlediği anı, Theodore'un yazdığı cevap... Ne yapması gerekirdi? Ona tekrar güvenebilir miydi?

Potter'ın yardım etmek istemesibi düşündü, beyaz bulutlara bakınırken acaba gerçekten işe yarar mıydı diye düşündü.

Potter'a Dumbledore'un öldürülmesi görevini aldığını söyleyip yardım isteseydi ne değişirdi? Bir kez Dumbledore ölü olmazdı, peki kendisi? Draco ölü olur muydu? Potter Dumbledore için Draco'yu feda eder miydi?

Kafasını sallayıp derin bir nefes verdi. Şimdi değiştiremeyeceği şeyleri eşelemesi gerekmezdi. Böyle olması gerektiği için böyle olmamıştı, başka çaresi olmadığı için böyle olmuştu.

En azından kendini böyle avutuyordu.

-

Meramalar

Bombos dumduz kotu karakterler bence hic gercekci degil, bu yuzden ne pansyden ne theodan nefret etmeyin

GINNYDEN NEFRET EDENLERIN KAFASINI ZATEN HIC ANLAMIYORUM??

Neyse, hayat bu siralar garip gidiyor
Buna bi bolum yazdim ve paylasmak icin deliriyorum 🥴🥴
Ama daha vakti degil👉👈😔

Hate The Way / ❝Drarry❞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin