48

1.7K 228 65
                                    

Draco derin bir nefes verip "Hadi bakalım," dedi. Kendine itiraf edemediği şey güzel hissetmek istediğiydi. Bir an önce çıkmak için hızlıca kıyafetlere bakınıyordu ama hangisini giymesi gerektiğine karar veremediği için sürekli kendine "Hadi," diye sesleniyordu.

Eline kırık beyaz bluzunu aldı, biraz bakınıp kararsıca dolabına geri döndü. Sabah olduğu için açık renkli bir şeyler giymek istiyordu ama böyle kıyafetler öz güvenini söndürüyordu. Koyu şeyler giyinip insanların arasında kaybolmak istemesine sebep oluyordu.

Yine de beyaz bluzunu giydi, üzerinde bedenini saran kahverengi bir korsaj vardı. Hafif topuklu deri botlarını giydi, deri çantasını yanına aldı. Aynanın karşısına geçti.

Kendine bakmaya katlanabildiğini hissettiğinde başını yana yatırıp öylece izledi. Gözüne böylesine farklı görünmesinin birkaç sebebi vardı, ilki kendini bulmaya asla yeterli zaman bulamamış olmasıydı.

Savaştan önce giyinmeye oldukça vakit ayırırdı ama bunlar geçmişte kalmış gibiydi. Ancak şimdi, savaşın bittiği kesinleşmişken ve tekrardan aynalara bakmaya başlamışken kendini böyle görmek iyi hissettiriyordu. Güzeldi veya değildi, kendisi gibi hissettiriyordu.

Saçlarına eskiden kullandığı bir büyüyü yaptı, bembeyaz saçları dalgalı bir şekilde yana yattı.

Güzel olduğunu düşündü, güzel hissetti. Aynada kendisine gülümsemesi için yeterliydi, kendine gün boyu aklına gelecek bir gülümseme verdi.

Aşağı indiğinde anne ve babasını gördü, kahvaltıdan yeni kalkmış olmalıydılar. İkisi de ailecek yenen yemekleri tercih ederlerdi ama Draco'nun onlarla kahvaltı etmemesine hiçbir şey söylemediler.

Sonunda malikaneden çıktı, Grimmauld Meydanına cisimlendi. Kabanına sıkı sıkıya sarınarak adımlayıp binanın girişine geldi. Derin bir nefes verdi, elini kaldırıp kapıya birkaç kez vurana dek birkaç dakika geçti.

Kapı birkaç takırtının ardından açıldı. "Merhaba! Hoş geldin, hadi, geç."

Draco, Potter'ın acelesine uyup hızlıca içeri geçti. Çekingence "Kimse yok mu?" dedi.

"Yok, gelmelerine daha var. Zaten sadece Ron ve Herm gelecek, ama önce kahvaltı hazırlamam gerek... Mutfak bu tarafta."

Draco kabanını asıp onu takip etti, yarım kurulmuş bir masa onu karşıladı. "Bardaklar şurada," dedi Potter. "Dolapta balkabağı ve portakal suyu var."

Draco anlamayıp "K...koymamı mı istiyorsun?" dedi. "Masayı mı kurayım?"

Potter önündeki işe ara verip tezgaha bakmayı kesti, başını kapının hemen önünde öylece duran Draco'ya çevirip "İstersen oturup bekleyebilirsin de." dedi.

Draco başını sallayıp "Elbette, yardım edeyim," dedi. "Sadece daha önce hiç yapmadım."

"Nasıl yani? Daha önce hiç masa kurmadın mı?"

Draco mahcup hissederek başını salladı. Potter önüne dönüp "Tamam, muhtemelen bu anlaşılabilir," dedi. "Kusura bakma, öyle demek istememiştim."

Draco "Önemli değil." dedi. "Muhtemelen sana göre normal bir şey değil."

Kalbi boğazında attı. Ağzını mı arıyordu? İzinsizce izlediği anılarını bir de ondan mı duymak istiyordu?

Potter yalnızca gülüp "Evet," dedi, Draco arkası dönük olduğu için onun sırtına bakabildi. "Ev cinleriyle dolu bir evde büyümedim."

Draco bunu zaten biliyordu.

Garip bir rahatlama hissetti, buzdolabına doğru ilerlerken kalbini burkan bir histi. Bu bilmemesi gereken bir şeyi zaten bilmesini meşru kılmıştı. Potter'ın, ev cinleriyle dolu bir evde büyümedim demesi, artık bunu bilebileceği anlamına geliyordu. Artık bilmesi suç değildi.

Oysa Potter bunu demeden önce de, zaten biliyordu. Hakkının olmadığı bir şekilde, zorla, izinsizce.

Dolaptaki iki şişeyi çıkarıp masaya koydu, tezgahtaki 2 bardağı alıp "Kaç kişi olacağız?" diye mırıldandı.

Potter'ın kendisine döndüğünü hissetti. "Bir arkadaşını çağırdın mı?"

Draco ona bakmadan başını olumsuzca salladı. Potter "Tamam... Öyleyse 4."dedi.

Draco hemen tezgahın üzerindeki açık duran dolaptan 2 bardak daha aldı.

Masaya yaklaşıp bir kenara koydu. Çekingen davranışlarına sinir oluyordu ama engel olamıyordu. Şimdi masanın yanında ne yapacağını bilemez halde durup öylece beklemesi, yalnızca yok olup gitme isteğini körüklüyordu.

Gerçekten, burada olduğuna inanamıyordu.

"Yapabileceğim başka bir şey var mı?" diye söylendi. Potter omzunun üstünden kendisine dönüp "Ekmek kızartabilir misin?" dedi.

Draco gördüğü ilk ekmeğe ilerledi. Kare dilim kesilmiş ekmekleri kesesiyle birlikte kavradı. "Peki... Nasıl yapacağım?"

"Bak, bunu kullanacaksın."

Draco, Potter'ın yanına ilerleyip garip, kutu şeklindeki alete baktı. Çatık kaşlarıyla "Bu..." diye mırıldandı. "Muggle aleti, evet." dedi Potter. "İstersen... Aslında, en iyisi ben yapayım."

Draco onun ekmekleri kavramak için uzattığı elinden uzaklaşarak "Hayır, yapabilirim." dedi. "Sadece nasıl olduğunu göster."

"Önce fişe takıyoruz," dedi Potter. Sanki Draco'nun nabzını ölçüyormuş gibi bir gözü üzerindeydi. Draco tepki vermeden beklerken Potter kutudan uzanan kalın ipi tezgahın duvarındaki bir deliğe sokuyordu.

"Sonra derecesini seçiyoruz, sonra da ekmekleri buraya yerleştireceğiz."

Draco'nun elinden bir dilim ekmek alıp kutudaki boşluğa yerleştirdi. Draco ona bakıp eline bir dilim ekmek aldı, sanki doğru yapıp yapmadığını teyit etmek ister gibi, diğer boşluğa ekmeğini yerleştirirken Potter'a baktı. Potter gülümseyip başını salladı.

"Sonra onları içeri sokacağız ki kızarsınlar... Şu kolu aşağı bastırmalısın."

Draco onun gösterdiği küçük kolcuğu aşağı bastırdı, onunla birlikte ekmekler de içeri girince hızla Potter'a döndü. Şaşkınlığı onu güldürdü.

"Birazdan atacaktır, bekleyebilirsin."

Potter hemen yandaki bir şeyi eline alıp karıştırdı, biraz ileri gidip tezgahta bir düğmeyle oynadığında ateş çıkması Draco'yu irkiltti. Potter, Draco'nun onu izlediğini fark ettiğinde "Bu ocak," dedi. "Krep pişireceğim... Özellikle sevdiğin bir şey var mı?"

Draco hızlıca hayır demeyi düşündü. Sonra neden bunu yapacağını sorguladı.

"Peynirli om-"

Sözünü yarıda kesen şey ekmek kızartma kutusunun bir pat sesiyle ekmekleri dışarı fırlatmasıydı. Olduğu yerde zıplarken Potter'ın kahkahasını duydu.

Şaşkınlığı bittiğinde kendi yüzünde de bir gülümseme oluştu, bunu saklamaya çalışıp "Atacak, dediğin şey bu muydu?" dedi. "Beni öldürüyordu."

Potter önüne eğilip gülmeye devam etti. Şimdilik cevap verebilecekmiş gibi durmuyordu. Draco gülüşünü saklamaya çalışmakta zorlandı, muhtemelen başaramıyordu.

Çocuk sonunda doğrulup karnını tuttu, gözlerindeki gözlüğü çıkartıp gözlerini silerken "Böyle dramatik olduğun her zaman açıkça belliydi." diyordu.

Draco gülüşünü yavaşça yitirdi. Bir an, Potter'ın ve Yoldaşlığın evlerine ilk kez yemeğe geldiği zaman onları izlerken hissettiği gibi, suyun akışı gibi, olması gereken buymuş gibi hissetti.

Sanki hiç olamadıkları kadar arkadaşlarmış gibi.

Bunu hissetmek çok kolaydı, kendisi için asla olamayacağını düşündüğü kadar.

-

Nabr

Ficle ilgili istek elestiri ne varsa bu satira alalim bakalim......... Yazin ha

Hate The Way / ❝Drarry❞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin