Draco derin bir nefes alıp yüzünü Düşünseli'ne daldırdı.
Nerede olduğunu bir an anlayamadı, diğer anıların başlangıçlarının aksine hiç hareketlilik yoktu.
Bir odadaydı... Hogwarts'taydı.
Burayı gördüğüne bu kadar sevineceğini düşünmezdi.
Sonra hemen önünde yerde oturan küçük Potter'ı gördü. Kelid aynasına bakıyordu. Draco onun anısında olduğu için ne gördüğünü görebiliyordu.
Bir kez olsun yıkıcı bir anı olmasa ne olurdu? Bir kez onun ne kadar mutlu olduğunu gösteren bir anı bulsaydı...
Bu çocuğun hayatı bu kadar zor olmak zorunda mıydı?
Anıda başka hiçbir şey olmaması Draco'yu delirtebilirdi. Tam anlamıyla hiçbir şey olmuyordu, Draco bu anıyı özel yapan şeyin muhtemelen ilk olması olduğunu anladı.
Tamam, ne değişmişti? En içten hayalinin ailesi olduğunu öğrenince bu çocuk hakkında düşünceleri değişmiş miydi? Önünde öylece oturup bir aynaya bakan çocuğu gördüğü için vicdan azabı duyması tam anlamıyla neye yarar sağlıyordu?
Hiçbir işe yaramıyordu, iyiye gitmiyordu. Draco onun yaşadıklarının ne kadar zor olduğunu gördükçe kendinden daha çok nefret ediyordu.
Önündeki henüz küçücük bir çocuktu ve ne alnındaki izi ne de omzundaki yükü hak etmiyordu.
Draco yine bir önceki anıyı hatırladı, sanki kendisine ait olan o cümleler kafasından bir an çıkıyormuş gibi.
Bunun da neye yaradığını bilmiyordu, sadece günün sonunda kendini burada buluyordu.
Kendini bu çocuğun anılarını izinsizce karıştırırken ve utanmadan bunu yapmaya devam ederken buluyordu. Hatta kendisine zarar verse bile.
Düşünseli'nden ayrıldı, önceki anılarda olduğu gibi nefes nefese kalmadı. Bu kez daha sakin bir kargaşa yaşadı.
Tek kelime etmeden sanki yapması gereken buymuş gibi hala hırsızlık yaptığına inanamıyordu. Her bir şişeyi açıp Düşünseli'ne döktüğünde tekrar hırsızlık yapmış sayılmıyor muydu?
Ama ilk kez bu kadar rahatsız etmişti, kendisine ait aptal cümleleri bile böylesine canını yakmamıştı.
Az önce öyle kişisel bir anı görmüştü ki, olduğu kişiden tekrar utanç duydu. Onun anılarını karıştırmasından nefret etti.
Her şeye rağmen buna devam edecek olmasından da.
Akşam yemeğine indiğinde dalgınlığı annesinin dikkatini çekti. "İyi misin, tatlım?"
Draco normalde sormayacağı bir soru sordu. "Anne... Sence korkunç biri miyim?"
Annesi kaşlarını çattığında Draco babasının ağzına götürdüğü çatalın duraksadığını fark etti. "Draco, bunu konuşmuştuk..."
"Hayır, anne." Annesinin sözünü kesse de sakince konuşmaya devam etti. "Bunu asla konuşmadık. Sadece olan oldu ve yaşamaya çalışıyoruz ama..."
Kendini anlatamayışına lanet etti. Derin bir nefes vererek çatalını masaya bıraktı, yüzünü avuçlayıp yükselen sinirini durdurmaya çalıştı.
Aklından uzaklaştıramıyordu, o sadece on bir yaşında bir çocuktu ve aptal bir aynaya bakıp en derin arzusunun sadece anne ve babası olduğunu görüyordu.
Draco anne ve babasıyla yıllardır aynı masada yemek yiyordu.
Bir an az önce annesini kırıp kırmadığını düşünerek yutkundu. Potter çocuğu sadece anne ve babasını istiyordu ama Draco onlara sahipken bir de değerini bilmiyor muydu?
Sonra ailesinin asla Potter'ın ailesinin muhtemelen olacağı aile gibi olmayacağını fark etti.
Kısacık bir andı ama kanını dondurdu. Daha bir iki ay öncede kalmış dehşet anılarını nasıl unutabilirdi? Belki çok iyi bir çocuk değildi, ama ailesi de çok iyi bir aile değildi.
"Draco?..."
Derin bir nefes vererek yüzünden ellerini çekti. Ailesi çok iyi değildi ama kendisi de öyleydi. Şimdi ne onları suçlamanın, ne de ceza çekmenin bir anlamı yoktu.
Şimdi hiçbir şey yapmanın bir anlamı yoktu, sadece geçmesini beklemeliydi ve Draco'yu çıldırtan tam olarak buydu.
"Sanırım yapacak başka bir şey yok, anne. Özür dilerim, seni üzmek istemedim."
Elinden gelenin en iyisini yapıyordu, bazen elinden çok bir şey gelmese de.
-
Vucudumda adini bilip bilmedigim her yer agriyo thanks god
And garsons stuff
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hate The Way / ❝Drarry❞
FanfictionEven after everything we been through, thought i was the one with all the issues. ^Bu kurgu anksiyete, yeme bozukluğu gibi tetikleyici unsurlar içerir. Lütfen sizi olumsuz etkileyeceğini düşünüyorsanız okumayın.