42

1.7K 202 65
                                    

Draco yine önündeki Düşünseli'ne bakakalmıştı.

Bir an için hikayenin geri kalanının verdiği merak hissi eziyetinin önüne geçmişti. Eline daha geçenlerde yarıda bıraktığı anının şişesini aldı. Dökmeden önce sanki bir daha göremeyecekmiş gibi pencerenin camından mavi göğe baktı.

Anıyı döküp başını Düşünseli'nin şeffaf katmanına soktu. Birkaç şey aynen geçen seferki gibi aktı, Cedric tekrar "Sen al," dedi, Draco onun sesini duyduğunda tekrar yutkundu. "Burada iki kez canımı kurtardın."

Derin bir nefes alarak etrafa baktı ama sonunda gözleri Diggory'e bakamadan Potter'a döndü. On dört yaşında olmalıydı, oldukça küçüktü ve hayli çelimsizdi. Diggory çocuğunun yanında olduğundan da küçük gösteriyordu.

Tekrar cisimlendiler, Draco son seferinde ağlayarak çöktüğü yere hissiz bir sakinlikle tekrar çöktü.

"Kimse sana Kupa'nın bir Anahtar olduğunu söyledi mi?"

"Hayır, bu da görevin bir parçası mı yani?"

Kılkuyruk geldi, Draco hala gözlerini onlara çevirmedi. Diggory öldürüldü, gözlerini çevirmedi. Potter zorla bağlandı, kanı için kolu kesildi, gözlerini çevirmedi.

Çevirirse kendini tutamadan ayağa kalkacağını, hiç bulunmadığı bu anıda çaresizce bir şeyleri değiştirmeye çabalayacağını düşündü. Değiştiremeyecekti, bunun kendisinde açacağı yaraları önlemeye çalışıyordu.

Karanlık Lord dirildiğinde yaptığı ilk şey soğuk, pis bir kahkaha atmaktı. Draco olduğu yerde titredi, kollarını bacaklarına sardı. Bakma isteğini durdurmaya çalıştı, bu kez kalkıp Potter çocuğunu koruyacağından değil, kaçıp saklanacağından korktu.

Birkaç ses duydu, Kılkuyruğun çığlık çığlığa ağlamasının sesleri arasında Karanlık Lord'un sesi "Geri gelmiş," dedi. "Hepsi fark etmiş olmalı..."

Draco onun Karanlık İşaretten bahsettiğini hemen anladı. Bu korkunç yaratığın çoktan öldüğünü bilse de sol kolundaki sızlamayı hissedince irkildi. Dizlerine gömdüğü başını kaldırmadan, kendine sardığı kollarını çözmeden, sağ eliyle sol kolunu sıkıca sardı.

"Kaç tanesi bunu hissedince geri dönme cesaretini gösterecek?... Ve kaç tanesi budalalık edip gelmeyecek?"

Draco tırnaklarını sol koluna geçirdi.

Biraz sonra her yerden cisimlenen insanların sesleri duyuldu. Draco böyle bir şeyin varlığını bile unutmuştu. Ölüm Yiyen toplantılarını unutmuştu.

İyice hatırlatmak istiyorlarmış gibi hepsi tek tek eğilip lordlarının eteğini öptü. Draco artık dizlerinin arasına soktuğu başını hafifçe çevirmiş bakıyordu.

Lordun yürüyüp "Lucius," dediğini duydu. Draco'nun gözlerini hemen yaşlar kapladı. Kalbi gerçekten buradaymış gibi sıkıştı, babasının yüzünün kukuletayla gizli olduğuna şükretti. "Benim kaypak arkadaşım... Ama beni bulmaya hiç çalışmadın, Lucius. Quidditch Dünya Kupasındaki maceralarının eğlenceli olduğunu söyleyebilirim ama enerjini efendini bulmaya ve ona yardımcı olmaya yöneltsen daha hayırlı olmaz mıydı?"

Babası hemen "Lordum," dedi. "Ben hep tetikteydim. Sizden en ufak bir işaret gelse, biri bana nerede olduğunuzu fısıldasa derhal yanınıza gelirdim. Hiçbir şey bana engel olamazdı."

Draco acı içinde bir inleme sesi çıkarttı. Ellerini bacaklarına sürterek tırnaklarıyla çizdi. Yalan söylüyordu, babası bu hayatta gördüğü en usta yalancıydı. Bu anı, neden bu adama hayran olduğunun, neden korktuğunun, neden nefret ettiğinin kanıtı gibiydi.

Daha kendisi için yatağa bıraktığı çiçeklerinin üzerinden birkaç gün geçmişti. Şimdiyse Draco babasının birkaç yıl önceki anısına bakarak ağlıyordu. Çünkü bu adamın birkaç yıl öncesinde kalmadığından emindi.

Biraz sonra Draco hissizce anının bitmesini beklemeye başladı. Gözlerini artık kimseye çevirmiyordu. Sadece önündeki kupkuru saplı yaprağa çeviriyor, servi mi yoksa çam mı olduğunu düşünüyordu.

Karanlık Lord nasıl dirildiğini uzun uzadıya anlattı. Potter'ı Dumbledore'un koruması okmadan yakalamayı nasıl planladığını, kupayı bir anahtara nasıl çevirişini... "Ve işte burada, hepinizin benim mahvoluş nedenim olduğuna inandığınız çocuk..."

Çam olmalıydı. Kurumuştu ve döküleli uzun zaman olmuş olmalıydı, oldukça da karanlıktı ancak çam olmalıydı. İğne gibi yaprakları keskinliğini çoktan kaybetmişti ama hala bir çam yaprağı gibi uzun ve inceydiler.

"Crucio."

Kahkaha sesleri üşümesini sağladı. Gözlerini sıkıca kapatıp yaprağa bakmayı kesti. Tekrar bu anıdan kaçamazdı. Tekrar bırakıp gidemezdi, o zaman bu eziyeti tekrar en başından çekmesi gerekirdi.

"Bu çocuğun benden daha kuvvetli olabileceğini sanmanın ne kadar budalaca bir şey olduğunu anlıyorsunuz sanırım... Ona bir şans tanıyacağım, dövüşmesine izin verilecek ve sizin de kimin daha kuvvetli olduğu hakkında en ufak bir şüpheniz kalmayacak..."

Birini öldürmenin ne alçakça bir yoluydu. Ve bu çocuğun yıllar sonra bu sözleri söyleyen adamın sonu olduğu hesaba katılırsa, bir o kadar da ahmakçaydı.

Gözlerini ilk kez Potter'a çevirdi. Şimdi o koridorda birkaç Frezya çiçeği hakkında saçmalarken oldukları hali özledi.

Kısmen iyi durumda ve ölümden olabildiğince uzak.

Karanlık Lord ve Potter'ın büyüleri havada çarpıştığında sanki duyduğu en yüksek sessizlik buymuş gibi, bakmadı bile. Gözleri sadece Potter'ın yüzüne bakıyordu.

Tıpkı daha çok olmadan olduğu gibi, yüzünün gülen halini hatırlamaya çalıştı. Bulamadı. Şimdi Cruciatus ve Imperio lanetinden halsiz düşmüş, korku dolu suratı paramparça gibiydi.

Ancak iki büyünün çarpıştığı yerden altın sarısı bir ışık demeti fışkırınca gözlerini ondan alabildi. Ellerini sonunda pantolonunun yıpranmış kumaşından ayırıp yüzünü durulamaya çalıştı.

Koyu sarı bir ışık, iplik gibi uzanıp asaları birbirine bağladı. İkisi de yükselmeye başladığında Draco titreyen bacaklarının güçsüzlüğünden emin olsa da kendini itip ayağa kalktı.

Şimdi neyin geleceğini Sırlarıyla Kapanan Çağ'dan biliyordu ama gözlerini bile kırpmadan Karanlık Lord'un asasından duman gibi çıkıp oğullarına kupaya gitmesini söyleyen Lily ve James Potter'a baktı.

Potter, "Haydi, şimdi!" diye bağıran James Potter'ı dinleyip asasını yukarı çekti. Altın iplik koptu. Draco bakışlarını kargaşanın hakim olduğu yerden çekip süratle fırlayan Potter'a çevirdi. Ayakta durabileceğinden emin olmadığını sansa da onun gibi koşmaya başladı.

Birkaç mezar taşını geçti, Potter'ın arkasına bile bakamadan bir büyü fırlattığını gördü. Karanlık Lord'un "Yana çekilin, onu ben öldüreceğim, o benim!" diye bağırdığını duydu.

Ancak Potter hızlıca Diggory'nin yanına çöküp çocuğun cansız kolunu kavradı. Draco karşısına onun gibi çöktü. Potter'ın gözleri çaresizce kendisine baktı, Draco'nun kalbi hızla göğsüne vururken çocuk kendisine doğru elini uzattı. Draco eliyle yüzünden akan yaşları silmeyi bırakıp çekingence ona uzandı.

"Accio!"

Göğsünün hemen ortasından geçen kupa Potter'ın eline ulaştığında derin bir nefes bıraktı, titrek elini diğer eliyle sarıp göğsüne bastırdı.

Etrafı sisli bir bulanıklık kapladı. Cisimlendiklerini anlarken anı bitti. Nefes nefese kendini geri çekerken Draco'nun artık bugün için tek yapabileceği, yatağına çöküp ağlamaya devam etmekti.

-

Nabr

Oncelikle tbsl 90k oldu yuhhhh

Sonralikla kitapla ilgili rahatsiz oldugum bikac sey var ama soylemek yerine icime atip basur olmayi beklicem tesekkurler

Hate The Way / ❝Drarry❞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin