41

1.7K 223 59
                                    

Draco birkaç adım atıp ilerlerken gözlerini annesininkilerden aldı. Bir kapıdan çıktıklarında arkasındaki Potter "Solda," diye yol gösterdi.

Draco sola dönerken onun "Kötü görünüyorsun," dediğini duydu. "Belki biraz meyve suyu içmelisin, Molly yaptı. Portakal ve nardan yapıyor. Tadı da güzel, iyi gelecektir."

Draco sola dönüp durdu. Kalbi ağzında atarken bu çocuğun sesini en son ne zaman duyduğunu düşündü.

Çığlık atarken miydi?

Biraz sonra "Teşekkür ederim," diyebildi. Arkasını dönüp yavaşça duvara yaslanan Potter'a baktı. "Ama gerek yok, aslında uzun zamandır olduğumdan daha iyiyim."

Potter hafifçe gülümseyip "Evet," dedi. "Muhtelemen olacak olan da buydu, normal olan."

Draco başını salladı, gözlerini ahşap rengi duvarların, üzerindeki tabloyu kaldırdıkları belli olan çivilerinde gezdirdi.

Neden hala oradaydı, neden dönüp üst kata çıkmıyordu? Neden Draco'yu kendi halinde, aptal düşünceleriyle bırakıp olması gereken yere gitmiyordu?

Ya da Draco her şeye gereğinden fazla anlam yükleyen bir aptaldı.

Çocuk dönüp gitmek üzereyken üzerindeki ani cesaretle "Bu Frezyaları kim yetiştirdi?" dedi, konsolun üzerindeki hafif çökmüş bitkilere bakarken.

Kalbi boğazında attı. Hayatında ilk kez birine böyle bir soru soruyordu. Üzerine düşünseydi muhtemelen soramazdı ama, işte yapmıştı.

Lanet olası ağzından çiçeklerle ilgili bir cümle çıkartmıştı.

"Bilmiyorum, muhtemelen Ginny. Neden?"

Draco titreyen ellerine aldırmadan başını hafifçe kaldırıp "Çiçekleri sever mi?" dedi. "Öyleyse biraz daha özenli olması gerek. Soluyorlar. Kökünü kestiniz ama yaşamaya devam etmesi için büyü bile yapmadınız mı?"

Potter kaşlarını kaldırdı. "Böyle bir büyü mü var?"

Draco inanmazca başını salladı. "Elbette var. Yoksa vazonuzda çiçek cesetleri sergilemeyi mi seviyorsunuz?"

Biraz sonra Potter güldü. "Anlaşılan öyleymiş..." Yaslandığı duvardan doğrulup "Bu büyüyü bana öğretirsin, öyle değil mi?" dedi.

Draco boğazının yandığını hissetti, "Basit bir büyü," diye geçiştirmeye çalıştı.

"Evet," dedi Potter. "Bu yüzden çok vakit almaz, uygun görünüyor."

Onun kendisine sormadan plan kurmasına sinirlenmek istedi. Ancak hissedebildiği tek şey birkaç yıl öncekine benzer hisleriydi.

Arkadaşları olduğu zamandaki hisleri.

Birkaç yıl önce, bir cumartesi sabahı zorla uyandırıldığı yatakhaneden yine zorla çıkartılıyordu.

Blaise sabahın erken saatinde uyanmayı çok seviyordu ve bunun sevilmeyecek bir şey olduğunun bilincinde değildi. Theo Hogsmade gezilerine bayılıyodu, kimsenin bilmediği birkaç yer de bilirdi. Hep beraber oturdukları yerlerde Draco bazen Pansy'nin parmaklarını kavrar ve diğerlerinin dalga geçmelerini umursamadan onu öperdi.

Uzak anılardı. Artık hiçbiri o anılardaki kişiler değildi.

"Floresvate," Gözlerini duvarlardan alıp çocuğun yüzüne çevirdi.

Bu kez asasını biraz uzağındaki vazoya, çiçeklere doğrultup kastederek "Floresvate." dedi. Beyaz Frezyaları baştan sona şeffaf ama ışıltılı bir kabuk dolaştı, sonra kayboldu.

Potter birden fazla ilgili görünerek çiçeklere döndü, "İyileşecekler mi?" dedi.

"Hayır," dedi Draco. "Sonsuza dek hasta halde donakaldılar. Artık ne iyileşebilir, ne de ölebilirler."

Çocuğun kendisine döndüğünü görse de gözleri çiçeklerdeydi. "Neden önce iyileştirici bir büyü yapmadın?"

Draco "Çünkü bu çiçekler artık solmak üzereydi," dedi. "Kimsenin kalbi kırılmasın diye solmaktan vazgeçmeyecekler de. Ama artık sadece çiçeklerin ilgi istediğini hatırlatmak için varlar."

-

Sa

Bu bolume var ya bu bolume...iyi bakin

Hate The Way / ❝Drarry❞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin