Draco bu kez kendini tanıdık bir yerde buldu. Madam Malkin'in Her Duruma Göre Cüppeleri'nde olduğunu anlaması için birkaç saniye bakması yeterliydi.
Hemen önündeki Potter'ı fark ederken kapıdan girişini izledi, Madam Malkin eliyle ileriyi gösterdi. "Her boydan var burada, şu anda bir delikanlıya da veriyoruz."
Draco bir an midesinin burkulduğunu hissetti. Bu anıyı ikinci izleyişi olması imkansızdı, böylesine tanıdık gelmesinin başka bir sebebi olmalıydı.
Potter'ın adımladığı yere döndü, kalbi ağzında atarken yutkundu. Taburenin üzerinde ölçüsü alınan ufak çocuk, yıllar önceki kendisinden başka biri değildi.
Potter'ın anısında on bir yaşındaki Draco'nun ne işi vardı? Kalbinin hızla attığını hissetti, bu anıların savaşla ilgili olacağını sanıyordu.
Kendisine bakarken tanıdık gelişi haricinde hatırladığı hiçbir şey olmadı. Neden bu anıdaydı? Potter ikisinin cüppelerini diktirdikleri anı neden şişeleme gereği duymuştu?
Hayır, bir şey olmuş olmalıydı. Öylesine, bomboş bir anının Potter'ın şişesinde ve Draco'nun Düşünseli'nde olmasının imkanı yoktu.
Ama bir şey olsaydı Draco bu anıyı en ince ayrıntılarına dek hatırlamaz mıydı?
Draco daha kendisini görmesini sindiremeden küçüklüğü "Merhaba," diye Potter'a seslendi. Draco kendi çocuksu sesini duyduğunda yutkundu. "Sen de mi Hogwarts'a?"
Potter çekinerek kısaca "Evet." dedi.
Draco'nun küçüklüğü aptalca şeyler saymaya başladı. "Babam yanda kitap alıyor, annem de sokağın başındaki asalara bakıyor. Sonra onları yarış süpürgeleri almaya götüreceğim... Senin kendi süpürgen var mı?"
Potter "Hayır," dedi. Draco nasıl olsun ki, diye düşündü. Büyücü olduğunu bile yeni öğrenmişti.
"Hiç Quidditch oynadın mı?"
Yine bir, "Hayır."
Elbette hayır. Draco ellerinden birini boynuna attı, boğazını sıkan hiçbir şey yoktu ama nefesinin daraldığını hissediyordu.
"Ben oynadım, babam takıma seçilmezsem bunun düpedüz cinayet olacağını söylüyor. Bence de öyle. Hangi binada kalacağını biliyor musun?"
"Hayır." Bilemez, nasıl bilebilir?
"Zaten oraya gidinceye kadar kimse bilmez bunu, öyle değil mi? Ama ben Slytherin'de kalacağımı biliyorum. Bütün ailem orada kalmış. Bir de Hufflepuff'ta kaldığımı düşünsene, tek dakika durmaz, hemen ayrılırdım. Sen olsan ayrılmaz mıydın?"
Elbette ayrılmazdı. Hasta safkan düşüncelerle büyümemiş kimse ayrılmazdı.
Potter bilinçsizce "Hmm." demekten başka bir şey yapmadı. Ancak şimdi, Draco onun yüzünden hiçbir şey anlamadığını görebilirdi.
Sonra Draco'nun küçüklüğü camdan Hagrid'i göstererek "Hey, şu adama bak!" dedi.
"O Hagrid, Hogwarts'ta çalışıyor."
"Ha, adını duymuştum. Bir çeşit uşak değil mi?"
Potter açıkça rahatsız olarak "Bekçi," dedi. Ancak Draco'nun küçüklüğü bunu göremeden devam etti. "Evet, öyle. Yabani biriymiş, okul bahçesinde bir kulübede yaşıyormuş. Arada bir sarhoş olur, büyü yapmaya kalkar, yatağını ateşe verirmiş."
Potter soğukça "Bence pırıl pırıl biri." dedi.
Draco'nun küçüklüğü açıkça burun kıvırdı. "Öyle mi? Neden seninle birlikte, anne baban nerede?"
"Öldüler." Draco cevap karşısında o an bile titremeden duramadı.
"Özür dilerim, ama onlar da bizdendiler, değil mi?" Kendi küçüklüğüne baktı, yutkundu. Sadece on bir yaşında bir çocuktu.
Potter anlamazca mırıldandı. "Büyücüydüler, bunu soruyorsan eğer."
"Ötekileri aramıza almamalılar, öyle değil mi? Aynı değiliz, bizim gibi yetiştirilmemiş onlar."
Sadece on bir yaşında bir çocuktu ve ne söylediğini bile bilmiyordu. Öğrendiği şeyleri tekrarlamaktan başka bildiği yoktu. Ama en azından Draco, o an bu anının neden şişelenmeye değer olduğunu anladı.
"Düşünsene, bazıları mektup alıncaya kadar Hogwarts'ın adını bile duymamış. Köklü büyücü ailelerin çocuklarını almalılar sadece. Sahi, senin soy adın ne?"
Potter cevap veremeden Madam Malkin geldi, anı bitti.
Draco nefes nefese sendeledi. Bu anıyı hatırlamıyordu çünkü hiçbir şey olmuş sayılmazdı. Draco her zamanki gibi davranıyordu ve o çocuğun Harry Potter olduğunu bile bilmiyordu.
Bu anının şişelenmesinin sebebi o çocuğun kafasındakilerdi. Onda yıllarca silinmeyecek kadar güçlü ama gelişigüzel bir iz bırakmıştı. Bilerek orada değildi, aynı alnındaki iz gibi.
Draco taburenin üzerindeki sarı saçlı çocuğu düşündü. Cümleleri, bakışı, her zamanki gibi davranırken göründüğü kişi... Seneler önce olduğu çocuğa acıdı.
Büyüdükçe kaçtığı, sorguladığı şeyleri nasıl da ilkesi gibi benimsemişti. Şimdi başkasına ait olsa dönüp bakacağı cümleleri nasıl da umarsızca kurmuştu.
Anne babasının verdiği her şeyi almıştı. Kendisi değil, onlar olmuştu.
Şimdi eskiden olduğu kişiyi görmek acıma duygusundan başka bir şey vadetmiyordu. Belki biraz öfke ama korku da.
Gözlerini kapattı, düşünmeden kurduğu cümleler bu çocuğun kafasında nasıl böylesine yer etmişti? Neden bu anıyı dolabına kapatmıştı? Peki her ayrıntısını nasıl böyle hatırlıyordu?
Draco'nun cüppesinin iğnelenmiş parçalarının en ufak salınışı bile oradaydı. Hiçbir şey bulanık değildi. Her şey olabildiğince berraktı.
Tıpkı Draco'nun kendisine ait olmayan, kopyalanmış cümleleri gibi.
-
Ya onceki bolumu okumadiysaniz uyarisi yapanlara cringe oluyorum o yuzden yapmicam
Ehehehe
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hate The Way / ❝Drarry❞
FanfictionEven after everything we been through, thought i was the one with all the issues. ^Bu kurgu anksiyete, yeme bozukluğu gibi tetikleyici unsurlar içerir. Lütfen sizi olumsuz etkileyeceğini düşünüyorsanız okumayın.