Draco göğsündeki anlamsız ağrıyı görmezden gelmeye çalışıp ilerledi. Yatağına oturmanın kabalık olacağını düşünüp çalışma masasının sandalyesini çekti. "İstersen buraya geç," diye eliyle pencere kenarındaki berjeri gösterdi.
Potter yavaşça ilerleyip siyah deri berjere oturduğunda Draco sandalyesini biraz ona yaklaştırdı. Oturdu.
Potter "Senden böyle bir oda beklemezdim, doğrusu." dedi.
"Nasıl bir oda bekliyordun?"
Çocuk hafifçe gülüp etrafa bakındı. "Beklediğimden daha... sade burası. Zevkli de. Ve yemyeşil değil."
Draco gülmekten kendini alamadı. Yine de zaten ezbere bildiği odasına bakmaktansa gözlerini odasına ilk kez gelmiş çocuğun üzerinde tutuyordu.
"Yemyeşil..." diye mırıldandı istemeden. Bakışları onun etrafta gezinen gözlerindeydi.
"Efendim?"
"Y...yemyeşildi, annem artık büyüdüğümü düşünüp fanatik olmamam gerektiğini hatırlatana dek. Duvarlarımda Slytherin bayrakları asılıydı."
Potter sanki görebilecekmiş gibi duvarlara bakıp sırıttı. Draco elindeki çiçekleri yanındaki masaya koymayı ancak akıl edebilirken keyifli sesi "O haliyle de görmek isterdim," diyordu.
Sonra Potter "Ya şunlar nedir?" dedi. Draco onun gösterdiği yere gözlerini çevirip babasının verdiği çiçekleri gördü. Cam bir vazoya koymuştu. "Gardenya çiçeği."
"Çok güzeller." dedi Potter'ın hayranlık dolu sesi. "Onları sen mi topladın?"
Draco bir anlığına duraksadı, gözlerini tekrar arkasındaki vazoya çevirdi. "Hayır, hediye."
Potter dahasını duymak istiyor gibi dursa da Draco'nun anlatmak istemediğini anlamış gibi, soru sormadı. Sadece "Gördüğüm en güzel çiçek olabilir." dedi.
Draco'nun bakışları cam vazodan hemen yanındaki çalışma masasının üzerine, demet halinde duran beyaz Frezyalara kaydı.
Sakince "Benim de öyle." dedi. "Ama Frezyaları daha çok sevdiğime karar verdim."
Hemen, biraz önce.
Potter "Cidden mi?" dedi. "Her haliyle daha güzeller Frezyalardan."
Draco gözlerini devirdi. "Çiçekler böyle karşılaştırılmaz."
"Neden? Küserler mi?"
Dudağındaki minik, aptal gülümsemeyle pencerenin kenarındaki çocuğa döndü. "Şekilci biri misin sen?"
Potter "Hah, ben mi?" dedi. Draco onun cevap vermesini beklese de çocuk cevap vermedi.
Biraz sonraysa Potter kısık sesiyle "Gerçekten..." dedi. "Bunu şimdi fark etmek çok saçma ama... arkadaş olabilirmişiz."
Draco gözlerini masanın altından uzanan kilime çevirdi. Cesur davranmaya çalışıp "Ben daha önceden fark etmiştim, sanırım." dedi.
Potter'ın şaşkınlıkla kendisine döndüğünü gözünün ucuyla gördü. "Öyle mi? Ne zaman?"
Draco utandığını hissetti. "Bilmiyorum..."
Potter aniden sözü değiştirip "Biliyor musun? Belki arkadaş olabiliriz." dedi.
Elbette bu cesur cümlenin ondan gelmesi şaşırtıcı değildi.
Draco yutkunup "Olabilir miyiz?" dedi, sesi istemeden alaylı çıkmıştı.
"Evet... İstemez misin?"
Kendine hakim olamadan hızlıca cevapladı. "Çok isterim..." Ne kadar utansa da gözlerini ona çevirdi. "Ama... Nasıl olabilir ki?"
Potter "Üstüne düşünmemiz gerekmez," dedi. "Arkadaşlık böyle bir şey değil. Her adımını hesaplaman gerekmez. Sadece kendiliğinden olur işte."
"Öyle mi?" dedi Draco. "Ama sanırım benim her adımımı hesaplamam gerekecek... Potter, kim olduğumu biliyorsun. Aldığım her nefesi tartarak seninle arkadaş olamam."
Potter kaşlarını çatarak "Sana böyle hissettirdiğimi mi söylüyorsun?" dedi. "Kötü hissettirmeye çalışmıyorum, sana bir arkadaş gibi davranıyorum."
Draco "Bu seninle ilgili değil." dedi. "Salazar aşkına, benim-"
Derin bir nefes bıraktı. Gözlerini kapatıp "Benim kim olduğumu bilmiyormuşsun gibi..." diye sözünü tamamladı.
Potter bir süre sessiz kaldı. Sonra "Seni ikna etmeye çalışmayacağım." dedi. "Ama bunu zaten bildiğimi bilmelisin... Senin kim olduğunu zaten biliyorum."
Biraz sonra "Ben de öyle sanıyordum..." diye mırıldandı Draco. Bakışlarını ona çevirirken dirseklerini dizlerine dayadı. "Seni tanıdığımı sanıyordum, kim olduğunu bildiğimi."
Potter "Bu ne demek?" dedi.
Draco göğsünde bir sızı hissetti. Çekinmeden kendisine arkadaşlığını sunan bu çocuğun kişisel alanında, anılarında umarsızca gezinmişti. Ondan izinsiz kafasının içine girmişti.
"Büyüyoruz ve sanırım... Sanırım her zaman olduğunu düşündüğüm kişi de değilsin."
Potter anlamaz gibi güldü. "Umarım bu iyi bir şeydir," dedi.
"Bilmiyorum... Gerçekten, hiçbir fikrim yok."
Draco gözlerini ellerine çevirdiğinde "Bak ne diyeceğim," dedi Potter. "Bu haftasonu yemeğe gel, istersen arkadaşlarını da çağırabilirsin. Bu kez büyükleri katmayız, sadece yaşıtlarımızla birlikte oluruz?"
Draco gözlerini ona çeviremeden alayla "Yemek mi?" dedi. "Bu hayatta yapmayı en çok sevdiğim şey yemek yemek..."
"Ah, evet," dedi Potter. "Daha önce hiç yaptığım bir yemekten yedin mi? Söz veriyorum ki en sevdiğin şey olacak."
Draco gözlerini ona çevirdi. Çocuğun suratında bir gülümseme asılıydı. "Gerçekten... Bunu gerçekten istiyor musun?" dedi ona. "Benimle arkadaş olmayı?"
Potter gülerek "Gerçekten," dedi.
-
Selam
Normalde bunu burada anlatmazdım ama bu kitapla birlikte gerçekten bir şeyler yapmayı deniyorum
Son bir hafta yaşadığım en zor haftalardan biriydi
Öncelikle,, doğum günümdü
ama yemin ederim kimse hiçbir doğum gününde böyle hissetmemeliİyileşmeye çalışıyorum, iyi hissetmeye çalışıyorum ve bunu sırf insanlar okuyup gülümsesin diye yazdığım ficin altına not olarak yazmak iyi geliyor
Bunun bende bir tabu olarak kalmasını istemiyorum, kötü hissedebildiğimi birileri bilmeli, öyle değil mi?
Lütfen insanlara karşı, kendinize karşı kibar olmayı unutmayın
Sizi seviyorum, siz de kendinizi sevin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hate The Way / ❝Drarry❞
Fiksi PenggemarEven after everything we been through, thought i was the one with all the issues. ^Bu kurgu anksiyete, yeme bozukluğu gibi tetikleyici unsurlar içerir. Lütfen sizi olumsuz etkileyeceğini düşünüyorsanız okumayın.