Kısmet

266 70 214
                                    

Zeynep Bastık-Marlon Brando

- Alaz-
Eve geldik ama aklım orada kaldı. İçimde bir yerler kopuyordu sanki... Kafamdan bin türlü düşünce geçiyordu. Onun başkasıyla evlenmesi ve başka birinin onun meneviş gözlerinde kaybolması, o kömür karası saçlarını koklayıp boynuna gömülecek olması çıldırtıyordu beni.

Sörf öğrenmek istediği zaman ellerini omuzuma koyduğu anda tüm vücudumu, ruhumu onun tenindeki ateşin kavurduğunu hissetmiştim. Bu yaşıma kadar sevgilim oldu ama hiçbiri bana dokunduğu anda böylesine ruhumu ele geçirmemişti! O an benim halim hal değildi. Dudaklarına kilitlenmiş bakıyordum. Ah ne kadar da güzel görünüyordu. Açık, canlı bir kırmızılık... Bir şerbet gibi içilesi... Ders aklımdan uçup gitmişti artık. Tek arzuladığım onun kiraz dudaklarının tadına varmaktı.

Ellerini aniden çekti, korktuğunu söyledi. Fakat neler oluyordu? Dersi bıraktı ve o andan itibaren benden uzak durmaya başladı. Belki de benimle aynı hissiyata kapılmıştı. Sanki bir adım ötesi aşkın sonsuz uçurumuydu... Hoş benim de onun yanına yaklaşıp konuşacak halim kalmamıştı.

Artık kesinlikle emindim, onu tanımak için elimden geleni yapacaktım. Birbirimizi en iyi şekilde tanıyıp zamanı gelince de evliliği düşünecektim... Çünkü içimdeki bu duygular bu tatlı maceraya atılmamı hak ediyordu.

Ben dün akşam bunları düşünürken bu akşam Hazal'ın hayatındaki değişikliklere şahit olmuştum. Saat çok geçti ama elim telefona gitti, ona mesaj attım. Sadece "iyi misin" yazdım cevap vereceğini hiç düşünmemiştim ama cevap vermişti. Daha sonra ne yazacağımı bilemedim verandada bir sigara içip uyumaya gittim. Kafam çok karışıktı.

Sabah hazır kıta misafirlerimizi bekliyorduk. Annem normalde sabahları daha konuşkandır ama şimdi ağzını bıçak açmıyordu. Çok düşünceli görünüyordu. Genellikle çok önemli kararlar alacağı zaman dış dünyayla bir süre iletişimi keserdi. Fırtına öncesi sessizlik gibi acaba nasıl bir kasırga kopacak Sultanımdan? Merak ediyordum. Kahvaltı sofrası onun için çok önemliydi. Hacer diye bağırdı sanırım kırk tilkinin kırkınında kuyruğunu birbirine bağlayıp kafasında sorunu çözdü.

"İncir reçeliyle turunç reçeli nerede?" Diye bağırdı annem. Oturduğum yerden onları izliyordum.

Hacer abla elinde tepsiyle göründü. Belli ki Nihal hanımın stresi onu da çok germişti.

Hacer abla gelirken de söyleniyordu. "Sanki ilk defa misafir ağırlıyoruz. Kesin bir şey oldu. Yoksa ablam bu kadar sinirli olmazdı. Geldim abla geldim her şeyi getirdim, merak etme hazır hepsi."

Başka bir zaman olsa Hacer ablanın bu tepkisine güler geçerdim. Ama bugün keyfim bozuktu.

"Birazdan burada olurlar. Poğaçalar çıktı mı fırından?"

Hacer "Çıktı çıktı merak etme" dedi ve anlamadığım teferruatlara geçerek son eksiklerin de tamamlandığını anneme anlattı. Ah bu kadınlar neden bu kadar detaycısınızdır hiç ama hiç anlamıyorum. Sanırım bunu ileride de anlamayacağım. Bu sırada araba sesleri işitildi. Herkes onları karşılamak için ayaklandı.
Evet gelmişlerdi ve Hazal iyi görünmüyordu. Sanki kaç gündür gördüğüm hayat dolu kız gitmiş yerine hüzünlü bir çiçek gelmişti. O buğulu meneviş gözleri bana çevirdi, benimse zaten tek odak noktam oydu.

-Hazal-

Nihal teyze bizi o kadar çoşkulu karşıladı ki herkesle görüştü. Bana sıra geldiğinde elimi uzatmamı beklemeden beni tuttuğu gibi sarıldı. Sanki içinde saklamak, bana sığınak olmak istermiş gibi sarıldı bana. Kimsesizliğimi unuttum onun anne kokusuyla ve kendimi tutamadım. Zaten firar etmeyi bekleyen gözyaşlarım, özgürlüğünü ilan edercesine döküldü. Bense Nihal teyzeye daha çok sarıldım.
Kolay kolay ağlamam ama sanırım bardak doldu ve taşacak sebep arıyordu. Tabii ki Nihal teyze benden daha sulu göz olduğu için sarmaş dolaş ağlaşırken herkes birden panikledi. Sedat amca "Aferim hanım kızı ağlattın" diye söylenmeye başladı. Kızların yüzlerini görseniz yerlere yatardınız!

AşkYakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin