Kehribar

395 91 248
                                    

Zeynep Bastık-Felaket

Evet, dördümüz de ilkokul müsameresinde şiir okuyormuş gibi aynı anda "Hoşgeldiniz" demiştik. Nasıl bir çoşkuyla dediysek artık Akyaka'yı inlettik resmen.

"Hoşbulduk" diyen iki bey ve bize yüzünü dönen üçüncü şahıs olan muhteremle karşılaştığımız anda bana bir inme indi. Olduğum yerde kalakaldım. Kızlar yürümek isteseler de kolları benim kollarımda olduğu için onlar da benimle kalmak zorundalardı. Eda'nın kolumu cimdirmesiyle tüm kaslarım kendine geldi. Çok pis acımıştı, bunun hesabını bilahare misliyle alacaktım. Hesap defterine kaydını almıştım.

Masaya yaklaştığımız zaman ayakta bizi hazır ve nazır bekleyen arkadaşlar ellerini bize uzatmak üzereyken Haldun amcanın sesiyle durdular.
"Gençler tanışma faslını kahvaltıdan sonraya bırakın. Çok acıktım ben. Hadi oturun artık."

Hepimiz masada yerimizi almıştık. Bizim mıknatıs gibi kendine çeken gözlerin meğer yüzü de varmış! Dünkü ilk çağ insanı halinden eser kalmamış traş olmuş. Gözlerinden sonra ilk dikkatimi çeken çenesindeki Kırk Douglas çukuruydu. Çok derin değil ama çok etkileyiciydi. Bir erkeğe göre çok muntazam ve şekilli bir burnu vardı. Elmacık kemiklerinin ve yüzünün genel yapısı romanlardaki İskoç savaşçılarını andırıyordu.

Herkese kafasıyla selam verip kahvaltısına devam etti. Dün akşamki kızgınlığı hala devam ediyordu. Sanırım iki kaşının arasındaki çizgi oraya temel atmıştı!

Karnım açlıktan ölerek kahvaltıya inmiştim ama o anda ağzıma attığım lokma küçülmek yerine giderek büyüyordu. İstem dışı olarak gözlerim ona kayıyordu ve birden bana baktı.

O panikle ağzımdaki lokma boğazıma takıldı ve isterik bir öksürüğe tutuldum. Eda hemen sırtıma vurmaya başladı.

"Helal, helal" diyordu ama öksüğümün ardı arkası kesilmiyordu.

Masadaki herkes panikle bana yardım etmek için ayağa kalktı. Suratsız bana yaklaştı ve arkama geçip göğüs altımda birleştirdiği kollarıyla Heimlich Manevrasıyla boğazımda kalan peynir parçasını çıkardı. Gözlerimden yaş akmıştı.

Kendime gelmiştim ama hala beni ahtapot gibi sardığı kollarıyla duruyorduk. Yavaşça kulağıma eğildi.
"Bana bir can borcun var. Alacağımı asla unutmam" dedi ve beni saldı!

Ve benim o süreçte bile zihnimdeki tek şey rüyamda burnuma dolan o kokuydu ama bu sefer rüya değildi. İliklerime kadar o kokuyu hissettim.

Lavaboya gittim elimi yüzümü yıkadım. Kendime gelmeye çalıştım fakat artık kendi kokum kaybolmuştu. Üzerimde sadece onun kokusu vardı. Hemen yukarıya çıkıp üstümü değiştirdim ve sonra kızların yanına mutfağa indim.
Zeynep "İyi misin Hazal?" Diye sordu.

"Bomba gibiyim. Merak etme" dedim.

Kızlar ben gelene kadar ortalığı toparlamıştı zaten. Yeşim kahve yapıyordu.

İçeri girip tanışma faslını es geçmeye karar verdim. "Siz devam edin ben biraz dışarı çıkacağım."

"Ayıp olur misafirlere."

"Merak etme Edacığım kimse fark etmez benim yokluğumu."

Kızlar kahveleri servis etmek üzere mutfaktan çıkarken ben de kendimi dışarı attım.

Bu arada tanışmışlardı. Hafif sarışın çok hınzır bakışlara sahip olan ela gözlünün adı Yiğit'miş. Aile şirketinin halkla ilişkiler müdürüymüş. Gerçekten ilişki konusunda bir dahiymiş. Ortanca olan kumral saçlı, kahve gözlü karizmanın adı da Mert'miş. O da şirketin hukuk departmanını idare ediyormuş. En büyük kehribar gözlü, kara saçlı, kara kaşlının adı da Alaz'mış. Şirketin yönetim kurulu başkanıymış.

AşkYakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin