Halil İbrahim Ceyhan-Kendini bana bırak
-Hazal-
Mahir amcamın sağduyulu davranması ortamı biraz olsun yumuşatmıştı. Mehmet amcamsa miras işini düşünmem için bana iki günlük zaman vermişti. Ancak ailelerinin durumundan en dramatik haliyle bahsetmeden de geçememiş ve alttan alttan da sinyali çakmıştı bana. Öte yandan bayağı bayağı Alaz'ı nişanlım sanmışlardı. Alaz'ın saldırgan, sinirli tutumu da buna çanak tutmuştu. Kızlar, Haldun amca, Selma teyze ve geri kalan Aslanoğlu ailesine gelince Alaz'la olan nişanlılık durumunun dümenden olduğunu tabii ki anlamışlardı. Fakat beni sözde nişanlımdan korumak ve kurtarmak için sessiz kalmışlardı.
Serkan'a gelince işittiklerinden en memnun olmayan oydu. Durmadan bana inanmadığını ve Alaz'ın nişanlım olmadığını tekrar edip duruyordu. Üstelik Alaz'a göz dağı vermek için üstüne yürür gibi yapıyor, tavus kuşları gibi kabardıkça kabarıyordu. Bu Serkan denen adamda ne bir incelik söz konusuydu ne de nezaket... Hali, tavrı kaba şiddetten öteye geçemeyen, öküzün önde gideniydi. Olgunlaşmamış ham meyve gibiydi. Yemek istemezsin, yersen de midene otururdu.
Oysa Alaz hiç öyle miydi? Beyefendiliğini elden bırakmayan, empati sahibi, çevresini önemseyen, olgun... Azıcık gıcıklığı ve sinirlendiğinde de keskin bakışları vardı, tamam tamam egosu da arada zirveye çıkıyordu, olsun o kadar kusur kadı da olur. Ama tanıdıkça içindeki iyi yürekliliği daha iyi anlıyordum. Bu da pekala tolere edilebilirdi. Yani bunu Serkan'ı görünce açıkça anlamıştım.
Ah kehribarım ah!.. Çok yanlış yaptım. Sen haklıydın. Aşk deyince ben de meşk demeliydim. Ah benim şu çatlak kafam. Gurur, mantık yapacak zaman mıydı? Ya Serkan denen herifin elinde kalsaydım. O zaman ne olacaktı? Tiksindim. Vallahi tiksindim. Bu ihtimali düşündükçe billahi tiksindim.
Neyse günün sonunda aile meclisi kuruldu. Sedat amca oğlunun ismini vermeme neyseki kızmamıştı. Bir Aslanoğlu'na da bu yakışırmış, yani benim gibi zor durumda kalanın yanında olmak boyunlarının borcuymuş. Kendimi hiçbir zaman yalnız hissetmemem gerektiğini bir kez daha vurgulayarak dile getirdi.
Ne anlayışlı insanlardı bunlar. Hele Nihal teyze... Boynuma dolandı. Nasıl sıkı sarıldı anlatamam. Ah gelinim diyordu. Görenler de gelin olmuş gidiyorum sanırdı. Nihal teyze bu gece de çiftlikte kalmamızı teklif etti. Ama ben artık buradan bir an önce gitmek istiyordum. Çünkü bu insanları yeterince dert sahibi etmiş ve hiç yoktan meşguliyet vermiştim. Alaz'ın gözlerine ise utanmaktan hiç bakamıyordum. Adamı birden bire nişanlım ilan etmiştim iyi mi?
Alaz'sa durmadan bana uyarı çekiyordu. "Bu Serkan denen dallama kolay kolay pes edeceğe benzemiyor. Şimdilik amcanların zoruyla buradan ayrıldı ama yine gelir. Seni rahat bırakmayacaktır. Sen bundan sonra yalnız kalamazsın. Tek başına dolaşayım deme sakın. Ben, Yiğit ya da Mert üçümüzden biri yanında mutlaka olmalıyız. Ama ben nişanlın olduğuma göre benim yanımda olman daha doğru."
"Ben sizden böyle bir şey isteyemem. Ben kendimi korurum. Polisi var, jandarması var bu memleketin. Kimseye böyle bir zahmet veremem."
"Bu koşullarda bile burnunun dikine gitmek zorunda mısın?"
"Öyle bir şey yapmıyorum. Sadece sizlere böyle bir yük veremem. Buna hakkım yok. Ben bakarım başımın çaresine. Hem ne yapabilir ki... Nişanlım var dedim zaten. Bu saatten sonra pes edecektir. Aramızda bir şey yok ki ısrar etme sebebi olsun. İnşallah bu süreç çabuk geçer ben de kimseyi daha fazla rahatsız etmeden evime dönerim biran önce."
"O hayvandan her şey beklenir. Sana nasıl baktığını görmedin mi? Pislik herifin az daha boynunu kıracaktım. Kimse sana öyle bakamaz. Anladın mı kimse."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AşkYaka
RomanceRuhum bütünüyle rengarenk. Hayatı tam anlamıyla dolu dizgin yaşamayı severim. Tüm canlılığıyla anı yaşamayı, eğlenmeyi tercih ederim. Keyfime düşkün bir karakterim yok ama hayatın keyifli yanlarına meyletmek içimde var. *** Gördüğüm bir kıl yumağıyd...