Çilek

131 16 52
                                    

"Kim kaza yapmış?"

Eda'nın arkamızdaki sesi bizi telaşlandırdı. Allah'tan masadakiler koyu bir sohbete dalmıştı. Ama yine de işimi garantiye alıp Eda'nın ağzını kapatıp ön bahçeye yönelttim.

Alaz peşimizdeydi.
"Hazal ne yapıyorsun, bıraksana kızı?"

"Bırakacağım önce ev ahalisinin menzilinden çıkalım."

Bahçeye çıkınca elimi ağzından çektim.

"Sen kafayımı yedin Hazal? Size kim kaza yaptı dedim sadece."

"Ben de o yüzden kapattım zaten. Bak Eda, sakin ol. Alaz'ın sana söyleyecekleri var" diyerek topu Kehribara attım.

Alaz'ın bakışları bana doğru lazer moduna geçmişti.

"Eda, Mert dün değil bu sabah yola çıkmış. Bir kaza geçirmiş rica ediyorum annem ve babam duymasın."

Eda'nın yüzü bembeyaz oldu. Yüzündeki şok ve acının karışımıyla birlikte gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı. Uysal bir şekilde
"Tamam" dedi sadece.

Alaz bana dönüp "Meneviş gözlüm ben şimdi gidiyorum. Siz annemlere ve amcanlara bir mazeret bulun."

"Hayır biz de geliyoruz. Onlara mazereti sen bul!" diye çıkıştım.

İtiraz etmeye niyetlendiği sırada Nihal annem dışarı çıktı.
"Hayırdır çocuklar bir şey mi oldu?"

Alaz'ın yüzü artık renk sıkıntısı yaşıyordu. Bana yalvaran gözlerini çevirince dayanamadım.
"Yok Anneciğim, şirkette biraz sıkıntı çıkmış. Alev Hanım sağolsun yurt dışında olduğu için Alaz dönmek zorunda."

"Ya... Demek öyle. Ne oldu diye sormayacağım. Sorsam da anlamam ya. Tamam o zaman yavrum biz de hazırlanıp yola çıkalım" dedi kaşlarını kaldırarak.

Alaz'ın telefonun çalması bizi bir nevi kurtarmış oldu. Konuşma ilerledikçe Alaz'ın yüz ifadesi mutlu bir hal alıyordu.

Telefonu kapattıktan "Anne sana bir şey söyleyeceğim. Sakin ol panik yapma."

Olaya giriş şeklinden dolayı hiç panik yapmadı benim şapşal kocacığım. Keşke önce ambulans çağırsaydık. Kadıncağızın rengi kağıt gibi oldu.

"Mert ufak bir kaza geçirmiş ama şimdi çok iyi. Sizin gelmenize gerek yok. Yiğit yanında bir kaç küçük sıyrığı varmış..." Nefes almadan bir seferde anlattı.

"Neeee!" Diye haykırdı kadıncağız. Sesi titreyerek, "Ne kazası? Neden bana bir şey söylemedin? Nasıl şimdi yavrum? İyi mi? Beni kandırmıyorsunuz değil mi? Bak doğruyu söyle..."

"Sakin ol anne sakin. Mert çok iyi..."

"Olmaz. Benim de gelmem lazım. Oğlumu görmem lazım."

Kehribar annesinin omuzlarından tutarak itiraz edecek olduysa da annesinin gözlerindeki ateş oğlunun ısrarını kırdı. "Tamam konu kapandı ne olursa olsun biz de geliyoruz. Kızlar hazırlanın bir an önce yola çıkalım" Nihal sultanın lafını ikiletmeden hepimiz hazırlandık. Bizimkilerle vedalaşıp yola çıktık.
Yiğit sürekli bizi arayıp haber veriyordu. Hatta annemin içini rahatlatmak için Mert'in her anını bize gösteriyordu. Eda sessiz ve düşünceli bir şekilde köşeye çekilip karaları bağlamıştı. Bir yandan çok üzülsem de bir yandan da kızgındım. İlk başında Mert'le konuşsaydı bu iş bu şekilde olmayacaktı.

Gece yarısına doğru eve ulaştık. Doktor hayati tehlikesi olmadığı için Mert'i taburcu etmişti. Biz geldiğimizde Yiğit verandadaydı. Onu konuşturup uyanık tutmaya çalışıyordu. Hasan abi, Hacer abla da onlarla birlikteydi.

AşkYakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin