2. Bölüm

82 13 19
                                    

(Hoşgeldin Sevgili Okurum. Şu aralar çok heyecanlıyım, sen Bulutku'nun ilk serisini okumaya başlamışken, ben onun ikinci serisini yazmakla meşgulüm. Bir an önce seninle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Neyse tutmayayım seni, okumak istiyorsun belli ki. Seni çok seven sevgili yazarın Ayça...)

Bu mavi ve ıssız koridorlara her adım attıklarında aynı şeyi hissediyorlardı. Korku ve umut... Utku'nun durumu bugün ümit verici olabilirdi ya da daha kötüye de gidebilirdi. Bu iki düşünce ile buraya gelip her seferinden hayal kırıklığı ve umutsuzluk içinde dönüyorlardı. Utku'nun annesi 45, babası 47 yaşındaydı. Annesi siyah ve saçlı, mavi gözlü, orta kilolu güzel ve zarif bir kadındı. Onu tanıyanlar 2 yıl içinde 10 yıl yaşlanmış göründüğünü söylüyorlardı.

Babasının saçlarına tel tel aklar düşmüş, kilo vermiş, güçsüzleşmişti. Her baba bir çınardır, en güçlü omlardır evet. Ama onları yıkıp devirecek tek zayıflıkları da evlatlarıdır. Bu iki kömür gözde kızının hatıraları ve gülüşleri saklıydı. Ona bakanlar yaşadığı acı ve çaresizliği bu iki gözden okuyorlardı. Başına gelen her şeye sabretmiş, dayanmış ve her seferinde gülümsemeyi başarmış bu adamı 2 yıldır hiçbir şey güldürmüyordu. O sessiz çığlıklarıyla derinlere, çok derinlere gömülmüştü artık.

Utku, onun tek evladıydı. Yegane kızı. 5 yıl çocukları olmadıktan sonra Allah'ın bir mucizesi olarak aniden çocukları olacağını öğrenmişlerdi. Tüm tedaviler boşa gitmiş gibiyken en büyük şifa yine Allah'tan gelmişti. 7 aylıkken doğmuştu Utku. Ona Utku verdiler isim olarak. Çünkü Utku uzun uğraşlar sonucunda gelen mutluluk demekti. Bir buçuk ay da küvezde kaldıktan sonra artık eve getirebilmişlerdi onu. Bu hayatta onlara verilen en güzel hediyeydi. Her zaman kıymetini bilmiş, ve el üstünde tutmuşlardı kızlarını. Üzmeden, kırmadan... Hep el üstünde tutmuşlardı onu.

Şimdi, şimdi ise bembeyaz bir odada, beyaz örtülerin içinde, makinelere bağlı uyuyordu. Kimsenin bir çare bulamadığı bu bekleyiş onları kahrediyordu. Ama imtihandı işte. Elbet sonunda bir ferahlık olacaktı. Rabbin mucizesi, vaadi de buydu. O sabredenlerle beraberdi. Ve her zorluktan sonra bir kolaylık vardı. Kimseye gücünün yetemeyeceği bir yük yüklemezdi. O, hem imtihan eder, hem de imtihanda yardım ederdi.

Odaya girdiler. Utku yine melek gibi uyuyordu. Saf, masum bir bebek gibi her şeyden habersizdi. Sanki kendine koza örmüştü. Kelebek olarak o kozadan çıkacağı günü bekliyordu. Annesi kızının ellerini öptü ve saçlarını okşadı. Getirdiği mavi sümbülleri masaya bıraktı. Oturup her zaman yaptığı gibi o gün olanları anlattı. Sanki kızıyla sohbet ediyordu. Babası izlerdi onları. O sert görünürdü, annesinin ve hemşirelerin yanında ağlamamak için sıkardı kendini. Konuşmazdı kızıyla. Oysa birtek kızı biliyordu. Her akşam yürüyüşe diye evden çıkıp kızıyla konuşmaya geldiğini. Bir Allah bilirdi neler hissettiğini. Bir O duyardı kalpten ettiği duaları.

Bu adam 5 vakit namazını kılardı. Her namazdan sonra dua ederdi evladına. Sessizce, yanağından dökülen damlalar üstünü ıpıslak ederdi. Karısı onu çok severdi. Ama bu içten ettiği dualarına, Allah ile olan yakınlığına, O'na olan teslimiyetine ve sabrına ayrıca hayrandı. Her gün olduğu gibi okul çıkış saatinde Bulut geldi. Bulut'u çok severlerdi. Utku'nun hala hayatta olmasında Bulut'a duyduğu aşkın önemi büyüktü. Onlar ''BULUTKUYDU''. Bu onların şifresi gibi bir şeydi. Sevginin şifresi. Annesi ona sarıldı ve veda ederek eşiyle beraber evlerine döndüler. Bulut Utku'ya gülümsedi ve başucuna oturdu. Birlikte yazdıkları çok güzel bir hikaye vardı. Onu okudu. Sonra ilerideki sandalyeye geçip oturdu ve en sevdikleri şarkıyı açarak Utku'yu izledi. ''Uğur Akyürek'ten Aşk İzi


(YORUMUNU BANA BELİRTİRSEN ÇOK SEVİNİRİM. BANA DA YOL GÖSTERMİŞ OLURSUN HEM😊)

BULUTKU (Kitap Oluyor)1( YILDIZLARIN DANSI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin