Bulut daha sonra oradan ayrılarak evine gitti. Yarın işi yoktu. O da şehri biraz dolaşıp gezmek ve kafasını dinlemek istedi. Üzerine rahat bir şeyler giydi. Paltosunu aldı. Kafasına da ressamların şapkasına benzeyen bir bere taktı. Botlarını da giydikten sonra yola koyuldu. Kar yağıyordu mis gibi. Her yer bembeyaz. Şehir sakin, sessiz. Havada resmen huzur var. Aynı zamanda da bir umut. Havada bir Umut var. İçi kıpır kıpır. Umudun sesini dinliyor. Bu heyecana neyin sebep olduğunu anlayamasa da yoluna devam ediyor. Botlarının kar üzerinde çıkardığı tıkır tıkır sesi çok hoşuna gidiyor. Şapkasının arada bir tek gözünün üzerine düşmesi onu biraz zorlasa da seviyor yine de.
Aslında ilerideki alış veriş merkezine gitmekti amacı. Ama bir anda çok şiddetli bir kar fırtınası başladı. Adım atmak da ve ilerlemekte zorlanıyordu. Bulut da hemen ilerideki kafeye zar zor attı kendini. Dükkanın üzerine asılan küçük zil o kapıyı açtığında hemen ses çıkardı. Normalde içeri her müşteri girdiğinde olan sıradan bir durumdu ve herkes normal karşılardı. Ama bu sefer üstü başı kar olmuş, bir Eskimo'yu andıran bu adam tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Neyse ki 1-2 saniye sonra herkes önüne, muhabbetine, çayına, kahvesine geri dönmüştü.
Sipariş sırasında 2 kişi vardı. Bulut'un önünde duran adama ani bir telefon gelince sıradan çıkmak zorunda kaldı ve kafeden ayrıldı. İşte o anda Bulut'un önünde bir kız belirdi. Arkası dönüktü. Siparişini alıyordu. Saçları, saçlarından yayılan bu koku... Bulut'a çok ama çok tanıdık geldi. Kalbi heyecan içinde maraton koşan bir atlet gibi adeta göğsünün içinde koşmaya başladı. Kız siparişini alıp arkasını döndüğü sırada Bulut ile göz göze geldiler. Elinde mavi çantası, gözlerinde gözlükler ve bu Utku idi. O an zaman durdu sanki. Sadece birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Ses, sadece kalp atışlarının kulaklarında çınlayan, yankılanan sesiydi.
O an etrafta kimse yoktu. Dünya yok olmuş sadece o ikisi vardı orada. Birbirlerinin gözlerinden okudular tüm olan biteni. Bulut Utku'nun gözlerinde pişmanlığı, özlemi, korkuyu, acıyı, aşkı gördü. Utku Bulut'un gözlerindeki parıltıyı daha o anda fark etmişti. Ama daha çok hesap soruyordu gözleri. Mantıklı bir neden arıyordu besbelli. Neredeyse 3 dakika böyle hipnotize olmuş gibi dona kaldıktan sonra arkadan birinin onlara seslenmesi ile dünyaya geri döndüler. Sırada insanlar vardı ve sipariş vermek için bekliyorlardı. Utku elindeki tepsiyi tezgaha bırakıp bir hışımla fırladı dükkandan dışarı. İlk şaşkınlığını üzerinden atınca Bulut da peşinden koştu. Utku kaldırımda sağa sola bakınıyordu. Ortada ne otobüs ne de taksi yoktu. Bulut tüm cesaretini toplayarak ona seslendi.
- Benden bu kadar mı nefret ediyorsun?
Utku da tüm cesaretini topladı ve:
- Gerçekten senden nefret ettiğimi mi düşünüyorsun?
- Yaptıklarının başka bir açıklaması yok çünkü.
- Bulut ben seninle konuşamam.
- Neden evlendin mi yoksa?
- Bunu nasıl sorabilirsin utanmadan bana?
Herkes Bulut'un Utku'yu bulduğu an koşarak ona sarılacağını umuyordu ama öyle olmadı. Bulut da hep hayal etmişti bu anı. Ama içinde saklı kalmış kalp kırıklığı öfke ile birleşmiş Utku'yu hedef alıyordu şimdi.
- Bırakıp giden ve 5 yıldır haber vermeden, ortalarda görünmeyen, öldü mü kaldı mı, başına bir şey mi geldi anlatmayan ben olmadığıma göre neden utanayım ki?
- Ben, beni gördüğüne sevinirsin sanmıştım ama sen meğer bana karşı öfke ile dolup taşmışsın.
- Eğer beni seviyor olduğuna inansaydım dediğin gibi olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULUTKU (Kitap Oluyor)1( YILDIZLARIN DANSI)
ChickLitBulutku macerası başlıyor hazır mısınız? Utku sıradan olduğunu düşünüyordu ve bu sıradan hayatı kabullenmişti, aşık olmak hiç hesabında yoktu. Aşk ve gerçekler hep böyle midir? Aşk bize gerçeklerle, gerçekleriyle mi gelir? Hayatımızdaki perdeleri ka...