Utku, çadırında yaklaşık 1 saattir yatmasına rağmen gözüne uyku girmemişti. Sağa sola dönmekten sıkılınca dışarı çıkmaya karar verdi. Gördüğü karşısında şaşırdı çünkü Bulut'ta uyumamış ve ateşin başında oturuyordu.
- Sen niye buradasın Bulut?
- Uyku tutmadı sen.
- Beni de. Aslında ormanın içindeyiz hala çadırda uyumaya çalışıyoruz.
- Daha iyi bir fikrin mi var?
- Evet, seninle yıldızları izlediğimiz geceyi hatırlıyor musun?
- Tabi, nasıl unuturum. Çok güzeldi.
- O zaman evdeydik, şimdi yıldızlar hemen üstümüzde biz çadırdayız.
- Galiba anladım ne demek istediğini. Burada bekle.
Bulut elinde üç battaniye ve bir örtüyle geri geldi. İki battaniyeyi üst üste sererek yatak yaptı. Bir battaniyeyi de kıvırarak yastık yaptı.
- Nasıl oldu?
- Tam hayalimdeki gibi.
- Ben ateşten tarafta yatıyorum, arada harlarım.
- Tamam.
Bulut örtünün üzerine uzandı. Utku da onun yanına. Battaniyeyi de örttüler. Utku Bulut'a baktığında kendisi gibi onunda kafasına bir şeyin takıldığını anladı.
- İyi misin?
- Evet, niye ki?
- Sanki kafana takılan bir şey varmış gibi.
- Hayır rahatım ben. Hani yıldızları izleyecektik, sen beni mi izliyorsun?
- Tabiki hayır. Ama o kadar güçlü bir elektrik yayıyorsun ki, huzursuz olduğunu hissedebiliyorum.
- Korkma, ben trafo değilim. Çarpılmazsın. Ama belki de yanlış algılıyorsundur. Bu yaydığım elektrik huzursuzluk değildir.
- Nasıl yani?
- Boş ver. Zamanı geldiğinde her şeyi anlatacağım. Şuradaki yıldızları gördün mü?
- Büyük olanı mı?
- Evet.
- Çok güzel değil mi? Işıklarını bile kendileri üretmiyorlar. Ama buradan bakınca büyüleyici bir elmas gibi gözüküyorlar.
- Haklısın. İnsan da bu yıldızlar gibi aslında. Nasıl biri olursan ol veya ne yaşamış. Sevildiğin zaman bu sevgiden aldığın ışıkla parlıyorsun, güzelleşiyorsun. İnsanlar sana uzaktan bakınca sadece senin güzelliğini ve ışıltını görüyorlar. Sevgi de aynı ay ışığı gibi.
- Doğru, ama eksik. Bazen bazı şeyler uzaktan daha güzeldir, hoştur, yaklaştıkça yitirir değerini. Belki de uzak kalıp sadece seyretmeli.
Dedi ve arkasını döndü Bulut. Sanki birine sitem etmişti. Utku da bunu fark etti. Bulut'un onu sevdiğini biliyordu. Ama onu en iyi şekilde tanıyana kadar konuşmayı düşünmüyordu. Acele edip yanlış bir karar vermek istemezdi. Yıldızlara bakarak hayaller kurmaya başladı. O sırada bir miyavlama sesi geldi. Belli ki Sütlü Kahve'de uyuyamamıştı. Geldi ve aralarına yattı. Bulut hiç tepki vermeyince, Utku uyuyakaldığını düşündü. Sütlü Kahve'nin yanında olması, ona en çok huzur ve güven veren şeydi. Kollarının arasına alıp sımsıkı sarıldı ona. Patisini avucunun içine alarak tuttu. El ele yıldızların altında uyuya daldılar.
Oysa Bulut uyumuyordu. 2 yıldır içini yakıp kavuran bu gizem yüzünden bazen hiç uyuyamıyordu. Ne kimseye bir şey anlatabilmişti ne de kendisi anlayabilmişti. Korkudan, ya da gerçeklerin korkusundan susmuştu. İçine gömmüştü. Ama bastırılan her şey gibi bu da gün yüzüne çıkmaya çalışıyordu. Kalbi yorulmuştu taşımaktan bu sırrı. Belki de bir hayvandır diye düşündü, plaka da yere düşmüştür. 2 yıl önce babası ile şoförü garajda, tamponu kan olmuş ve plakası yerinde olmayan bir arabanın yanında görmüştü. Belki de başka bir şeydir diye düşündü. Peki o zaman neden babası şoföre:
- Bu sır bizimle mezara gidecek. Eğer o gitmezse sen gidersin.
Demişti???
💫💫💫
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULUTKU (Kitap Oluyor)1( YILDIZLARIN DANSI)
ChickLitBulutku macerası başlıyor hazır mısınız? Utku sıradan olduğunu düşünüyordu ve bu sıradan hayatı kabullenmişti, aşık olmak hiç hesabında yoktu. Aşk ve gerçekler hep böyle midir? Aşk bize gerçeklerle, gerçekleriyle mi gelir? Hayatımızdaki perdeleri ka...