5. Bölüm

38 8 13
                                    

( aşk mı sever tesadüfleri, yoksa tesadüfler mi seçer aşka aşık olmayı... hikayemiz kaldığı yerden devam ediyor Sevgili OKur. Bulutku'nun ikinci serisinin yazım aşaması çok heyecanlı gidiyor. İnşallah en kısa sürede seninle olacak. Keyifli okumalar. Çayını aldıysan sana iyi okumalar dileyip ben yazmaya gidiyorum. Malum, bir yazar asla durmaz...)

Araba siyah lüks bir şeydi. Şoför de bile siyah ve modern bir güneş gözlüğü vardı. Üzerinde takım elbise, saçları havalı kesim. Araba kaldırımın hemen önünde duruyordu. Utku dayanamadı ve Bulut'a:

- Senin ailen milyoner falan mı?

- Yok canım. Annem bir cerrah, beyin cerrahı. Babam ise bir inşaat sektöründe müdür. Maaşları iyi ama milyoner falan değiller yani.

- Çok şanslısın de yiyim.

- Artık gidecek miyiz? Yoksa arabanın kaç yaktığını falan da soracak mısın?

- Hayır tabi ki de.

Sonra Utku kapıyı açarak arka koltuğa geçer. Bulut'un şoförün yanına oturmasını beklerken o da yanına geçer ve oturur.

- Evet adres ne?

Utku şaşkın bakışlarla Bulut'a bakıyordur.

- Ne oldu, dişimde kahve lekesi falan mı var?

- Hayır, yani ben... Her neyse adres telefonumda yazıyor bir dakika. Telefonu Bulut'a verir ve:

- Tamam. Melih abi şu adrese götürebilir misin?

- Tabi Bulut hemen gidelim.

O inci gibi beyaz dişlerde değil kahve lekesi ufacık bir renk farkı bile yoktu. Utku şaşırmıştı. Çocuk çok zengin ama ukala ya da burnu havada değildi. Hafif alaycı, espritüel ve alçak gönüllüydü. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Bulut gibi bir çocuğun peşinde kesin yüzlerce kız vardır diye düşündü Utku. Bulut ise böylesine mağrur, güzel ve havalı bu kızın yanında hiç şansı olamayacağını düşündü.

Onları birbirinden habersizce dursun kader ağlarını örmeye, bu iki kalbe sevdanın tohumlarını ekmeye başlıyordu. Adrese vardıklarında Utku:

- Al, anlaştığımız gibi 50 TL'en. Teşekkür ederiz.

- Sağ ol ablacım.

- Ablacım derken?

- E sen bize iyice taksi şoförü yaptın. Bende öyle cevap vereyim dedim.

- Kusura bakma. Gerçekten sağ olun Melih abi sende sağ ol.

- Rica ederim kızım.

- Tamam ben iniyorum, hoşça kal.

Utku arabadan inip bu devasa ve ürkütücü eve doğru yürürken Bulut'un içinden bir ses de yanında gitmesi gerektiğini söylüyordu.

- Melih abi sen buralarda takıl. Anneme söyleme. Benim işim var. Arayınca gelirsin.

- Tamam, sıkıntı yok. Kolay gelsin.

Bulut arabadan inerek Utku'nun yanına koştu. Utku kapının önündeydi. 2 merdiven basamağını da hızlıca çıkıp onun yanına gidecekken ayağı takıldı ve yüzükoyun Utku'nun ayaklarının dibine düştü.

- Utku, sen nereden çıktın? Deyip eğildi ve onu kaldırmaya çalıştı.

- İyi misin?

- Aah, dudağım acıyor, of!

- Dur, kalksana bakalım.

- Ölüyorum kalkamam.

- Abartma kaç kilosun sen, kaldıramıyorum da.

- 50 kiloluk insanı taşıyamayan da ne bileyim yani.

- Ne! Ben 44 kiloyum. Normal değil mi?

- Tamam tamam kalktım.

Bulut'un saçları yüzüne düşmüştü ve kan görünüyordu. Utku saçlarını düzelttiğinde, dudağının ufak bir yerinin kesildiğini gördü. Çantasından yara bandı aldı. Bir peçeteye kolonya damlatıp sildi dudağını ve yara bandını yapıştırdı. İşte o zaman fark etti Bulut'un gözlerindeki karanlığı. Bu gözlerde büyük bir acının izleri vardı. Sanki biraz daha baksa gözlerinden okuyabilecekti. Bulut teşekkür etti ve:

- Zile basmış mıydın?

- Evet, ama anahtarım varmış, girebiliriz.

- Arkadaşının evinin anahtarı neden sende ki?

- O benim hem kuzenim, hem arkadaşım. Yakınız yani. Bizim evinki de onda var.

- İyiymiş, hadi o zaman.

- Sen hayırdır?

- Ne hayırdır?

- Sen nereye diyorum.

- Ya, benim aklım sende kalacaktı. Tamamen insanlık vazifem yani. İşini bitir de eve bırakalım. Merak etme, taksi parasını alacağım söz.

- Düzenbaza bak sen, bir de para istiyor.

- Nasıl ya? Ama ben sen dedin diye...

- Şaka yaptım. Olabilir. Zaten bu ev beni ürkütüyor. Hem yalnız girmemiş olurum. Ama söz ver, yere yapışmak yok. Evde çok merdiven var.

- Çok komik. Ben yerde bir şey gördüm. Yakından bakmak istedim. Dudağım da, yer çok soğuktu, çatladı. Abartma sende.

- Tabi tabi. Allah'tan yer soğuk kanlıymış da dudağın ile kurtuldun. Birde sıcak kanlı olsaydı kafa göz dalacaktı sana.

- He evet alkış. Tebrikler yani.

- Biraz eğlenelim dedim, acını unut diye.

- Sağ ol da acımıyor ki.

- E bandı yapıştırırken neredeyse dişlerini kırıyordun sıkmaktan.

- Yok ya sana öyle gelmiş.

- İyi hadi o zaman.

3 katlı bu ev küçük bir villa gibiydi. Bembeyazdı. Ve şu korku filmlerindeki perili köşkleri andırıyordu. Utku anahtarı deliğe yerleştirerek çevirdi. Tok bir sesle büyük beyaz kapı açıldı ve duvara çarptı.

- Ne olmuş bu kapıya böyle? Normalde itsen açılmaz, dokunmamla duvara gömüldü.

- Şey... Utku, sanki başımıza bir şeyler gelecekmiş gibi hissediyorum. Girmesek mi?

- Sen bilirsin, ben giriyorum.

- Peki tamam tamam of.

İkisi de içeri girince Bulut kapıyı kapattı. Evin dışı gibi içi de beyazdı. Sade ve kocaman. Utku hemen ileri doğru gitmeye başlar. Bulut da onu takip eder. Uzun bir koridordan geçerler ve önlerine neredeyse 50 basamaklı bir merdiven çıkar. Gündüz olmasına rağmen ev karanlıktır ve gece lambaları açıktır. Tam birkaç basamak çıkmışlardı ki elektrikler kesilir. Ve acı bir çığlık duyulur. (İMDATTTTT.....)

💫💫💫

(yorumun benim için çok kıymetli bunu sakın unutma. Güzel yorumların beni teşvik ediyor, cesaretlendiriyor, huzur veriyor. Ben yazdıkça, seninle buluştukça buluyorum huzuru. Çünkü benim için dünyanın en huzurlu yeri okurun yazarıyla bulutuğu yerdir...)

BULUTKU (Kitap Oluyor)1( YILDIZLARIN DANSI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin