47.Bölüm

13 7 0
                                    

4 yıl geçmişti aradan. Koskoca 4 yıl... Mucizelerle, sürprizlerle ve umutla, mücadele ile geçen 4 sene. Bulut mezun olmuştu. Psikoloji bölümünü bitirmişti. E daha sonra kişisel gelişim alanına yönelmişti. Ve artık ünlü bir kişisel gelişim uzmanıydı. Onu bu kadar ünlü yapan ise üniversiteyi bitirdiği sene yayınladığı kitabıydı. Onunla hayatı değişmişti. ''Hayata Tutun'' kitabı birden çok satanlarda bir numara olmuş ve farklı dillere çevrilmişti.1 yıl içinde resmen dünyaya yayılmıştı. Bulut ayrıca sosyal medyayı da aktif kullanıyordu. İnstagramda milyonlarca takipçisi vardı. You Tube'de en çok izlenen oydu. Onu bu kadar başarılı yapan şey sadece verdiği mücadele ve azmi değil, yaptığı iyilikler ve aldığı dualardı aynı zamanda. Hep Allah'a dayandı ve güvendi. Gözünü yükseklere dikmedi. Çok çalıştı, insanlara yardım etti ve en çok da dua etti. Hep dua etti. Dükkandan kazandığı para ile Johnny ve torununa destek oldu. Sally ilkokulu bitirebildi.

Johnny'e bir telefon aldılar. El birliği ile evi daha güzel ve düzgün yaptılar. Bulut evde beraber kaldığı arkadaşlarına da hep destek oldu. Üzerine düşen ödemeleri hiç aksatmadı. 4 yıl boyunca sıkılmadan ve yorulmadan o yolda mekik dokudu. Mücadelesini hiç bırakmadı. O evde çalışacak bir masası bile yoktu, ama o yatağında çalıştı. Gürültünün patırtının içinde derslerinde hep başarılı oldu. İşten ve dersten vakit buldukça uyuyordu. Johnny'e zamanla Müslümanlığa dair her şeyi eksiksiz öğretti. 5 vakit namazını eksiksiz kılıyordu Johnny. Ramazan aylarında iftarları birlikte yapıyorlardı. Bulut işini hiç aksatadan çalıştı. Ek işlerde yaptı. Babasının parası olmadan sıfırdan bir hayat kurmuştu. Sadece kendi çabası, azmi ve Allah'ın yardımı ile. İnsan en dibi görünce kaybedecek bir şeyi kalmayınca anlıyor dünyanın ne kadar acımasız bir yer olduğunu. İyiler hep mutlu olur sanıyoruz, ama en çok onlar acı çekiyor. İyi insanlar çok ağlarmış meğer. Zorluklar zamanla ağırlaşırmış. Bazen gerçekten dayanma gücünü zorlarmış. En dibi görünce anlıyormuş insan. Değer verdiği her şey elinden gidince, uğruna savaştığı şeyler boş gelince, onu mutlu eden tutunduğu tek dal kırılınca, insan ölmeden önce ölünce anlıyormuş her şeyi. En sert şekilde düşünce, tüm hayalleri, umutları ölünce, göz yaşlarıyla onların toprağını sulayınca anlıyormuş.

En zor anında yanında olan tek kişilerinde ona destek olmak yerine yargılayınca, sözleriyle bıçak gibi delince yüreğini, ışık olsun diye yaktığı mumlar bir nefesle, bir rüzgarla sönüp karanlıktan kurtulamayınca anlıyormuş. En dibi gören kimse eskisi gibi olamaz, olmaz. Şu dünyada en tehlikelisi insanın hiç bilmediği ve en çok korktuğu yolda tek başına yürümek zorunda kalmasıymış. Kınadığın belki kızdığın durumlarda yaşamak zorunda kalmakmış.

Ağlamanın hiç bir şeyi değiştirmediğini ve içindeki acıyı 1 nebze bile hafifletmemesiymiş. En dipten ya çıkarsınız ya da ebediyen orada kalırsınız. Hele bir de gencecik yaşınızda beyazlamışsa saçlarınız bükülmüşse beliniz, bir kalemi tutamayacak kadar yorgunsa bileğiniz, gülümseyemeyecek kadar halsizleşmişseniz, artık hiçbir şey sizi mutlu edemiyor ve heyecanlandırmıyorsa en tehlikelisidir o. Eskiden olsa sevinçten havalara uçacağınız bir şeye artık gülümsemek bile zor geliyorsa, kaybettiklerinizin yeri dolmuyorsa ve siz bu soğukta cereyanda kalmışsa kalbiniz, içindeki boşluklarda dizlerini bükmüş sessizce ağlayarak oturan bir çocuk varsa işte o zaman o dipten çıkmak hiç kolay olmuyor. İnsan düşünmekten uyuyamıyor. Sessizlik mahvediyor insanı, yalnız kalmak... Sessizlik ve karanlık acının 2 düşmanı. Çünkü o zaman acın ile tamamen baş başsınız. Gözünü kapatsan uyutmuyor, aklına geliyor yaşananlar, yüreğin sıkışıyor. İnsanlardan sıkılıyorsun ama yalnız kalınca da korkuyorsun. Ölüyorsun yorgunluktan, bedenin bitik. Ama beynin uyumuyor. Arka planda çalışan bir sekme gibi. Kapatıyorsun telefonu açıyorsun ve hala çalışıyor.

Hiçbir şey eskisi gibi keyif vermiyor. Ne yediğin yemek, ne izlediğin film. Çok şey değişmiş de sen aynı gibi devam etmeye çalışıyorsun. Ama olmuyor. Bir yerler kırık, bir şeyler eksik, araba eskisi gibi çalışmıyor. Çoğu zaman yolda kalıyorsun. Bazen neresinde problem olduğunu anlamıyorsun. Kaldırıp atamıyorsun da hurdalığa. Gözünü kapat aç geçmemiş hiçbir şey. Ya hiç uyumuyorsun. Ya da saatlerce uyuyorsun. Uyumak bir ölüm gibi. İmkansızlaşıyor. Çünkü yarına dair bildiğin tek şey uyandığında acının devam edeceği oluyor.

Uyanmak istemiyorsun ama bir kere gözünü açınca acın hatırlatıyor kendini. Bıçak gibi saplanıyor kalbine ve daha da uyuyamıyorsun. Belki her şeyin sebebi sensin, belki hiçbir suçun yok. Ama sonuç zaman geriye alınmıyor ve birilerini suçlamak daha iyi hissettirmiyor. Belki mücadele etsen bazı şeyler düzelecek, kendine yardım edebilecek olan yine sensin. Ama parmağını kaldıracak halin de yok. 2 seçeneğin var. kurban durumuna düşüp olanları reddederek ve kendine acıyarak kayıp gitmek, ki kimsenin umurunda olmazsın. Ya da mücadele etmek. Pes etmek kolay mı sanırsınız? Pes etmenin ardındaki yükleri düşünmeden. Kendini ölüme terk etmek gibidir. Acınası bakışlar, acılarınızdan başka bir şey düşünmemek ve en sonunda o denizde boğulmak. Pes etmek daha zordur. Acınızı kabul edip tüm kötü düşünce ve korkunç duygulara teslim olup beni öldürebilirsiniz, savunmasızım demek gibidir. İşte bu en diptir. Ama bu dipten çıkmayı başarırsanız hiçbir şey eskisi gibi olmaz. En dibi gören insanın dünyaya bakışları değişir. Hele de oradan kendi çabalarınızla kurtulduysanız. Kimseye ihtiyaç duymazsınız. Hem o zamanda kimin güvenilir, kimin satıcı olduğunu kısaca dostu düşmanı iyi tanırsınız.

Düşünsenize şu hayatta sizi en mutlu eden, en değer verdiğiniz şey gitmiş. Ve siz bununla mücadele edip o kocaman boşlukta yaşamaya devam ediyorsunuz. Bu olursa ölürüm dediğiniz şey başınıza gelmiş, bir parçanız eksilmiş belki ama ölmemişsiniz. Asla başa çıkamam dediğiniz şeyle başa çıkmayı öğretmiş size hayat. En büyük güç en derin zayıflıktan doğar bence. Siz dibi görmüşsünüz, Kaf dağının ardını, Pandora'nın kutusunu. Artık ne siz eskisi gibi olabilirsiniz ne de hayatınız.. her şey değişir.

Buna dönüm noktası da diyebiliriz. En büyük ve zor kararlar burada alınır. Yola kiminle devam edilip edilmeyeceğine burada karar verilir. Kendinizi en iyi burada tanırsınız. Tabi gerçekten o dipten kurtulana dek defalarca pes eder ve başarısız olursunuz. Her pes edişte yeniden başlamaktır mücadele. Ve hiçbir şey gerçekleştiği zamanki kadar acı vermez. Zaman iyileştirmez ama alıştırır. Acı çekmeye ve ölmemeye alışırsınız. Kimsenin acısı kimseye benzemez. Bazı insanlar için ya bu mu dediğiniz şey, bazı insanlar için az önce bahsettiğim o diptir. Ve siz bu sözünüz ile fark etmeden onu kuyuya geri itmiş olabilirsiniz. Söz ve davranışlara dikkat etmeli...

💫💫💫

BULUTKU (Kitap Oluyor)1( YILDIZLARIN DANSI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin