Bu sefer uzun bir bölüm oldu. Klasik bir hikayeye göre 2000 kelime.
__________________Flash back continue...
Aradan bir yıl geçmişti. Taehyung her geçen gün umudunu kaybettikçe daha acımasız ve daha da kötüleşiyordu. İnsanlar onunla yüz yüze gelmemek için adeta yakalamaca oynuyordu. Korkuyorlardı, şirket çöküyor ve yöneticileri Taehyung, giderek acımasız bir varlığa dönüşüyordu. Tek istedikleri eski hallerine dönebilmekti.
"Hyung!"
Jungkook boş olduğunu fark ettiği ofis odasına iyice baktı. Taehyung yine neredeydi?
Taehyung elindeki kurumuş karagül yapraklarıyla, uzun süre sonra tekrar olduğu o uçurum kenarına geldi. Yerdeki kan izleri ilk gün ki gibi oradaydı. Taehyung kaybolmalarını istemediği için özenle tutturmuştu o izleri oraya. Sudan korumuştu.
Derin bir nefes alıp kan izlerinin olduğu yere çöktü. Ardından sol eliyle kan izinin üstünü okşadı. Sanki onun ruhuna dokunur gibi. Onu özlüyordu. Adını bile çok nadir anıyordu. Gözleri doldu. Ağlamak istemiyordu. Ama onun yokluğu ve asla göremeyecek olmak... Özellikle bunu bilmek... Canı yanıyordu... Çok fazla...
"Sana bir şey soracağım Taehyungie..."
"Dinliyorum miniğim!?"
"Eğer biri daha bana aşık olsaydı, sen de bana baban gibi mi davranırdın..."
Taehyung aniden gelen pişmanlık ve yoğun dolulukla alnını, kurumuş kana koyup hıçkırarak ağlamaya başladı. Uzun bir süre öylece ağladı. Ardından doğrulup gün batmak üzereyken getirdiği gül yapraklarını uçurumdan aşağı serpti. Jin'in düştüğü alana serpilmişlerdi. Taehyung, güneş tamamen batana kadar uçurumun kenarına oturdu.
Jungkook gelip onu bulana kadar da yerinden bir adım oynamadı. Açlık ve uykusuzluk artık Taehyung için bir şey ifade etmiyordu. Ağzında hala sevdiğinin kanının tadı ve gözlerinde hala ilk günkü gibi hissettiği kanlı ellerden sonra hiçbir şeyi düzenli değildi.
Jin uçurumdan atladıktan birkaç ay sonra...
Namjoon sonunda kendini toparlayıp uçurum kenarına gelebilmişti. Ama bu sefer suyun kıyısındaydı. Uçurumun kenarında değil. Jin'in ölümü nedense hiç gerçekçi gelmemişti. Bir şeyler araştırma iç güdüsü, birkaç aylık yastan sonra içine iyice yerleşmişti.
Namjoon bir süre kıyıda gözlem yaptı. Ancak hiçbir şey yoktu. Tam gidecekken yerde ayağına bir şey takıldı. Ayağına takılan şey iyice kuma batmıştı. Namjoon eğilip kuma batan şeyi iyice çektiğinde kanlı gömlek parçasını fark etti. Bu Jin'in gömleğiydi. Jin diyelim suda açıldı ve iyice bilinmezlik içinde ölüme gitti. Gömleğin ne işi vardı peki kıyıda o zaman?
Namjoon biraz suya ilerlediğinde denizden uzun kayalıkların ucunda kurumuş kanları fark etti. Bu araştırmacılar kör müydü!? Her yerde delil varken nasıl Jin'e öldü derler!? Tabi birileri onları kullanmadıysa?
Namjoon o an umutlandı. Onu artık bulabilirdi. Ayrıca tabiki Taehyung'a Jin'in yaşama ihtimalini söylemeyecekti. Yoksa o herif dünyayı ters düz edip, o araştırmacıları bulup, bir şekilde Jin'i veya Jinle iletişimde olan birilerini bulurdu. Sonra da Jin'i kendine alırdı. Çünkü şerefsizdi. Taehyung, Jin'i bulduktan sonra bir daha asla bırakacağını düşünmüyordu Namjoon. Bu işi kendisi halledecekti.
Jin uçurumdan atladıktan bir yıl sonra YOONGİ'DEN...
Jin öylece yatakta yatıyordu. Yoongi git gide çaresiz bir hale gelmişti. Sanki inadına yapıyordu. Bilerek komadan çıkmıyordu Jin. Canı istemiyor beyefendinin. Gerçi o kadar acıdan sonra kim yaşamak ister ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADİST MAFYANIN ESİRİ *TAEJİN*
Roman pour Adolescents[Tamamlandı] İşte o an anlamıştı genç çocuk hiçbir kaçış yolu yoktu ondan başka. Genç adam, minik esirinin kulağına fısıldadı "Sen sadece benim esirimsin küçüğüm, sadece bana aitsin... " "Lütfen bırak beni yalvarırım!" "Üzgünüm miniğim ama artık...