Perdebîrun

12.5K 376 665
                                    

"Gün geçtikçe taşlaşır sandığın yürek
Öyle bir yanar ki yeniden.

Şaşıracaksın..."

Gözlerini aralayamıyordu toz bulutundan.

Ciğerden bir nefes verip yüzüne yapışan toza kire aldanmayarak süründü biraz daha yerde. Direksekleri üzerine ağırlık vererek zar zor emekler vaziyette gidiyor olsa da canının acısıyla inlemesini bastırıp yaklaşık bir metre ilerisinde yatan dostuna bakındı. Alnından akan kanlar gösteriyordu ki çoktan şehadet şerbetini içmiş,göklere uçup gitmişti.

Baran acıyla inlerken kanayan bacağına bakındı bir müddet.
Etrafta ateşin yakıcı kokusu ve alevler  dans ediyor,dumanında ciğerleri her nefeste soluyordu şimdi.
Yumruklarını sıkıp gözünden feryat eden yaşların çenesinden akıp gidişine izin vermekten gayrı bir çaresi de yoktu.

Etrafı,ölü bedenler deniziydi.
Daha sabahında beraber kahvaltı ettiği,komutandan gizli saklı sigara içtiği dostları bu dünyadan göçüp giden birer et parçası olarak kalmıştı geride. Toprağın içine henüz nüfus etmemiş,üzerinde uyurcasına duruyorlardı...
Ruhun terk-i diyar eylediği bedenler geldikleri kara toprağa geri dönerken ardından bıraktıkları Baran ise bedeni sağlam ruhu ise enkaz halde kalakalacaktı obur dünyada.

Dizinden akan kanlarla bitik hale gelen Baran gözlerinin kapandığını hissediyordu.

Göğe erişmesine az kalmışcasına...

Kabusundan kaçamayacağını anlayalı bir sene oluyordu.
Her gece tekrar tekrar zihninde sahnelenen bu tiyatro sahnesi Baran'ı ızdıraba sürüklüyordu.

Veda faslı nereye uzuyordu,nereye doğru gidiyordu bilmiyordu!
Sanki yıllar süren çetin bir savaşa asker uğurlarcasına gözleri yaşlanan annesi elinde tuttuğu mavi renk maşrapaya su doldurmuş bekliyordu buğulu bakışlarla. Babası yorgunca kapıya yaslanırken çizgili gömleğinin cebindeki sigaraya ellerini uzatmış,yılların yorgunluğunu atmak istercesine bir nefes  çekmişti dumandan.

Abisi ise...
Gerçekten  iflah olmaz bir romantikti. Aynı anne ve babadan doğdukları kesindi. İkisi de evde doğmuştu! Baran'a kalsa hastahanede karıştırılma ihtimali yüksekti. Ancak evde doğmuştu,mahallenin epey yaşlı ve titrek  elli ebesi tarafından dünyaya çekip çıkarılırken.

"Birol..."dedi babası kumral-gri saçlarını düzeltirken oğlunun.
"Baran'a göz kulak ol."

"Üç yaşında  olduğum zamanlar 23 sene öncesinde kaldı baba."dedi Baran tebessümle.

"Öyle deme kuzum."dedi annesi elindeli maşrapayı vatan bayrağı tutarcasına sımsıkı kavrarken.
"Abin o senin. Yetmişine de gelsin,evin küçüğü sensin."

Kırkına yeni girmiş olan ağabeyi Baran'a bezgin bir bakış atıp omuz silkti. Grileşmiş kumral tutamları,hafif kirli sakalları ve ela gözleri ile her ne kadar Baran'a benziyor olsa da yılların verdiği bir şaraplanma söz konusuydu.
Ve ne yazık ki epey sancı çekmişti yılların zalimliğiyle.

İkisi de askeri okullarda yetişmişti tıpkı babaları gibi.
Vedat Bey askeriyede deniz subayı olarak yıllarını vermiş,bir çok zaman denizin girdaplı ve heyheyli hıncında hayatta kalmıştı. Zamanının pek azını ise karada ailesine ayırabilmişti. Özellikle çocukları henüz ufakken uzun süre evden uzak kalmanın,denizde çetin dalgalarla güreşmenin zorluklarını bilmişti.

İlk doğanı Birol'un henüz yaşı dolmadan 6 aylık  bir sefere çıkmıştı Vedat Bey. Elinde yeni doğmuş minik oğlunun bebek patiği ile çok zaman yaban ülkelerin sularında göreve çıkmıştı. Bir bebek patiği kokusuyla kendini avuturken oğlunun kesinlikle bu mesleği seçmemesini dilemişti. Vatana hizmetin zorluğu olmazdı lakin gencecik lohusa bir kadını yeni doğmuş bir bebekle ıssızda bırakıp gitmek ruhunu akrep gibi sokuyor,geceleri o dalgaları celladı ediyordu...

Kıbrıs Rüyası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin